Ara çözüm için ilk adım atılsa, iç siyasette çözümsüzlükten beslenen çevrelerin siyasi egemenliklerinin temelindeki ezberlerin, gözden geçirilmesi zorunluluğu doğacak.  
 
Ara çözümdeki hedef, her iki kesimdeki iç siyasete yönelik değildir, ama bunun partiler içinde kırılma noktası olabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
 
Herkesin tanıdığı şu anda mecliste olmayan bir siyasetçinin geçenlerde şahit olduğu bir anekdotu aktarayım. Arasta ’da milliyetçi TMT üyesi dükkân sahipleri ve onlardan işi devralan nesil son on yıl içerisinde Rumlar ile iş yapıyorlar. Hatta bazı durumlarda birlikte toptan mal alım satım işi yapıyorlar. Az sayıda da olsa güneye gidip dükkân açanlar bile var. Milliyetçi sağ görüşlü küçük bir esnaf, ara bölgede yaşanan gerginlik ya da siyasi veya askeri bir gerginlik olduğunda gelen Rum müşteri sayısının azalmasından şikayetçi oluyor. Vazgeçsinler bu saçma politikalardan diyebiliyor.
 
Başarılı bir kademeli çözüm süreci bu son cümledeki ruh halini her iki kesimdeki tabana çok daha hızlı yayılmasına yol açma potansiyeline sahiptir.
 
Ara çözümün olası etkisi yalnızca milliyetçi söylemin hâkim olduğu şu anda tüm taraflarda iktidar olanların tabanları ile de sınırlı değildir. Her iki kesimdeki muhalefet de federal çözüm masalını saklayamayacaktır. BM kararları nihai hedef olarak durabilir ama derenin suyu farklı bir yöne akmaya başlayacaktır.  “İlle de bütünlüklü çözüm ve federasyon” söylemine takılıp kalanları dinleyen kalacak mı endişesi siyasi olarak haklı bir endişedir.
 
“Siyasi egemenlik” mevzusu bütünlüklü çözüm müzakere masasındaki önemli bir konu başlığı ile sınırlı değildir. İşin bir de bu iç siyasi egemenlik konusuna yapacağı etki vardır. Bunu görmezlikten gelerek gerekli hizalanmayı yapmadan yola çıkmak gecikmiş çok iyi bir teşhisi boşa çıkarmış olur. Bu olasılığın endişesi ile yola Kıbrıs sorununu bir kenara koyarak ilk önce Türk-Yunan güven artırıcı önlemler ile yola çıkılmasının sebebi de tahminimce budur.
 
Başlatılmaya çalışılan bu yeni sürecin sonucunda, umut edilen akıllı gerçekçi bir yöntem ile Kıbrıs Türkü’nün tanınmamışlıktan doğan sorunlarının halledilebileceği dünyaya entegre olmayı elde etmesidir. Ara çözüm süreci tanınmayı getirmez ama tanınmamış olmanın, halkın üzerine getirdiği sıkıntıları ortadan kaldıracak zemini sağlar.
 
Ara çözüm süreci iki tarafın esas istediğinin önemli bir bölümünü federal devlet çatısı altına girmek için vereceği tavizleri vermeden alma ihtimalini doğuracaktır.
 
Ara çözümün hedeflediği başarı gelirse arkasından AB çatısı altında özel statülü iki ayrı oluşuma gitme ihtimali güçlenecektir. Ara çözüm statü yükseltmez ama ara çözüm sürecinden başarıyla geçmeden de statü yükselmez.
 
Bu yola girmek için ezber bozacak siyasi irade ve iklimin oluşması şart. Bunun için de toplum içi ve toplumlar arası üslubun öncelikli olarak değişmesi lazım. Üslup ile ilgili bir milat lazım. Bunun güzel bir örneğini geçtiğimiz cumartesi günü New York’ta Türk-Yunan ilişkileri ile ilgili gazetecilerin sorularını cevaplayan T.C Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan göstermiştir. Dış İşleri Bakanı olarak adayı hala daha ziyaret etmemiş olan Fidan’ın Türk-Yunan ilişkilerine ve yeni sürece ilişkin mesajını nasıl dile getirdiğini görmek için bulup okuyun.