“Gün geçmiyorki her daireden bir şikayet gelmesin, her Türk memuru sudan bahanelerle cezalandırılmasın. Ne oluyoruz? Nereye gidiyoruz? Tesir altında kalmayan İngiliz yüksek memurlar bulunduğu gibi maalesef fazla itimat ve dostluğun tesirinde kalarak verilen yanlış, sahte raporların doğruluğuna kanaat getirerek yanlış hükme de varıldığını esefle görüyor işitiyoruz. Eğer acil tedbirler alınmayıp ıslah yoluna gidilmeyecek olunursa vahim ve acıklı neticelerin yakın bir gelecekte Türk halkının bünyesinde derin yaralar açacağına şüphe yoktur.” 1959

 

                                                                                            Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         AB ile Yunanistan arasında başlayan ve inatlaşmaya dönüşen tartışmalarda uzlaşı sağlansa bile tartışmaların devam edeceğinin bilinmesi gerekiyor. Doğal olarak tartışmaların sonsuza dek sürmesi de olası değildir. Kıbrıs olayının gündeme taşındığı dönemde sürekli olarak Yunanistanın sırtı sıvazlanıyordu. Olay gerekçe gösterilerek adı geçen ülkeyi Türkiyenin önüne sürenler şimdilerde adı geçen ülkenin boğazına sarılmış durumdadır. Ortodoks Kilisesinin dürtüsü ile de kahramanlık yaptıklarını düşünerek bir anlamda para verilerek sokağa salınıyor konumuna getirildiler. Tipik Akdenizliler gibi yeme içme konusunda sınır tanımayarak bu tür yaşamın sonsuza dek süreceğini düşünüyorlardı.

Parayı hesapsız kitapsız harcayanlar, parayı verenlerin sonsuza dek veremeyeceklerinin hesabını yapmadılar. 25 Ocak seçimlerinden Syrizanın başarılı olarak çıkması sonrasında sihirli oyun üst alt oldu. İ-kinci Paylaşım Savaşı sonrasında oluşan soğuk savaş ortamında şimdilerde Yunanistanın boğazına sarılan Almanya, benzer sıkıntıları yaşıyordu. Paylaşımda kaybeden Almanyada yeni egemenlik alanları oluştu. Sovyetler Birliğine karşı Amerika başta olmak üzere batılı güçlere Almanyanın “borcumu ödemiyorum” söylemine karşı fazladan tepki göstermediler. Borcunu ödemeyen Almanya kısa sürede uyguladığı disiplinle ekonomik başarı kazandı. Erhart mucizesi diye tanımlanan olgunun temelinde Almanyanın borcunu ödememesi gerçeği yatmaktadır. “Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital” kitabının yazarı ünlü ekonomist Thomas Piketty Alman Dei Zeit gazetesine yaptığı açıklamasında “Almanya borcunu hiçbir zaman geri ödememiş olan tek ülke. Hal böyle iken diğer ülkelere ders vermeye hakkı yok” diyordu.

Yunan halkının yapılan bütün baskılara karşı gösterdiği duruşunu saygı ile karşılamak gerektiğini düşünüyoruz. Şimdilerde korkulan, alınan bu sonucun Euro bölgesi ülkelerde domino etkisi yapıp yapmayacağıdır. Yunanistana uygulanan baskılardan ders çıkarılmadığı takdirde, sıkıntı yaşayan diğer ülkelerde köşeye sıkıştırılan kedi örneğinde olduğu benzeri bir durumla karşılaşabilirler. Birlik içinde köşe başını tutan ülkeler kendi kusurlarını kabul etmedikleri sürece ABnin geleceği de tartışılmaya devam edecektir.

Birlik bünyesine girenin pişman, girmeyenin adeta düşman olarak algılandığı dönemde Kıbrısta müzakerelere devam ediliyor. Mendil büyüklüğündeki ülke, Yunanistanda yaşananlardan etkilenmeme çabasını sürdürürken Mustafa Akıncı ile Bay Nikos Anastasiyadis görüşmelerine devam ediyorlar. Görüşme sonrasında, BM Temsilcisi Bay Espen Barh Eide açıklamasında, “İki lider ABnin değerleri ve ilkelerinin üstünlüğünü, bunların kapsamlı çözüm anlaşmasına dahil edilmesinin önemini kabul ediyor” diyordu. Buna karşın  Bay Anastasiyadis, bugüne değin sürekli olarak konuşulduğu halde çözüme ulaşılamayan “iki bölgeli iki toplumlu federasyon ve siyasi eşitlik konusunda varılan uzalaşının AB kuralları aracılığı ile garantiye alınmasını amaçlıyoruz. ABnin oynayabileceği rolün düzeyi yükseldi ve yoğunluğu arttı” diye konuşuyordu. ABnin düzeyinin arttığını söyleyenlerin 20 yıl önce Balkan coğrafyasında yaşanan karşılıklı soykırım karşısında sessizliğini koruduğunun unutulmaması gerekiyor.“Kendi muhtacı himmet bir dede-Nerede kaldı gayrıya himmet ede” söylemini anımsatmak istiyoruz.

Gelinen bu noktada adada iki toplumlu iki bölgeli çözümün bir faturası mutlaka olacaktır. Bugüne değin masaya getirilen faturanın bedelinin Kıbrıs Türkleri tarafından ödenmesi isteniyordu. Yıllardır dayatılan aynı kurallarla çözülemeyen uyuşmazlığın çözüm aşamasına gelmesindeki ölçütün ne olduğunun bilinmesi ve faturanın kim veya kimler tarafından ödeneceğine açıklık getirilmesi gerektiğini kaydetmek istiyoruz. Annanın belgesinin oylandığı 2004 yılında fatura bedelinin 26 milyar Euro olacağı belirtiliyordu. Şimdilerde bu rakamın 33 milyar Euroyu aşacağı söyleniyor. Bu kez faturanın içine bazı eklentiler de yapıldı. Evlerine geri dönmeyecek olan göçmenlere yönelik tazminat ödemeleri ve Kıbrıs Türklerinin Federe Devletçiğinin =Onlar Kıbrıs Türk Devleti diyor. Bir köy muhtarı kadar etkisi ve yetkisi olmayacak bir yapıdan söz ediliyor.= AB normlarına uyumlaştırılması çalışmalarını ve yaşam düzeylerinin yükseltilmesine koşut kamu hizmetlerinin iyileştirilmesi öngörülüyor.

Çözüm için harcanması düşünülen 33 milyar Euronun taraflara verilecek rüşvet olduğunun görülmesi gerekiyor mu ne...

 

SEVGİ ile kalınız. İyi Bayramlar diliyorum...