Kıbrıs Türk seçmeni, yarın bir kez daha sandığa giderek 7. kez cumhurbaşkanını seçecek. Değişim rüzgârları ile savrulan ideolojik ortamda tam bir kavram kargaşasının oluştuğu ve Cumhurbaşkanı değişirse tüm sistem değişecekmiş algısının gerçek zannedildiği bir süreç yaşıyoruz. Devletin çalışma sisteminin ve Cumhurbaşkanının görevlerinin unutulduğu ve sihirli değneği ile tüm şikâyet konularını ortadan kaldıracak bir sihirbaz bulunacak yanılgısı, neredeyse seçmenin demokratik tercih kudretini de abartacak noktaya ulaşmış bulunuyor. Bilinmelidir ki, Cumhurbaşkanı değişince, sistem değişmeyecek, yürütme görevini yürütenlerin çalışmaları zannedildiği kadar etkilenmeyecek, herkesin bir derdinin olduğu ülkemizde bu dertler bitirilemeyecek, düzelmesini istediklerimiz başka seçim vaatlerine kalacak. Çünkü, ikicili (düalist) yürütme sistemine sahip demokrasilerde, sadece Cumhurbaşkanının değişmesi ile istediğimiz değişim sağlanamıyor. Oysa ülkemizde, Cumhurbaşkanı değiştiğinde değişecek çok önemli bir mekanizma değersizleştirilerek gündemden düşürülmeye çalışılmaktadır. KKTCde Cumhurbaşkanı, yürütme görevini üstlenenlerin yapamadığı bir görevi yürütür. O da, diğer görevlerinin yanında, Kıbrıs sorununun çözümü maksadıyla sürdürülen müzakere görüşmelerini yürütmektir. Başka bir ifadeyle, KKTC Devletinin haklarını, müzakere masasında da korumak ve daha öteye götürmektir. Yarın yapılacak seçimde kazanan Mustafa Akıncı da olsa, Derviş Eroğlu da olsa asıl ve önemli görevi, müzakere masasında Kıbrıs Türk halkının geleceğini doğrudan ilgilendiren tezlerini korumak olacaktır. Son derece hassas ve karmaşık olan bu görevin öncelikle, uzmanlık, ayrıntılı ve geniş bilgi sahibi olmak, müzakere tekniğini iyi bilmek, diplomatik lisana vakıf olmak, geçmiş müzakerelerle ilgili dosyaları incelemiş olmakla sağlıklı bir şekilde yürütülebileceğini belirtmek gerekiyor. Sadece bununla da kalmayıp, müzakerelerin tarafı olan, başta Türkiye olmak üzere, Rum Yönetiminin, Yunanistanın ve küresel güçlerin Kıbrıs sorunu ile ilgili tezlerinin bilinmesi; Cumhurbaşkanımızın Türkiye ve T.C. Dışişleri Bakanlığı ile ilişkisi ve yoğun istişaresi elzemdir. Yoksa, Rumların müzakere masasına getirdiği öneri, şart ve görüşlerinin, kırmızı çizgileri veya yumuşak karnı sayılabilecek hassasiyetlerinin bilinmemesi halinde tehlike arz eden bir durum çıkar ortaya. Bunlara ilaveten, müzakere masasında yapılan görüş alış-verişinde ortamın gerginleştiği anlarda sükûneti muhafaza edebilecek sabır ile ülkenin haklarını koruma çabası içindeyken karşı tarafın aymazlık, arsızlık, yüzsüzlük raddelerine varabilecek taleplerini boşa çıkarabilecek sağlam bir irade ve konu bilgisi; Kıbrıs sorunu söz konusu olduğunda herkesin bildiği “şeytan ayrıntıda gizlidir” düsturunu akıldan çıkarmadan, sürekli uyanık olmak da gerekmektedir. Derviş Eroğlu ve Müzakere Heyetinin, bu açıdan son derece yeterli olduğunu, Türk tezlerini korumada gereken disiplini ve donanımı bulunduğunu rahatça söyleyebiliriz. Ancak, Mustafa Akıncının, müzakerelerin sürdürülmesi için bir ekibi bile yok. Müzakere heyetinin kimlerden oluşacağının belirsizliği yanında, müzakere heyeti oluşturulacağına dair bir vaat de göremedik henüz. Eğer müzakereler, Anastasiadisin istediği gibi sadece liderler arasında yapılacaksa, bunun Türk tarafının yenilgisi ve tüm Rum isteklerinin kabul edileceği anlamına geleceğini de tereddütsüz söyleyebiliriz bu arada. Müzakerelerde ele alınan, başta eşitlik, egemenlik, garantörlük, vatandaşlık, toprak, mülkiyet konularında olmak üzere tüm başlıklar altında bugüne kadar görüşülenler ve mutabık kalınan konular, sonraya bırakılanlar, görüş ayrılığı olanlar vb. hususların, sadece Cumhurbaşkanı tarafından öğrenilmesi mümkün olmadığına ve uzmanlık gerektirdiğine göre, aynı görüşte olan ve “barış için çalışacağız” yuvarlak sözünden ötesine söyleyemeyenler dışında bir ekip oluşturulması gerekmektedir. Derviş Eroğlunun böyle bir ekibi bulunmaktadır. Üstelik bu ekip, mülkiyet gibi Türk tarafı için en zor konuları bile başarıyla bugüne getirmiş, Türkiye ile istişarelerde ve Rum tarafı ile ferdi, alt komisyon ve baş müzakerecilerin görüşmelerinde, BMnin Kıbrıs Özel Temsilcisi ve ekibi ile temaslarda rüştünü ispatlamış; sorunun çözümü konusundaki içten gayretleriyle tüm tarafların güvenini kazanmıştır. Mustafa Akıncı, eğer seçilirse, müzakereleri ya eski ekip mensupları ile bir süre yürütmek, eğer görev vermeyecekse, oluşturduğu müzakere heyeti mensupları, belki üç, belki beş ay boyunca dosyaları incelemeli, ayrıntılara vakıf olmalı ve Rum tarafından gelecek hamlelere karşı hazır olacak alt yapıyı oluşturmalıdır. Bunun dışında bir tutum, Rumların isteklerinin kabul edilmesi ve Türk tarafının müzakereler konusunda hiçbir şey üretememesi anlamına gelecektir. Özetle söylemek gerekirse, yarınki seçimde halk, Kıbrıs Türklerinin haklarını koruyarak sorunun çözümü için gayret sarf eden bir kadroya sahip Derviş Eroğlu ile hiçbir hazırlığı ve yol haritası dahi bulunmayan ve “barış istiyoruz” sözünün altını dolduramayan Mustafa Akıncıdan birini seçecek; başka bir söyleyişle, ya en azından bugünkü varlığına katkıda bulunacak tecrübeli lider ile değişim ve barış sözleriyle maceraya yelken açmış lider arasında tercih yapacaktır.