Yakın tarihimizin en anlamsız, en değersiz, en gereksiz seçimini yapıyoruz…
Meclis’teki siyasal partilerimiz ne yazıktır ki, kendi “özel” hesapları yüzünden, bir “ortak akıl” oluşturamadılar…
Bu seçime harcanacak 35-40 milyon TL.’yi; olmayan ilaçların temini bütçesine aktarmayı beceremediler…
2020 Ekimi’nden beri “seçimler”in tadı tuzu kalmamış iken, 25 Haziran’daki “ara seçim”e bol bol adayla giriyoruz…
Sağdan da, soldan da partiler, bu işi fazla “ciddiye” aldı…
Kampanyanlara bakınca; sanırsınız ki dünyanın en güçlü devletinin başkanını seçiyoruz…
Vaatler, programlar, videolar, paralı ilanlar, dev posterler; hepsi bir tek “vekil” için…
UBP; Meclis’teki sayısını bir adet artırsa ne olur, artırmasa ne olur?
Ortaklarının “makam” paylaşımındaki hisselerini azaltsa ne olur, azaltmasa ne olur?
YDP’yi ortaklıktan “atsa” ne olur, atmasa ne olur?
Öte yandan muhalif CTP için de durum farklı değil…
Meclis’te sandalye sayısını bir adet artırması, partililere yeni bir “moral üstünlük” sağlar, o kadar…
Kampanyalara bakınca, CTP’nin bu seçimlere sağlam biçimde asıldığı görülüyor…
Sami Özuslu CTP için büyük avantaj…
Yarışın da UBP ile CTP arasında geçeceğini şimdiden görüyoruz…
Öte yandan büyük “rağbet” gören bu “ara seçim”de, TDP adayı Tacan Reynar’ın adaylığının iptal edilmesini görmezden gelemeyiz…
Tacan Reynar, “müesses nizam”ın suyuna gitmeyi reddeden “ender” bir kişilik olarak ortaya çıktı…
Bir “kırılma noktası” söz konusu olduğunda, yargıçlığı bırakma cesaretini gösterdi…
Üstüne üstlük, döndü; yargıladığı kişilerin tarafına geçerek onları avukat olarak mahkemede savundu…
Basın özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne gösterdiği hukuksal duyarlık her çağdaş, demokrat kişiyi derinden etkileyecek değerdeydi…
İstifasından sonra avukatlık ofisi açtı, sonra yurt dışına gitti…
Bir süre uzaklarda yaşadıktan sonra; adaya geri geldi ve buradaki yaşamını sürdürmeye devam etti…
“Ara seçim”de Toplumcu Demokrasi Partisi’nden (TDP) aday oldu…
“Seçim Ve Halkoylaması Yasası”nın 58. maddesinde adaylığa başvurabilmek için “en az üç yıldan beri daimi ikametgâhının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde olduğuna dair muhtar belgesi sunulması gerektiği” yazmaktadır…
O da diğer adaylar gibi, muhtardan ikamet belgesi aldı ve YSK’ya sundu…
Reynar, 1982 yılında Lefkoşa’da doğdu…
İlk, orta, lise, üniversite hayatı burada geçti.
Burada avukat oldu, yargıç oldu…
Başka bir ülkenin “vatandaşı” değil…
Şu anda KKTC’de “faal” olan bir hukuk ofisi var…
Burada kayıtlı şirketinin “vergi” beyanlarını düzenli biçimde Maliye’ye sunuyor…
Lefkoşa’da yaşadığı evin belediye faturası düzenli ödeniyor…
KKTC telefon hattı iptal edilmemiş…
Şu anda Sosyal Sigortalı…
Ancak, gelin görün ki, YSK (Yüksek Seçim Kurulu) yukarıdaki evrakları inceledikten sonra, “Reynar’ın daimi ikametgâhı Kuzey Kıbrıs’ta değil, bu yüzden aday olamaz” dedi.
Lefkoşa’daki evi, 39 yıldır burada yaşamış olması, telefonu, ödediği vergi hiçbirisi; bizim Yüksek Yargıçları tatmin etmedi…
Daha bir süre öncesine kadar, kendileri ile birlikte mesai yapan bu “istifa etmiş Yargıç”ın Kıbrıs’ta yaşadığına, burada daimi ikametgâhı bulunduğuna inanmadılar…
Yalnızca YSK’nın 5 yargıcından biri olan Gülden Çiftçioğlu Reynar’ın “adaylığını iptali”ne karşı oy kullandı…
Bunu yaparken de, “daimi ikametgâh” konusunu “hukuk dersi” kıvamında çok etkili bir sunumla ele alarak, adaylık iptaline karşı çıktı.
İlk bakışta bu kararda göze çarpan “gariplik” şu:
Bir bağımsız aday, Tacan Reynar’ın adaylığının düşürülmesi için İlçe Seçim Kurulu’na başvuruyor…
İlçe Seçim Kurulu’nun 3 yargıcı “oybirliği” ile bunu reddediyor…
Konu, YSK’ya gidiyor…
5 Yüksek Yargıç’tan 4’ü, “iptal” diyor, 1’i “hayır” diyor…
Yani; bu konuyu tamı tamına 8 yargıç ele alıyor, inceliyor…
Dört tanesi, “Reynar’ın daimi ikametgâhı”nın KKTC’de olduğuna karar veriyor, diğer 4 yargıç ise “hayır” diyor…
YSK’nın aldığı bu karar istinaf edilemez olduğu için de karar kesinlik kazanıyor…
Bu tabloya bakınca, “kamu vicdanı” bakımından “tatmin edici” bir iş üretildiğini söylemek mümkün mü?
Tacan Reynar’ın adaylığının engellenmesi tabii ki otoriter “vicdan”larda rahatlama sağlamıştır…
Onu “cezalandırmak” isteyen egemenlerin “vicdanları” yağ bağlamıştır…
Bu kararın alınmasında, elbette KKTC Anayasası’nın 68. maddesinin bozuk Türkçesi de önemli rol oynamıştır… Şöyle deniyor:
“Seçilebilmek için en az üç yıldan beri daimi ikametgâhı Kuzey Kıbrıs'ta olmak ve yurt ödevini yerine getirmiş bulunmak koşuldur.”
Ancak “Daimi ikametgâh” bugüne kadar bizim mevzuatımızda hiç tarif edilmemiş…
“Kafana göre takıl” denilince de, 4 Yargıç başka, öteki 4 Yargıç başka türlü bakıyor…
Oysa; amaç ülkede “son 3 yılda yaşamış olmak” ise, “son 3 yılın şu kadardan fazlasını yurt dışında geçirmemek” diye yazardınız, net ve açık olurdu, bugünkü karmaşa da yaşanmazdı…
25 Haziran seçimi, gereksiz “oyalanma”dan başka bir anlam taşımıyor…