Büyük ölçüde eskilerin yer değiştirerek oluşturduğu kabineyi seçim öncesinden çok daha ağır ekonomik bir tablo bekliyor. Pahalılık alıp başını gitti ve yakın gelecekte gidecek daha da yolu var endişesi hâkim.
Bundan dolayı koalisyon ortağı olan partilerde olup hükümette yer almayacak vekillerin hükümette olmakla ilgili hayâlleri ve hayâl kırıklıkları geride kalmalıdır.   
“Hükümet etmeye” ya da pahalılık ile ilgili mücadeleye nereden ve nasıl başlanacağı üzerinde hassasiyet ile durulmalı. Erken seçimin de yapılmış olmasıyla beklenti büyüktür.
Pahalılık ile mücadele için kaynak yaratmanın bilinen iki yolu vardır. Kamu giderlerinin azaltılması ve seçici bir yaklaşım ile toplum üzerindeki etkiyi de hesaplayarak vergi gelirlerin sırasıyla çeşitlendirilmesi ve gerekirse artırılmasıdır. Bir üçüncü yol daha vardır o da “piyango” çıkmasıdır! Kamu maliyesine yapacağı katkı açısından “Maraş ve limanlar” konusunda bir anlaşmaya varılmasının yaratacağı etkiye o gözle de bakılabilir.
Elbette bunları söylemek ya da yazmak kolaydır. Çok daha farklı ve zor olan söyleyip yazdıklarını yapmaktır. Siyasete soyunanlarla bizim gibi ‘’yazı insanlarının’’ ayrıştığı nokta budur. Bunun için yazılanları ve söylenenleri yapabilecekleri ile ilgili güven verebilme hükümet olanlar için önemlidir.
Her şeyden önce hükümet programının içinde “birlikte başarmak” teması ön plana çıkmalıdır. Kucaklayıcı bir dil ve üslup kullanılmalıdır. Bu konuda ilk adımı atmak Başbakan Sucuoğlu’na düşmektedir.
Siyasetin, toplumun yansıması olduğu; hepimizin ada üzerinde varlığımızı sürdürülebilirliğini düşünüp ödünler vermeyi kabul etmemiz gerektiği anlatılmalı. Bunu hazmetmeksizin, siyaset kurumunun çözümleri toplumdan bağımsız olarak üretmesinin hayalcilik olacağı söylenmeli.
Kamu kaynaklarının kullanımında tutumlu, verimli ve etkili olmayı sağlamamız gerektiği ayrı bir başlık altında dile getirilmeli.
Hükümet programında bu üç kavram altında ortaya konacak yaratıcı, maliyet ve getirisi iyi düşünülmüş inisiyatifler olmalı.
Tutumluluğun, kamu kaynaklarının israfının önlenmesi, verimliliğin ise eldeki insan gücü ve diğer kaynakların daha azıyla daha fazla ürün/hizmet üretilmesini ve birim maliyetlerin düşürülmesini ifade ettiği anlatılmalı.
Kamuda etkinliğin de elde edilen çıktıların devlet ve vatandaş için gerekli olup olmadığı ile ilgili olduğu ve değer yaratmayan faaliyetlerin kaynakların boşa harcanması anlamına geldiği için ortadan kaldırılacağı söylenmeli.
Kamu maliyesinde tasarruf yaparak kaynak yaratmak için yapılacak olan çalışmada Türkiye devletinin bilgi birikiminin teknik altyapı ve ölçümlemenin kurulmasındaki katkısının alınacağı da yer almalıdır.
Sağlıklı veri toparlayamayan ölçümleme yapamayan herhangi bir kurumu yönetmek mümkün değildir. Kamu maliyesinde başarılması gereken yalnızca tasarruf değildir. Devletin vatandaş ve özel sektör üzerindeki yükünü azaltacak adımları atması milliyetçi söyleme gerek kalmadan devlete duyulan aidiyeti ve bağlılığı da artırmanın en kestirme yoludur.
Muhalefet partilerine de bu üç kavram etrafında eleştirmeye değil düşünmeye ve önerilerle katkı yapmaya davet etme çağrısı yapılmalıdır.
Kamuda tasarruf çalışmasına ilham vermesi, başka diyarlarda aidiyet duygusunu artırarak nasıl tabana yayılacak şekilde tasarruf ile ilgili çalışma yapıldığına bir örnek olması için de “Kaizen” kavramına bakılmasını öneririm. Üniversitelerimizin de böyle bir çalışmaya katılımı da dikkate alınmalıdır.
Tasarruf yoluyla kaynak yaratırken kritik nokta anlatarak, sistemli bir çalışmayla hareket edebilmektir. Hükümet etmekteki zorluk iyilik yapmak değil adaletli yönetimdir.
Toplum suyun 99 derecedeki haline gelmişken elbette yalnızca kamu maliyesinde tasarruf yeterli olmayacaktır. Kamu gelirlerinin artırılması ile ilgili çalışmaların yapıldığını somut şekilde hükümet programında olması lazım. Başbakan seçim sürecinde “zor kararlar alacağız” diye pek de ipucu vermeden toplumdan fedakârlık yapılmasını isteyeceği mesajını veriyorsaydı, kamu maliyesinde tasarruf ve verimlilik de bunun ayrılmaz bir parçası olmalıdır.
Gelinen noktada hükümetin kucağında bekleyen zamların topluma neyin yapılacağı anlatılmadan, “yapalım da kurtulalım nasıl olsa göreve yeni geldik” diye alışılageldik bir davranış ile yapılırsa beklenmedik bir reaksiyon görmesi muhtemeldir.
Suyun 99 dereceden sonraki ruh halindeki farklılık gibi toplum üzerinde hükümetin ilk icraatlarının nasıl bir etki yaratacağını kestirmeye de kafa yormak lazım. Böyle bir durum, sebep olacağı sonuçlar açısından şu an gündemde olmayan apayrı bir konu başlığı haline gelebilir.
Aman ha.