İnsanın bir “devlet”inin olması, harika bir duygudur…

Hele iki tane olursa, daha da harikadır…

Hatta üçüncüsü bile fazla sayılmaz…

Bu ülkede iki tane “devlet”i olanların, keyifleri gıcırdır…

Birinde; anadan, babadan kalma bir evi varsa adamın, burada da Rum’dan kalma bir evi varsa, dilediği yerde zamanını geçirir.

Yazları; Kıbrıslı eşini bırakıp Yayla’ya çıkan, yağız bir Anadolu delikanlısı tanımıştım bir zamanlar…

Kıbrıs’ın kadınını seviyordu ama sıcağını asla…

Yaz aylarında buralardan gider, Eylül sonuna doğru çıkar gelirdi…

Çocuklarının eğitimine önem verirdi, onları buradaki okullarda okuturdu…

Hastalık gibi durumlarda ise, hemen Ankara’nın yolunu tutardı…

Erdoğan döneminin sağlık sitemini yakından takip ederdi, oradaki kolaylıklardan, bedava tedavi imkânlarından anında yararlanırdı. Dişlerini Antalya’da bir Devlet Hastanesi’nde bedava yaptırmakla övünürdü…

Bizim küçücük “devlet”i adeta yedeğinde tutar gibiydi… Sanki Türkiye “asıl” burası da “suret”ti onun için…

Ama sonuçta adamın iki tane “devleti” vardı…

İkisini de ölçer dururdu… Yaşamını kolaylaştıracak hangisinde ne varsa, onun peşine düşer, “ayrıcalığı” köküne kadar yaşamasını bilirdi…

Burada sıkılacak olsa, işleri kötü gitse; kaçacağı, sığınacağı, yerleşeceği bir başka “yer”i vardı…

Bu “iki devletli” insanların sayısı, bu coğrafyada hiç de azımsanmayacak rakamlara ulaştı…

Öte yandan, bir tane “devlet” de güneyimizde yer alıyor…

Onun da, işe yarayan bir “pasaportu” var… Birçok kapıyı kolayca açıyor…

Bu topraklarda, o “devlet”in kimliğini ve pasaportunu taşıyan yüz binin üzerinde insanımız var…

Onlar da iki kimlikli, iki pasaportlu “iki devletli…”

Onların da keyifleri duble…

Buradaki seçimlerde “KKTC vatandaşı” olarak oy kullanma hakları var. Mayıs ayındaki “Avrupa Parlamentosu” seçimlerinde ise “Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşı” olarak oylarını, güneyde de kullanabilecekler…

Çifte devlet, çifte vatandaşlık…

Öte yandan, insanımızın bir de İngiltere bağlantısı var. Cebinde “UK Pasaportu” taşıyanların bir “devlet”i daha var… Oldu mu üç tane…

Kısacası; buralarda “devlet”in bolluğu var… Tabii, küçük bir “istisna” ile…

Bizimkini kimse “devlet”ten saymıyor…

Özellikle “KKTC’yi sonsuza kadar yaşatacağız” diyenler, son zamanlarda bundan cırlamaya başladı… 

Hatta, ana muhalefetimiz, bizim 15 Kasım 1983’te kurduğumuz bu “devlet”i yok farzediyor… 

Herşeye “sil baştan” başlayalım istiyor…

Neredeyse bu işlere “çocuk oyuncağı” gibi bakıyor…

Saf saf; Anastasiades’in oyununa alet oluyor…

Neymiş? Akıncı federasyonda ısrar edermiş, oysa “iki devletli çözüm” masaya gelmeliymiş…

Üstüne üstlük; bir de “AB içinde iki devlet” demezler mi?

Dondurmalı ekmek kadayıfı gibi…

Belli ki; AB’nin Kıbrıs Türk toplumuna yönelik bakışını da bilmiyorlar…

Biz söyleyelim: 

AB; Türkiye’nin buraya akıttığı paraların yanında “Cep harçlığı” niteliğinin ötesine geçmeyen finansman katkılarında bulunarak, “görevini yaptığına” ve bizi kalkındırdığına, bizi Avrupa’ya yaklaştırdığına inanmaktadır…

Bu amaçla; 2006-2017 yılları arasında Kıbrıs Türk toplumu için 484 milyon Euro tutarında projeler yürüttü…

Bu projelerin hiçbirisinde “Kuzey Kıbrıs” ifadesinin kullanılmasına bile razı olmadı…

Bu projelerin tümünde; Rum tarafının “onayı”nı şart koştu…

Onların hoşuna gitmeyen hiçbir “proje” bir adım dahi ilerlemedi…

Bir basit örnek verelim: “AB’nin Kıbrıs Türk toplumu ile uyum çalışmaları” ifadesini bile kullanmıyor AB kurumları…

“Kıbrıslı Türkleri AB’ye yakınlaştırmak” gibi bir ifade icat ettiler, onu kullanıyorlar…

Anastasiades’in bunun için kurulan AD-HOC Komitesi’nin çalışmalarını “bloke” ettiğini de herhalde bilmiyor bizim ana muhalefet…

Cumhurbaşkanı Akıncı’nın, iki taraf arasında müzakereler olmasa da; AB’nin uyum çalışmalarını yürütmesi için AB yetkilileri nezdindeki ısrarlı girişimlerinin Anastasiades tarafından bloke edildiğini de bilmiyorlar belli ki…

Anastasiades’in “Çözüm yoksa AB de yok” politikasından ise, haberleri yok anlaşılan…

Kısacası; AB; Kıbrıslı Türklere “Kıbrıs Cumhuriyeti” içinde bulunan “küçücük bir toplum”dan öte bir “muamele”de bulunmuyor. Bir miktar finans katkısından öteye hiçbir şey yapmıyor, ya da Rum tarafı yüzünden yapamıyor…

Şimdiye kadar bir tek “hellim” dosyasında, Rum tarafına karşı “birazcık” dik durdular. Onun da nedeni;  Cumhurbaşkanı Akıncı’nın Anastasiades ile16 Temmuz 2015’te AB Komisyonu Başkanı Junker’in önünde yaptığı uzlaşmadır. Anastasiades’in bu anlaşmadan cayması ve Türk tarafına koşullar koyması nedeniyle, hellim dosyasını şimdilik dondurdular.

Tabii; Anastasiades’in bu konuda yeni girişimleri var. Büyük bir olasılıkla AB’yi ikna edecek ve biz bu konuda da “ofsayt”a düşeceğiz.

Özetlersek; Anastasiades; Kıbrıs Türk toplumuna “ilerideki ortağı” vizyonu ile bakmaz ve her türlü “diskriminasyon”u bize mübah görürken, şimdi bizimle “AB içinde iki devlet” konuşacak ha…

Buna Mağusa’nın kargaları bile güler…