Değerli okurlar,

Felsefenin dört ana dalından bir tanesi olan etik, doğru ile yanlışı, haklı ile haksızı, iyi ile kötüyü, adil olanla adaletsiz olanı ayırt etmek ve buna uygun davranış sergilemektir.

Temelde "Etik" üç başlık altında incelenir: Doğa etiği, toprak etiği ve iş etiği (Eğitim, tıp, diş hekimliği, hemşirelik ...v.b.). Günümüzde özellikle tıp alanında etik uygulamalar belki de meslek grupları içerisinde etik kavramının en çok kullanıldığı alandır. Bunun en önemli nedenlerinin başında ise kanunların her türlü tıbbi senaryoya yetecek kadar hızla tamamlanamaması, değişen güncel şartlara uygun kanunların aynı hızda güncellenememesidir. Kanunların yetersiz kaldığı durumlarda hekimler ve sağlık çalışanları kararlarını etik kurallar çerçevesinde uygulamak durumunda kalırlar.

Sağlık etiğinde çerçevesinde günümüzde en çok gözetilen etik anlayış şöyledir:

1. Herşeyden önce zarar verme

2. Hastanın yararı için uğraş

3. Hasta özerkliğine saygı duy

4. Adil ol

Birinci maddede açıkça eğer konuyla ilgili bilgin yoksa hastayı tedavi etmeye kalkma çünkü zarar verebilirsin denmektedir. Bir hastayı tedavi etmenin ilk prensibi ona zarar vermemek, durumunu olduğundan daha fazla kötüleştirmemektir.

İkinci madde özellikle kanunların yetersiz kaldığı durumlarda hekimin ya da sağlık çalışanının hasta yararına çalışmasını ahlaki anlamda mutlak kılmakta bu noktada sağlıkçılar hasta yararına olacak her şey için yaptıkları kadar yapmadıklarıyla da sorumlu olacaklardır.

Üçüncü madde ise bilinci yerinde bir hastaya hastalığıyla ilgili tüm bilgileri onu yönlendirmeyecek şekilde anlatmanın, tedavi alternatiflerinin tamamını sunmanın ardından hastanın tedavisiyle ilgili vereceği kararlara saygı duymayı gerektirmektedir. Bu hastanın tedaviye müdahil olması anlamı taşımaz sadece önerilen tedaviye onay verip vermemesi anlamındadır. Onay vermediği bir tedvinin hastaya zorla yağılamayacağını anlatmaktadır.

Son madde, "adil ol" maddesi, özellikle savaş zamanları, doğal afetler, pandemiler gibi zor zamanlarda hekimlerin ve sağlık çalışanlarının yüklerinin aşırı derecede arttığı dönemlerde vicdanların en çok zorlandığı kısımdır. Özellikle hasta sayılarının çok fazla sağlık çalışanlarının sayısının ise göreceli olarak az kaldığı, bir de hasta yatıracak kurumlarının kapasitelerinin çok üzerine çıkıldığında "triyaj" kavramı devreye girmektedir ki burada hekimler neredeyse Tanrı’yı oynamakta, adeta kimin ölüp kimin tedaviye alınacağına karar verip insan hayatıyla ilgili o anda verecekleri bu kararlarıyla çok büyük bir vicdani yükün altına girmektedirler.

Triyaj HASTA VE YARALILARIN YAŞAMLARINI TEHDİT EDEN YARALANMALARINA VE BEKLENEN YARARA GÖRE SIRALANMASIDIR.

Triyaj uygulaması için muayene, tetkik, tedavi, tıbbi ve cerrahi girişimler bakımından öncelik sırasına göre siyah,   kırmızı, sarı ve yeşil renkler kullanılır. Yeşil kodlu hastalar genellikle bilinci açık ancak acil müdahale için bekleyebilen hastalardır. Kırmızı kodlu hastalar ise genellikle bilinci kapalı, müdahale edilse bile yaşama şansı az olan hastalardır. Siyah ise görüldüğü anda zaten hayatını kaybetmiş hastaları ifade etmektedir. Bu durumda en kritik safhada olan hastalar genellikle sarı kodlu olan yani müdahale edilmezse her an kırmızı koda geçebilecek, durumu kötüleşebilecek hastalardır.

İşte sağlık çalışanları ellerindeki kısıtlı olanakları adil kullanmak adına hasta seçme yoluna başvurmak zorunda kalabilirler ve bunun altında ezilebilirler. Bazen bu muhasebe sağlık çalışanlarının bizzat kendilerinin dahi iş yapabilme kapasitelsini kısıtlayabilmektedir çünkü "Adil Ol" maddesi meslek etiği ve uygulaması içerisinde çok önemli bir baskı yaratabilmektedir.

Bu konuda çok önemli olduğunu düşündüğüm, I. Dünya Savaşı sırasında Çanakkale’de meydane gelen küçük ancak mana bakımından büyük bir olayı paylaşmakla anlatmaya çalıştıklarımı güçlendirmek istiyorum:

"Sürekli olarak doktorun önüne yaralı askerler konup, kaldırılıyordu. Sırada bir sürü asker sedye üzerinde beklediğinden dolayı hızlı bir şekilde muayene yapılıyordu. Doktor adil olmak adına askerlerin yüzlerine bakmıyor durumları üzerinden karar veriyordu. Her yaralı askerin ağrı kesici morfine ihtiyacı olsa da morfin yetersiz olduğundan sadece kurtulma şansı olanlara yapılıyordu. Bu sırada doktorun önüne yaralı bir asker daha getirildi.

Doktor Nusret; “Bunu kaldırın” dedi.

Yaralı askerden ise bir ses, “Baba…!”

Doktor “Şokta“…

Doktor, sedyede yatan yaralı askerin yüzüne baktı. Eliyle yüzünü sevdi, baktı ki, öz Oğlu…! Öz evladı, Önünde perişan bir durumda yatıyordu. Doktor ise çaresizdi. Herkesin gözü doktorun üzerindeydi. Doktor bir elinde ağrı kesici, diğer eliyle oğlunun yüzünü silerek sevdi ve sedyecilere şöyle seslendi;

“Bunu gölge bir yere kaldırın..!”

Bu olayın ardından, doktor görevini bir başka arkadaşına devredip, ardından hemen yaralı askerlerin arasına koştu. Yaralı askerlerin arasına dalan doktor, çoğu askerin çoktan öldüğünü görüyordu. O arada az önce, ağrı kesici yapmadığı oğlunu buldu. Oğluna sarıldı, onu öptü ve gözyaşları içinde oğlunu kucaklayarak;

“Oğlum beni ne olur affet oğlum, babanı bağışla, onu sana yapamazdım. O senin hakkın değildi oğlum. O senin hakkın değildi…” diyerek ayrılıyordu şehit olan oğlunun yanından".

Değerli okurlar, tedavi edenlerin belki meslek hayatları içerisinde karşı karşıya kalmak istemeyecekleri en kritik uygulama triyaj uygulamasıdır. Günümüzde başta İtalya ve İspanya olmak üzere sağlık kapasitesinin çok üzerinde seyreden pandemi sağlık çalışanlarını bu zor kararlarla karşı karşıya getirmiştir. Ülkemizde bu şartların oluşmamış olması hepimiz için bir şanstır. Hem kendileri hem de yakınları diğer taraftan da hastaları için endişe duyan hekim ve sağlık çalışanlarının üzerlerindeki baskıyı tahmin edebilmeniz ve bulaşı önlemede ve sağlık kuruluşları ve hekimlerimizin kapasitelerini aşmamız halinde bizim de karşı karşıya kalabileceğimiz tabloyu gözlerinizde canlandırabilmeniz adına her gün daha fazla insanı sokaklarda görmekten dolayı duyduğum endişeyi dile getiriyor, evde kalın sağlıklı kalın diyorum.

Panikle daha kötü oluruz, bilgiyle ve uygulamayla güçleniriz.