Değerli okurlar,
Bugünkü yazımda yine hastalarımın bana en çok sordukları sorulardan bir tanesine cevap vermek istiyorum. COVID-19 salgınının dünyayla birlikte ülkemizdeki etkileri ve sonuçları ile o kadar çok konuşuyor ve yazışıyoruz ki hayatın akışını da gözden kaçırabiliyoruz bazen. Özellikle İslâm âleminde çok önemli bir yer tutan Ramazan ayı bu yıl için de kapıya dayandı. Dini inançları gereği oruç tutmak isteyen ancak kalp ve/veya damar hastalığı ve birlikte diyabeti olan pek çok hastamdan nasıl davranmaları gerektiğine dair sorular alıyorum. Önemli noktalara değinerek bu durumda olan tüm hastalara tıbbi anlamda bir rehberlik yapmak istiyorum.
Değerli okurlar, bu köşede yazacaklarımın tamamen bilinen tıbbi yaklaşımlar açısından ele alındığını, hiç kimseye gerek inançları gerekse hastalıkları bakımından bir yönlendirme amacı taşımadan herkesin kendi sorununa göre bir cevap bulmasına yardımcı olacak bilimsel bilgileri iletmeye çalışmak amacıyla yazıldığını beyan etmek isterim. Eğer burada vereceğim bazı bilgiler inanç anlamında çelişkili bulunursa ilgili dini makamlardan bilgi edinilmesi ve doğrusunun yapılması hususunda peşin bir uyarıda bulunmak isterim.
Oruç, İslam, Hinduizm ve Yahudilik dinlerinde ve Hristiyanlığın bazı kolları için önemli bir ruhsal yöndür. Amacı sadece yemeksiz ve susuz kalmak değildir. Yiyeceklerden uzak durmanın (ve bazen sıvı içmemenin) yanı sıra, oruç genellikle dinsel anlamda dua, düşünme ve arınma zamanıdır. İslam dininde ise oruç dinin beş şartından biri olup Ramazan ayı boyunca idrak edilir. Bu ay boyunca gün doğmadan yenen sahur ve güneş battıktan sonra yenen iftar yemeği arasındaki zamanda yememek ve içmemek gerekmektedir. Bilhassa uzun yaz günlerinde sahur ve iftar arasındaki fark oldukça fazladır. Dolayısıyla oruç sağlıklı kişilere farz kılınmıştır. Bu durumda sağlıklı olduğunu düşünen, ancak sağlıklarını ilaçlar sayesinde idame ettiren hastaların durumu ne olacaktır? Kalp ve damar problemleri olan ve aynı zamanda diyabet (şeker) hastalığından da muzdarip olan hastalar bu dini şartı nasıl yerine getireceklerdir?
Kalp ve damar hastalığı olan kişiler Ramazan ayı boyunca oruç tutmak istemeleri halinde mutlaka kendilerini takip eden ve tıbbi durumlarına iyice hakim olan hekimlerinin onayını almaları şartıyla oruç tutabilirler. Yine hekimlerinin Ramazan ayına özel olarak ilaçlarını nasıl alacaklarını ve ilaç alımında ne gibi değişiklikler yapmaları gerektiği husundaki yönlendirmelerini dikkatle dinlemelidirler. Günde üç kez kullanılması gereken ilaçları olanlara hekimleri belki daha uzun etkili eşdeğerlerini vererek günde bir veya iki kez kullanmalarını önerebilir ve bu süreci sağlıklı bir şekilde geçirmelerine yardımcı olabilirler.
Oruç, göğüs ağrısı veya nefes darlığı gibi tekrarlayan semptomları olmayan, stabil (kararlı) kalp rahatsızlığı olan hastalar üzerinde olumsuz bir etkiye sahip değildir. Aslında oruç onlar için faydalı bile olabilir. Düşük gıda alımı; tütünün zararlı etkilerini hafifletecek sigara içmemek, genel olarak kalp hastalığı riskini azaltacak ve ayrıca kalp rahatsızlığı olan insanlar üzerinde olumlu bir etkisi dahi olabilecektir. Yine oruçtan sonra doğru şekilde yapılan beslenmelerde kan LDL seviyelerinde (halk dilinde kötü kolesterol) azalma ve HDL seviyelerinde (halk dilinde iyi kolesterol) artma olması bile mümkündür.
Bu ifade elbette tüm kalp ve damar hastaları için geçerli olamaz. Şu durumlarda beklenmeyen ters etkiler de ortaya çıkabileceğinden özellikle çok dikkatli olunmalıdır:
- Tekrarlayan göğüs ağrısı yaşayan kalp hastaları,
- Sık sık diüretik (idrar söktürücü) ilaç dozlarına ihtiyaç duydukları için yorgunluk veya enerji eksikliği ve nefes darlığı yaşayan kalp yetmezliği olan hastalar,
- Kalp krizi geçiren hastalar, kalp krizini izleyen 1.5-3 ay içinde durumlarına göre,
- Açık kalp cerrahisi hastaları ameliyattan sonraki 1.5-3 ay içinde durumlarına göre,
- Kan inceltici veya antikoagülan kullanan kalp hastaları (bu hastaların susuz kalmamaları gerekiyor),
- Ağır kalp ritim bozukluğu olup aritmi ilaçları kullanan hastalar,
- Sürekli profesyonel gözlem gerektiren kalp rahatsızlığı olan hastalar oruç tutmaktan tıbbi olarak mutlaka imtina etmelidirler.
Bu tür hastalar oruçlarını kaza edebilirler ve durumları iyileştikten sonra oruçlarını tutabilirler. Eğer beklenenden uzun süren bir iyileşme süreci söz konusuysa veya durumlarında bir iyileşme olmayacaksa bu hastalar oruç zekatı vererek inanç şartını yerine getirebilirler.
Kalp ve damar hastalığı olan hastaların küçük miktarlarda beslenmeleri ve büyük porsiyonlardan imtina etmeleri, aşırı yağlı ve tuzlu gıdalardan uzak durmaları ve özellikle kalp yetmezliği olanların bir anda yüksek miktarda sıvı alımından kaçınmaları özellikle kalp yetmezliğinin kötüleşmemesi ve nefes darlığının artmaması için tavsiye edilmektedir.
Diyabet hastalarına baktığımız zaman Tip I diyabetli hastalarda insülin yapılmak zorunluluğu vardır ve bu hastaların hipoglisemi (düşük kan şekeri tablosu) gelişme riskleri yüksektir o nedenle Tip 1 diyabetli hastalara tıbbi anlamda oruç tutmaları çok önerilen bir durum değildir.
Tip 2 diyabetli hastaların ise %40 kadarında diyabete bağlı kalp ve damar hastalığı veya başka hastalıklar eşlik edebilmektedir. Bunlar arasında göz hasarları, nöropatiler (sinir problemleri)...v.b. sayılabilir. Yine de kan şekerleri ağızdan alınan ilaçlarla aşırı dalgalanma göstermeyen ve oldukça kararlı seyreden hastalara eğer mutlaka oruç tutmak isterlerse önemli bir sorun olmadan tıbbi anlamda izin verilebilmektedir.
Kan şekerleri aşırı dalgalanma gösteren ve ciddi anlamda ağızdan ilaç alması ve insülin yapılması zorunluluğu olan kişilerde oruç çok fazla tavsiye edilmemektedir. Bu tür hastalarda hipoglisemi (kan şekeri 70mg/dl altına düşmesi) tablosu gelişme riski çok daha fazla olup hayati tehlike yaratacaktır. Bu da zaten tıbbi sakıncasının yanında ruhsal manada orucun anlamına da ters düşecektir.
Diyabet hastalarının oruç tutmaları halinde özellikle evinde kan şekeri ölçümü yapabiliyor olmaları ve normal zamanlardan daha sıklıkla kan şekerlerini takip etmeleri riskleri azaltmaları bakımından en çok önerilen tedbirlerden biridir. Dini açıdan parmaktan kan akması neticesinde orucun bozulacağını söyleyen görüş olduğu gibi vücuda herhangi bir besin maddesi girmediği için kanın çıkmasının orucu bozmayacağı görüşünü dile getiren anlayış da mevcuttur. Bu anlamda yine din işlerinde yetkili kişilerden doğru bilgi edinilmesi oruç tutmak isteyen şeker hastaları açısından önemlidir. Ancak unutulmamalıdır ki özellikle kan şekerinin düşmesi orucun sonlandırılmasını ve tıbbi müdahale yapılmasını gerektirecektir çünkü kan şekeri, beynimizin çalışabilmesi ve yaşayabilmesi için kullandığı tek yakıttır. Bu anlamda kan şekerinin yakın takibi hayâtidir.
Aynı kalp ve damar hastalarında olduğu gibi oruç tutması tıbbi anlamda sakıncalı görülecek diyabet hastaları zekat vermek suretiyle oruç farzlarını yerine getirebilirler.
Özetlersek:
- İlaçlarında yapılacak düzenlemelerle belli düzeyde kalp-damar ve diyabet hastalığı olan kişiler oruç tutmak istedikleri takdirde tutabilirler.
- Diyabetik hastalarda oruç boyunca kan şekeri seviyeleri daha sık kontrol edilmelidir.
- Çeşitli ve dengeli bir diyet uygulanmalıdır.
- Yiyecek anlamında sofraya daha düşük glisemik indekse sahip, daha yavaş emilen yiyecekler dahil edilmeli ve tercih edilmelidir.
- Çok fazla şekerli ve aşırı yağlı yiyeceklerden kaçınılmalıdır.
- Orucu bozmak zorunda kalındığında, dehidratasyonu (vücudun susuz kalması) önlemek için bol miktarda şekersiz ve kafeinsiz içecek içilmelidir. Kalp yetmezliği olanlarda sıvı alımınının daha yavaş ve kontrollü yapılması gerekmektedir.
Panikle daha kötü oluruz, bilgiyle ve uygulamayla güçleniriz.
Hepinize sağlıklı günler diliyorum.