“Özel sektörde işletmeleri kapatıyorum” demek, çok kolay…
Bakanlar Kurulu’nu topla, ver “talimat”ı; Polis, Zabıta koştursun…
Sonra da “gereken önlemleri aldık” diyerek, televizyondan televizyona koş…
Adamın “ekmek teknesi”ni kapatacaksın, ama kayıplarını “tolere” edecek hiçbir önerin, hiçbir kararın, hiçbir projen hatta lafın bile yok…
Üstelik; her ayın 15’inde ödeyeceği “stopaj”ı da, zamanında ödemesini talep ediyorsun…
Yoksa; “gecikme zammı alırım ha…” diye de tehdit ediyorsun…
Yani; dükkanı açık olmayacak ama, 15’inde de, 20’sinde de Maliye’ye koşarak; stopajını, kdv’sini, paye çekini, bir tamam tüm “vergi”lerini yatırsın istiyorsun…
Ay sonuna kadar hiç iş yapmasın ama; işçilerini, kirasını, elektriğini, vadesi gelen çeklerini bir tamam ödesin istiyorsun…
Özel sektörde çalışan emekçiler için de hiçbir “öngörün” yok…
Kayıpları ne olacak? Öğretmene, memura “Evde oturun” demek kolay…
Ama sen yalnızca “memurların” hükümeti değilsin ki…
Özel sektörde çalışan binlerce emekçiyi de hesaba katmak zorundasın… Patronla bu insanları karşı karşıya getirmek yerine senin hiçbir “projen” yok mu?
Gün işleyip gün yiyenlere de el uzatmıyorsun… Onlara da hiçbir öneride bulunmuyorsun…
Küçücük işyerlerine “kapat” diyorsun ama, tek kişi ya da iki kişi çalışan böylesi işletmelere de hiçbir “öngörü”de bulunmuyorsun?
Tanrı aşkına… Güney’e bir bak… Her gün ana avrat sövdüğün Anastasiades, daha ilk gün “Coronavirüs”ü açıklarken, “işin ekonomik boyutuna odaklandık” demişti. Arkasından da özellikle “mağdur” olacak kesimlere önemli destekler açıkladı.
Peki “sen” ne yapacaksın?
“Koronavirüs bütçesi” adı altında özel bir çalışman var mı? Yoksa “altında kalanın boynu kopsun” mu diyorsun?
“Fon”larda biriken bu halkın paraları ile çok şeyler yapmak mümkün değil mi?
Özel bir yasa çıkar, birçok fondaki paraları birleştir ve insanlara “dükkanını kapat” derken, onları aç ve açıkta bırakmayacağını da göster…
Yalnızca “Türkiye ile görüştüm, anavatan yanımızdadır, korkmayın, bir şey olursa ilaçlar, ekipler gelecek” deyince oluyor mu?
Yurttaş bu “hamaset”ten sadece senin “yeteneksizliğini” ve “biat” kültürünün geldiği noktayı anlar ve morali bir o kadar daha bozulur…
Gerçekten bu iki koalisyon ortağı; “devlet” yönetmeyi “çocuk oyuncağı” sanıyor…
Sanıyorlar ki, “Bakanlar Kurulu” istediği her kararı alabilir, her yasağı koyabilir.
Bu nedenle de, “kaotik” ortamdan yararlanarak, “hukuk dışı” bir yığın kararlar alıp ilan edecek, bizler de bunları “kuzu kuzu” uygulayacağız.
Cumhurbaşkanı; kendilerine “Bu işleri yapabilmemiz için Olağanüstü Durum ilan etmemiz gerekiyor” dediğinde, alicengiz oyunları ile buna yanaşmayacaklar ama kendi başlarına hiçbir yasanın vermediği birçok yetkiyi “defacto” biçimde kullanacaklar.
Bu adamlar; yaşları kadar tecrübesi ve devlet deneyimi olan Cumhurbaşkanı ile “işbirliği” yapmayı, onun önerilerini dinlemeyi bile “zül” sayıyorlar…
Hatta o kadar ileri gidiyorlar ki, çok sevdiklerini söyledikleri ve “sonsuza kadar yaşatmaktan” söz ettikleri KKTC’nin Anayasa’sına saygısızlık yapmaktan çekinmiyorlar…
Ne için?
Siyasi hesaplar ve özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimleri için…
“Aman Cumhurbaşkanı’na rol kaptırmayalım” telaşına düştüler…
Düşsünler… Hiç itirazım yok… Ancak bunu çok “çocukça” yapıyorlar ve siyasetteki “kalite”nin yerlerde sürünmesine yol açıyorlar…
Yurttaş da, tüm bunlara bakarak, hükümet edenlerin “kriz yönetme” kapasitesine zerre kadar güvenmiyor…
Böyle olunca da “toplumsal felaket” karşısında, gayrı ciddi bir “hamaset”le karşı karşıya kalıyoruz.
Hükümetin yetersizlikleri, yeteneksizliği yurttaş gözünde “alay” konusu oluyor…
Bir söyledikleri, bir söylediklerini tutmuyor…
Bir gün önce aldıkları kararı ertesi gün değiştiriyorlar…
Önce “Mağusa hastanesi”ni karantina merkezi yapıyorlar, akşama bundan vazgeçiyorlar…
Bunun bile “koordinasyonu”nu yapabilmekten aciz bir “acemilik ” içinde çuvallıyorlar…
Salamis’te günlerce turistleri “karantina” adı altında Nazi kamplarındaki gibi “tutsak” tutuyorlar ama, oraya doğru dürüst hizmet götürmeyi beceremiyorlar…
Yurt dışından KKTC yurttaşı olmayanların girişlerini “yasakladık” diyorlar ma, Mağusa limanından 100’ün üzerinde TIR şoförünün, ellerini kollarını sallayarak aramıza katılmasına izin veriyorlar…
Öte yandan, Girne limanında yüzlerce yolcuya hizmet veren polislere eldiven ve maske sağlamaktan acizdirler ama, “Bilim Kurulu” kurarak, koskoca profösörlere “Bakanlar Kurulu kararlarını destekliyoruz” açıklaması yaptırıyorlar.
Hastanedeki oksijen maske sayısını artırmıyorlar ama, “Virüs bizi es geçecek” açıklaması yapmaktan da geri durmuyorlar…
Dereboyunda davullu gösteri yapan fanatik futbol takımı taraftarlarını önleyemiyorlar ama televizyonda “bu ne ya…” diyerek şaşkınlık gösteriyorlar…
Cezaevinde yaşananlar ise bir başka rezillik… O konuda da hiçbir “şeffaf” açıklama yok…
Tüm bunlar UBP ve HP başkanlarının idaresindeki hükümetin “yeteneksiz”likleri… Ama ne yazık ki aynı gemideyiz ve bu insanların öngörüsüzlüğü, vizyonsuzluğu sonucunda “fatura”yı hep birlikte ödeyeceğiz…
Bu nedenle onları kıyasıya ve acımasızca eleştirmek zorundayız. “Siyasi hesaplarla” bunları görmezlikten gelenleri, hatta bunların iktidarından “nemalanıp” yağcılık yapan sülünleri dikkate almadan…