Her gün yayınlanan kötü haberler, hepimizi tedirgin ediyor. Hemen hemen her gün olagelen olaylar, asla kabul edilmez olaylardır. Acaba asayiş açısından polis de mi yeterli olmuyor, sorusu geliyor aklıma. Ama bu sözleri polisimiz için söylemek bana ağır geliyor. Gece gündüz durmaksızın çalışıyor polisimiz. Sadece ülkenin demografik, sosyal ve kültürel yapısı değişiyor.
Halkın Sesi Gazetesi’ne yansıyan sadece bir günlük olumsuzlukları yazıma eklemem lazım...
Bakınız neler var bir günlük gazetelerde. Onları detaylandırılmamış haliyle yazmak istiyorum.
-Çaldığı ziynet eşyalarını 125 bin TL’ye sattı;
-Kasaptan silah çıktı;
-Kübra’nın yardım çağrısını kimse duymadı;
-Sürücülere uyuşturucu testine yasal engel;
-Polise ismini yanlış söyledi;
-Kovis-19’a karşı yeni kararlar;
-Lefkoşa suç merkezine döndü;
-25 öğretmen eksik;
-Bekirpaşa Lisesi’nde eğitim başlayamadı;
-Alsancak İlkokulunda eğitim imkansız hale geldi;
-İlkokul 5’nci sınıf Din Kültürü ve Ahlak bilgisi kitabında kız çocukları türbanlı, erkek çocukları da takkeli;
-Piknik alanlarında yine kirli manzara. Hep aynı görüntüler.
Ve daha bir sürü şey...
Diğer gazetelerde yayınlanan veya Halkın Sesi’nde yayınlanmayanlar ayrı.
Bu yazımı ülkemizdeki bütün olumsuzlukları gözler önüne sermek için yazdım. Turizm Bakanı Fikri Ataoğu yırtınıyor, çevrenizi temiz tutunuz diye. Lakin kim duyar bu çağrıları?
Esasında yukarıda vermiş olduğum listedeki başlıklar, ayrı ayrı birer yorum yazısını gerektiriyor. Bense, kestirmeden veriyorum ülkemizdeki olumsuzlukları. Anlayan anlar, anlamayana mahkemede anlatırlar.
O zaman şu soruyu soruyorum!
“Ne oldu memleketimize?”
Hakikaten memleketimize neler olmuş.. Bu haber başlıklarını okuyunca insan üzülüyor. Polisimiz hangi biriyle baş etsin?
Bazen düşünüyorum da kahrediyorum.
Komşu diye birşey kalmadı. Zenciler adeta ülkeyi işgal ettiler. Öte taraftan ülkede kaçak yaşayan pek çok insan var. Bu kaçakların durumları ne olacak?
Mesela zaman zaman bazı hariçten gelen kişilerin, üç veya beş yıl sonra ülkede kaçak yaşadığı ortaya çıkıyor. Bu neden oluyor?
Sahil korumaların gözünden mi kaçıyor kaçak insanlar?
Merhum Lider Dr. Küçük bir yazısında şöyle diyordu, harekattan sonra yazdığı bir yazısında.
“Biz böyle değildik. Ne oldu ülkemize? Evvelden kapılarımızı ve arabalarımızı kilitlemezdik. Huzur içinde yaşardık. Şimdi insanlar çifte kilit vuruyorlar kapılarına. Ne olacak bu memleketin hali?”
Bu soruya bir başka soru ile cevap vermek lazım.
“Acaba bu gördüklerimiz ve yaşadıklarımız özgürlüğün bedeli mi?”
Evet, özgürlüğün bedeli olsa gerek. Özgür olacaksınız ama bazı şeyleri de yaşayacaksınız.
Harekattan sonra bir süre kültürel bocalama geçirdik. Sonra yavaş yavaş adaptasyon başladı ve herşey rayına oturdu derken, ülkede demografik değişikler yaşanmaya başladı. Hiç de aşina olmadığımız yüzler görmeye başladık.
Aynı durum güneyde de vardır. Onlardaki demografik değişiklik daha da kötü. Bütün bilinmeyen insanlarla uğraşıyorlar.
İstanbul da artık eski İstanbul değil. Suriyeli göçmenler her tarafı berbat etti ve Türkiye’nin kültürel yapısını yozlaştırdı.
Demek yaşamak için bazı şeyleri sineye çekmek zorundaymışız. Bazı şeyleri sineye çekelim diyoruz da maalesef yine sineye çekemiyoruz.
Desenize var olurken yok oluyoruz. Biz yok olurken var olmak için mücadele edyorduk, içteki bozukluklar, bizi yeyip bitiriyor. Bunların hiçbiri yalan veya yanlış değildir. Ama yine de yaşıyoruz ya...