“Ortaklık hakkımızı Rum idaresi inkar etmektedir. O halde bağımsızlık hakkımıza sahip çıkmak yani bağımsızlığımızı ilan ederek masaya bu hakkı elimizde tutarak oturmak, artık akıl ve mantık yolu oluyor. Bu olur mu, olacak mı? Bunun kararını halk verecektir ve hiç şüphe yoktur ki en azından Türkiye’nin desteğini aldıktan sonra bu adımı atacaktır”. 1979

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

         Nasrettin Hoca’ya sormuşlar. “Hocam ay eskiyince ne yaparlar” diye. O’da gayet sakince “kırpıp kırpıp yıldız yaparlar yanıtını verdiği anlatılıyor. Bizler o günlerde yanında olmadığımız için doğru olarak kabul ediyoruz. Doğru olmayan ise Fransa’daki cumhurun başı olan Emanuel Macron’un 24 Nisan’ı Ermeni Soykırım günü ilan ettiğini duyurması oluyor. Bunu yaparak yıldız olmaya öykünüyor olsa bile ancak yıldızın kuyruklusu olabilir. Daha ötesini düşünmek bile istemiyoruz.

Bay Macron ülkesindeki Ermeni Topluluklarının önde gidenlerinin geleneksel yemeğine katılarak yaptığı konuşmasında, “Fransa her şeyden önce tarihe doğru bakmasını bilen bir ülke. Fransa, 1915 olaylarını o dönemde soykırım olarak tanıyan ve uzun bir mücadeleden sonra 2001’de bunu yasa ile tanıyan ilk ülkelerden biri olarak gelecek haftalarda  ise ülkemizde 24 Nisan’ı Ermeni Soykırımını anma günü olarak tanıyacağız” diyordu. Bu açıklaması bile olaya ne kadar şaşı baktığı için nereden tutarsınız orası elinizde kalıyor. Kendi kişisel geleceği açısından konuyu değerlendirdiği anlaşılıyor.

Emperyalist güçlerin anılan yıllarda bölgede Büyük Ermenistan ve Büyük Kürdistan kurabilmek için çalışmalar yaptıkları biliniyor. Bu arada yine anılan günlerde İngilizler tarafından “Mavi Kitap” diye bir kitap yayınladılar. Baştan sona dek yalanlarla dolu olduğu kanıtlanan bu kitabı dikkate alan Diaspora Ermenileri mal bulmuş gibi yollara düşerek hak iddia etme çalışmalarını başlattıkları unutulmamıştır. Kurulması istenen Büyük ülkelerin aynı topraklarda kurulması öngörülüyordu. Böyle bir öngörü çatışma ve kavgaya çağrı çıkarmaktı.

Osmanlı yönetimi dağılma sürecini yaşıyordu. Böyle bir ortamda çatışma yaşanan bölgeye asker göndererek katliam yapmasını söylemek deli saçmasının ötesinde bir söylemdir. Büyük olmanın düşünü görenlerin kendi aralarında çatışmaya girmeleri son derece doğaldı. 24 Nisan 1915 gününde Osmanlı’nın ekonomik hedeflerine saldıran iyi yetiştirilmiş olan teröristler yakalanarak İstanbul’a getirildiler.  Bunlar arasında yalnızca 234 adedinin değişik nedenlerle etkisiz hale getirildikleri resmi raporlarda yer alıyor. Ermeni savlarının rapora yansıyan 234 kişi için olduğunu söylemek olasıdır.

İstanbul’a getirilenlerin bir kısmına Fransa sahip çıkarken diğerlerini İngilizler sahiplenerek Kıbrıs’a götürüyorlardı. İngiliz sömürge yönetimi daha önceden yapıldığı bilinen geniş alanı Ermenilerin kullanımına sunuyorlardı. Anılan kampın o günlerdeki ismi Monarga (Boğaztepe) Ermeni Lejyonu Kampı idi. Burada toplanmaya başlanan Ermenilerin sayıca az olmasına karşın bazı harcamalarının karşılanması gerekiyordu. Fransa – Kıbrıs (doğal olarak İngilizler) Mısır – İran ve Amerika’da yardım ekipleri oluşturuluyordu.

İlke olarak sağlıklı güçlü ve milliyetçilik duyguları güçlü Ermenilerin toplanmasının yanı sıra özellikle Kilikya ve Suriye doğumlu, bölge dillerini iyi bilen ülkeyi tanıyan Ermeniler toplanması zorunlu tutuluyordu. Mühim olan sayı değildir, kalitedir denilerek toplananlara karşın Amerika’dan toplanacak gönüllülerin sayıca fazla olmaması da öneriliyordu. Meslek büyüğümüz Ömer Sami Coşar’ın araştırmasının devamında ise Ermeni Milli Delegasyonu Başkanı Bogos Numar Paşa’nın anılarına yer veriyordu.

“Amerika’daki sözleşmeye uygun olarak Amerika’dan gönüllü askerler topladık ve bunları gemilere bindirerek Fransa’ya getirdik. Bütün bu işlerdeki masraflarımız ise hala ödenmemiştir. Amerika’daki Komitemiz bu masrafların karşılığı olarak 20.798 doların süratle kendilerine ödenmesini” istiyordu. İstenen paranın ödenip ödenmediği belirsizliğini korurken Ermeniler 1917 yılının Mart – Nisan aylarında Lejyon Kampına getirilerek eğitime başladılar. Fransız ve İngiliz subayları tarafından eğitilen militanların Fransız askeri üniforması giydirilerek Anadolu’ya gönderildikleri biliniyor.

 Fransa’daki kamuoyunu etkilemek için gösteriler yapıyorlardı. Gösterilerde “Ermenistan Doğu’da Medeniyetin Öncüsüdür. Ermenistan Fransa Akrabadır” sloganları atılırken “Mazlum Ermenistan” ve “katliamlar” gündemde tutulmaya çalışılıyordu. Bay Macron’un Ermenilerle olan ilişkilerinin temelinde bu olgular yatmaktadır.

Buna karşın mendil büyüklüğündeki ülkenin önde gidenlerinin Ada’da Fransa’ya askeri üs vereceklerinin çalışmasını yaptıkları biliniyor. Böyle bir çalışmanın gerçekleşmesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş Antlaşmalarını ve uluslararası hukuku hiçe saymaktır. Anılan antlaşmalarla kime ve hangi ülkeye askeri üs verileceği kayıt altına alınıyordu.

Fransa’ya askeri üs verilmesi çalışmalarına karşın uluslararası alanda hukuk tartışmasının başlatılması gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…