Şu mendebur hastalık maalesef çocuklarımızı da vurdu. Verilen bilgiye göre her yıl ortalama 15 çocuğa kanser tanısı konuyor. Yaşları bir ile on altı arasında değişen 14 hasta, Çocuk Onkoloji Servisi’nde tedavi görmektedir. Ayrıca iki öğretmen haftada üç gün bu çocuklarımıza oldukları yerde ders vermektedir.
Geçtiğimiz Pazar gün düzenlenen maratona, çok büyük bir kalabalık katıldı. Bu katılım, halkımızın lösemili çocuklarımızın sorunlarına ne denli duyarlı olduğunu gösterdi. Maraton, genel anlamda sosyal bir faaliyettir. Bir de onun adı konunca daha da anlam kazanıyor.
Bu maraton bir de geçen yıl düzenlenmişti Şampiyon Meleklerimiz adına. Onların manevi hatıralarına hürmeden düzenlenen o yürüyüş, yine böyle kalabalık olmuştu. Herkes katkı anlamında bir numara alıyor ve belirli bir ücret ödüyor. İşte o katkılardır insanların ne kadar duyarlı olduklarını gösteren.
Şöyle bir o resimleri ve görüntüleri yakından inceledim. Her yaştan insan vardı o kalabalığın içinde. Herkesin boynunda numarası yazılıydı.
Çocuk Onkoloji Sevisi doktorlarından Dr. Ayşe Sayılı Serenel, bu maratona ve lösemili çocuklara yönelik duygu ve düşüncelerini şöyle anlatmıştır:
“Birileri bizi görüyor ve destekliyor, düşüncesi yalnız olmadığımızı hissettiriyor. Hem hastalar, hem aileler, hem de bizim için çok değerlidir.”
Bu ifadeler çok anlamlı ve herkesin kalbine dokunacak ifadelerdir.
Öte taraftan Lefkoşa Belediye Başkanı Mehmet Harmancı da, “Onkoloji Servisi’ndeki minik kahramanlarımızı asla yalnız bırakmayacağızı ıspatladınız. İyi ki varsınız” diyerek halkı onurlandırmıştır.
İnsan empati yapınca bu maratonun ne kadar önemli olduğunu kavrayabiliyor.
Empati dedim de kendimi o ailelerin yerine koydum. Hatta hasta yavruların yerine koydum. Duygular ve duyarlılıklar kendini gösterdiğinde, insan içleniyor. Minicik yavruların başlarındaki örtüler, onların ipek gibi saçlarının nasıl döküldüğünü anlatıyor. Onlar da istemezler mi arkadaşları gibi normal zamanda okula gitmeyi, kitap okumayı, arkadaşları ile oyun oynamayı? İstiyorlar elbette. Lakin tutuldukları hastalık onlara izin vermiyor.
Lakin inanmak ve inandırmak lazım. Şu minicik yavrulara bu maratonun görüntülerini anlatmak ve göstermek lazım hatta. O görüntüler onlar için büyük bir moraldir. Moralle beraber bir umuttur.
Her insanın umutları ve beklentileri vardır hayattan. Özellikle hastalık zamanlarında. İnsanı yaşatan da o umuttur esasında. Hayattan hiçbir beklentisi kalmayan bir insan, yıkılan ve çöken, hatta enkaz haline gelen metruk bina gibidir. O umut olmadan insanın yaşaması mümkün değildir.
Televizyon, radyo, kitap okuma ve güzel doğa renklerini görmek, insanlara moral verir. Özellikle bu üç şeye sahip olmak, dünya ile iletişim kurmak, o moralin bir halkasıdır.
Halkımız sosyal aktivite yanında bu yavularımıza en büyük morali vermişlerdir.
Öyle görülüyor ki bu etkinlik, adı konarak her yıl devam edecektir. Etmelidir de hatta. Ananevi hale gelrse daha da anlam kazanır. O etkinliği haberleri basında ve medyada duyulunca, artık halkımız bu tür etkinliği veya etkinlikleri bekler olur. Adeta iple çekerlere o günü.
O kalabalığa şöyle baktığımda, kalabalın %60’ının çocukılar ve gençler olduğu kanaatine vardım. “Bravo vallahi bu çocuklarımıza” demeden de geçemeyeceğim.
Mesela haftanın üç günü öğretmenlerin o hasta çocuklarımıza gidip ders vermeleri de moral açısından önemlidir. O dersler bence, onların hayata tutunmalarını sağlar, tıpkı okula gidiyorlarmış gibi.
Böyle bir programın uygulanmasını düşünmek de büyük bir erdemdir. O bakımdan bu yavrularımız için yapılan bütün güzel şeyler, onların nefesleridir, renkleridir ve umutlarıdır.
İyi ki halkımız duyarlılık göstererek bu etkinliği gerçekleştirmiştir.