İki toplumda siyasi yelpazenin her iki tarafında da kendi dünya görüşlerine uygun olarak faraziyeye dayalı kaygılar hep ön plandadır. Bundan dolayı rasyonel düşünce ortaya koyma zemini adada hayat bulmadı.
Halbuki yaşanmışlıklara dayalı bu kaygılara takılıp kalmak ya da yok saymak arasında devam eden toplumlararası ve toplumlar içi siyasi tartışmaların yerine bunları bir süreliğine de olsa gözümüzün önünde kalacak şekilde “sessizliğe park etsek”.
Ortak iş birliği ve güven artırıcı konuları Kıbrıs’ta çözüm arayışının odak noktası yapsak nasıl olur hiç düşündük mü?
“Bütünlüklü çözüm” yerine “ara çözüme” dayalı yeni siyasetin içinde ne olması ve ne olmaması gerektiğinin satır başlarını sıralamakla işe koyulmak lazım.
Öncelikli olarak ara çözüm siyasetini bu yaklaşımın ruhuna uygun bir üslup ile buluşturmak gerekliliği vardır.
Kıbrıs’ta çözüm arayışında içine girilen bu kaygılarla dolmuş çukurdan çıkışın başlangıç noktası öncelikle üslupta değişikliktir.
Bu yeni siyaset anlayışının içinde barış dili vardır. Beylik ve delikanlılık ürünü söylemler yoktur.
Bunu yaptığınız anda geçmişi unutmuş, diğer tarafı haklı çıkarmış, ihanet etmiş olmakla karşı karşıya kalacaksınız ama başlangıç noktası yine de üsluptur.
İlle de federal çözüm ya da ille de iki devletli çözüm söylemi yoktur.
Bütünlüklü çözümün müzakeresi yoktur ama ara çözümün ve takvime dayalı ara çözümler dizisinin müzakeresi vardır.
50 yıldır bütünlüklü çözüm diye devam eden sürecin yalnızca iki toplumun siyasetçilerinin başarısızlığı değildir.
BM kararları bir gerçektir ama adadaki hakikat de iki toplumda da sürdürülebilir fark yaratacak bir kesiminin buna hazır olmadığıdır.
BM parametreleri gerçeğine rağmen gözümüzün önündeki hakikati inkâr etmekten kurtulmak vardır. Bunun farkındalığını dile getirmek vardır.
Toplumları çözüme hazırlamak için ekonomik ve sınır tanımayan çeşit türlü kriminal, çevre, enerji, sağlık, ulaşım konularında iş birliği vardır ama bu vesileyle tanınma ya da bunu fırsat bilip adanın tümüne hükmetme talebi ve niyeti yoktur.
Maraş’ın sahiplerine verilmesi vardır. Liman ve havaalanlarının dış dünyaya açılması vardır. Bunun yaratacağı ekonomik katkının, istihdamın hesaplanması, planlanması ve iş birliği ile yıldan yıla artırılması vardır.
Bu adımların tanınma anlamına geleceği üzerinden söylem yoktur.
Liste uzayıp gidebilir. Kısaca olabileceklere odaklanmak vardır.
Toplumsal kaygıları ortadan kaldırmadan olamayacakları karşılıklı talep etmek yoktur.
Bunda ısrarın yıllardır olabileceklerin olmaması sonucunu doğurduğunun ve kutuplaştırmayı artırdığı gerçeğinin altını çizmek vardır.
Bu görüşleri yaşatma şansına sahip değerler ve demografik mozaik yok olduktan sonra neyin siyasetinin yapılacağını düşünmek bile bu yeni siyasetin partiler üstü bir şekilde bir an önce oluşturulmasına yeter de artar bile.
Özellikle adanın her iki kesimindeki sol kesimin bunun muhasebesini yapması, siyaset ve söylemindeki statükoyu gözden geçirmesi gerekir.
Kıbrıs solunun bütünlüklü federal çözüm söylemindeki ısrarının Kıbrıs Türkünü uzunca bir süre kendi haline bırakıldığında bile muhafaza ettiği değerlerinin elden gitmesine kendi istemleri dışında olsa da katkı yaptığını görmesi lazım.
Bütünlüklü çözüme BM kararlarına uygun olarak federal devlet yapısı ile ulaşılacaksa bile bunun ara çözümlerin müzakeresindeki ilerleme sonucunda oluşacak tabana dayalı ortak bilinç ile gerçekleşmesi rasyonel olandır. Diğer bir deyişle gerekçesi de hazır bir politika önceliklendirme değişikliğidir söz konusu olan. Olur olmaz hep birlikte görülür. 50 yıldır olamadı.
Adada günün birinde bütünlüklü bir çözüm olacaksa bunun bir ayağı “Kıbrıslılık” değil AB üst kimliği, diğeri de ara çözüm ile iki toplumun da fazlasıyla faydalanacağı ekonomik ortak kazanım olacaktır.
Bir çözüme ulaşılacaksa bu iki gerçeğin yaratacağı çekim gücü üzerinden ancak ulaşılabilir.
Hazır RTE NATO toplantısında Türkiye’nin AB hedefini hatırlatmışken, Kıbrıslılık değil, AB üst kimliği ve AB değerleri üzerinde uzlaşı çağrısı da bu yeni siyaset söylemin bir parçası olmalıdır.
Bu arada bu yazı yalnızca bizim için değil uzun bir zaman gönüllerinden geçeni uygulama yolunda ilerlemenin veya buna karşı sessiz durmanın bedelini ödeyip her sene tam da bu günlerde derin hüznünü yaşayan Kıbrıs Rumlarına da bir mesaj ve çağrı olmalıdır.
Tüm yaşanmışlıklara, birbirine zıt görüş ve tarihe mal olmuş olayları farklı yorumlamamıza rağmen ortak kazanım ve çıkarlarımız ortak paydamız olmalıdır.
“Ara çözümler” ile ilerlemenin bundan sonrası için rasyonel yol olduğunu Kıbrıs sorununun bedelini göreceli olarak fazlasıyla ödemiş kesimin konusunda uzman bir evladı olarak siyasetçi kimliği ile bir tek Özersay’ın söylüyor olmasını da ayrıca not etmek lazım. Bir tek Özersay mı konjonktürdeki değişimin işaret ettiğini görüyor? Bilgi, tecrübe ve özgüven işte böyle bir şey.