“Prensip ve gayemiz Evkaf ve liseyi içinde bulunduğu acınılacak durumdan kurtarabilmek onlara özgürlüğünü kazandırmaktı. Dünya Savaşı’ndan ziyade bizleri bu iki konu daha fazla alakadar etmekteydi. Milletler özgürlüğü uğruna savaştığı bir sırada, bizler de kendi özgürlüğümüzü elde edebilmenin savaşı içinde idik”. 1974
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Her yıl otomatiğe bağlanmış gibi Ermeni savları havada uçuşmaya başlıyor. Bir farkla. Amerikalı başkan nerede ise bütün eyaletlerde ders olarak okutulmakta olan Ermeni soykırımı derslerine ek olarak 1915 yılında Birinci Paylaşım Savaşı sırasında yaşananları soykırım olarak tanımladı. Bunu yaparken de tartışmalara yeni boyut kazandırmış oluyor. Bu açıklamadan sonra Diyaspora Ermenilerinin başlarının göğe erdiği düşünülüyor. Biden bu çıkışı ile bir eksiği de tamamlamış olmanın mutluluğunu mutlaka yaşıyor. Amerikan başkanının bu çıkışına karşın AB ülkelerinde de benzer kararların alındığı biliniyor.
Bu arada Almanya İ-kinci Paylaşım Savaşı sırasında yaşanan öldürmelerin soykırım olduğunu kabul ediyordu. Bununla yetinmeyen adı geçen ülke 1904 – 1908 yılları arasında Namibya’da Alman İmparatorluğu’nun Herero ve Nama’lara yönelik olarak yaşananları soykırım olarak tanımayı kabul ediyor. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, “ölçülemez acıların tanınmasının kaçınılmaz olduğunu” söylüyor. Almanya’nın bu kabulünden sonra soykırım kurbanı Herero ve Nama halklarının temsilcilerinin tepkilerine neden oluyordu. Çünkü Almanya tazminat isteklerini geri çeviriyordu.
Geçtiğimiz günlerde Ruanda’ya giden Emanuel Macron son 10 yılda bölgeyi ziyaret eden ilk Fransa Cumhurbaşkanı oluyordu. Macron ülkesinin Ruanda soykırımındaki sorumluluğunu kabul ettiğini söylüyordu. Buna karşın katliamda ölenlerle yakınlarının özür dilemesi isteklerini kabul etmiyor ve özür dilemiyordu. Dünya üzerinde yaşanmış olan bu tür kırımların 21. Yüzyıla ulaşmış olmamıza karşın devam ettiği yadsınamaz bir gerçektir. Bu nedenle tarih bu katliamları yapanları acımasızca yargılayacaktır.
Bosna Kasabı olarak anılan kişinin Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından yaşam boyu hapis cezası onandı. Bu onama katledilenleri geri getirmeyecek buna karşın yakınlarının kısmen de olsa rahatlamalarına sağlayacaktır. Bu olayların yeniden yaşanmaması için emperyal ülkelerin etnik kırımları özendirmemesi gerekiyor.
Benzer kırımların aynı amaçla Kıbrıs’ta da yaşandığı günlerin geri gelmemesini her zaman diliyoruz. 1950’li yıllardan itibaren adamızda yaşananların da aynı amaçlarla yaşatıldığı biliniyor. Kıbrıs Türklerinin geride bıraktığımız dönemde büyük sıkıntılar ve kırım yaşadığı biliniyor.
Geçtiğimiz günlerde “Kayıplar İçin Sevgi Maratonu’nun 36. sı” düzenlendi. Bay Nikos Anastasiyadis anmaya gönderdiği mesajda kendilerinin kayıplarının akıbetlerinin belirlenmesi için ellerinden geleni yaptıklarını söylüyor. Kangrene dönüşmüş olan konunun çözümü ve kayıpların akıbetlerinin belirlenmesi için Türkiye’deki askeri arşivlerin açılmasını istiyordu. Bunun için BM ile uluslararası toplumu baskı yapmaya çağırıyor.
Adada yaşanmış olan kırımlara karşın bizim de Bay Anastasiyadis’e çağrımız vardır. Olayları ters yüz ederek sonuç alınamayacağını öncelikle kabul etmesi gerekiyor. 2018 yılında Politis gazetesinde dizi olarak yayınlanmış olan “Cezalandırılmamış Suçlar Dosyasını” bir kez daha okumasını öneriyoruz. İçişleri Bakanı olan Yorgacis’in kırımlardaki rolünü de anımsamış olacaktır. Bu dizide anlatılanlar buzdağının görülen ve görülmeyen yüzünü anlatıyor.
Güzel ve sağlıklı bir dünyada özgür ve egemen yaşayabilmemiz için emperyalistlerin oyunları ile tuzaklarına düşmemiz gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…