Çocukluk ve gençlik yıllarımızın çiçeği Medoş Laleleri, kuzeyde sade iki yerde vardır. Birisi Tepebaşı’nda, öteki de Aysimyo’da Avtepe’de.
Memlekette bu kadar kaos varken lale festivalini ve baharı mı yazacaksın diyenler olabilir. Olsun canım, laleler de bizim parçamız. Bir nebze olsun memleketteki rezillikten uzaklaşmak istedim.
Anımsadığım kadarıyla Medoş Laleleri Festivali’inin kalıcı hale gelmesi için eski Yeşil Barış Hareketi Başkanı Doğan Sahir canla başla çalışmış ve Tepebaşı’ndaki Mesoş Lalelerini hem korumaya alarak hem de nostalji açısından çok önemli bir etkinlik yaratmıştır.
Laleleri nasıl koruruz?
O çiçeklere dokunmamakla.
Medoş’un adı kaldı. Bundan yetmiş-seksen yıl önce, henüz toplumsal kavgaların başlamadığı bir zamanda güneyde bulunan Medoş bölgesi vardı. Şimdi olduğu gibi Cikko Manastırı civarındaki zeytin tarlalarında kıpkırmızı laleler açardı.
Anılarımda kalan Medoş Lalesi, ta bu uzun yola dayanır.
Gerek babam ölmezden önce, gerekse öldükten sonra sık sık Cikko Manastırı’nın bulunduğu bölgeye gider ve demet demet lale toplardık. Hatta o topladığımız lalelerden bir demet de okula götürür, sınıfın vazosuna koyardık.
1968’de serbest dolaşım imkanı sağlandığında, ilk aklıma gelen Medoş Laleleri oldu. Bizde olduğu gibi Rumlarda da kent gelişme alanı vardı. Medoş bölgesi o yapılaşmanın içinde kaldı. Olayların tazeliği bakımından çekinmiştim Cikko Manastırı civarına gitmeye. Rumların ne yapacakları belli değildi. Hatta 1963’teki Kumsal baskınında Rumlar, bir kısım Türkü toplayarak Cikko Manastırı’na götürmüşlerdi. Manastıra tıkılan Türklerin akibetini öğrenme açısıdan orada esir tutulan Türklerin isim listesini Barış Gücü Komutanına vermiştik. Artık onlara Rumlar zarar veremezlerdi. Çünkü isimleri deşifre olmuştu.
2002’de Annan Planı sonrasında ilk kez bir taksici arkadaşla güneyi görmeye gitmiştim herkes gibi. Yine o taksici arkadaştan rica etmiştim.
“Beni Cikko Manastırı’nın önünden geçir” demiştim.
Hep hayalimde yetmiş yıl önceki Medoş vardı. Etrafta mantar gibi apartmanlar yükselmişti. Yani ben kendi arabamı alıp güneye geçseydim, kesinlikle o bölgeyi bulamazdım. Bütün o tarlalar arsa ve bina olmuş. Yani lalelerin yerinde yeller esiyordu.
Taksici arkadaş dolaştı dolaştı, nihayet o köhne manastırın önünde durdu. Manastır’ın etrafındaki dönümlerce zeytinlik ve mesoş lalelerini bünyesinde barındıran tarlalar artık yoktu. İçimde nedense bir sızı duymuştum.
Toplumsal kavgalar başlamadan önce Cikko Manastırı etrafında piknik yapmaya gittiğimizde manastırın önünde uzanan çamlık yolda yüzlerce keşiş görürdük. Bir de çam kütüklerinden yapılan yontu hamur teknelerini.
Cikko Manastırı’nın hemen ötesinde kurmuştuk yetmiş yıl önce piknik örtümüzü. Bizim gibi Türk-Rum bir sürü insan o bölgede piknik yapıyorlardı. O piknik esnasında üç beş keşiş sepete koydukları nohutlu manastır ekmeğini bütün piknikçilere dağıtmışlardı. Lakin yetmiş yıl sonra güneyde ne çiçekler korundu, ne de eski eserler ve camilerimiz.
O nedenle Yeşil Barış Hareketi’ni kutluyorum Medoş Lalelerini korudukları için. Artık bir nizamname yayınlandı ve bütün Medoş Laleleri korumaya alındı. Bir de Nergisli’deki nergisler...
Lefkoşa’dan Mağusa’ya yol aldığınızda o uzun yolda demet demet nergis satan çocuklar görürsünüz. Acaba hala o çocuklar nergis satıyorlar mı? Çünkü acımasız bazı çiftçiler, nergis soğanlarını tarla sürerken tümden biçmişlerdi.
Her ne ise... Şimdi o iki köyde Medoş Laleleri korumaya alındı ve festivale döndürüldü.
Eski Severis Un Fabrikası’nın yerinde şimdi “Golden Tulip” adlı Paşa oteli var. Laleyi ve doğayı anımsatma açısında o otele bu isim konmuş. O Medoş lalelerinin bilimsel adı tuliptir.
O kırmızı sürmeli lalelerin adı “Medoş Lalesi” olarak kaldı. Güneydeki tükendiğine göre, bizde kalanlara sahip çıkmak da bizim görevimiz.
Esasında bu laleler baharı müjdeliyor. Bir de evine dönen sevgililer gibi hava boşluğunda uçuşan kırlangıçlar ve kuşlar...
Gerçekte ülkemiz, korunmaya ve bu tür doğa harikası lalelere gözümüz gibi bakmaya muhtaçtır. Sorumsuz insanların elinde erimesinler diyorum.
Medoş Laleleri...