Narenciye konusunda içine düşülen durumdan dolayı yalnızca eleştirmemek lazım. Eleştiri farkındalık ve gündem yaratır ama tek başına çözüm olmaz. Konuya daha yapıcı bir boyut kazandırmak için eleştiri ile beraber yapılabilecekleri dile getirmek ve sonra da biraz hayal etmek lazım.
Peşinen söyleyeyim, tarımdan anlamam ama meyve suyu uzun yıllar çalıştığım meşrubat firmasının iş alanına girdiği için meyve suyu tedarik zinciri ile ilgili fikir sahibiyim. 6-7 yıl önce narenciyeyi konsantre ve fason meyve suyu dolumu aracılığıyla adada işleyerek değerlendirmemiz mümkün mü diye konu hakkında otorite sahibi olan yönetici arkadaşlarımın dikkatine getirdim.
Adadaki iş ortağımız aracılığıyla numune alarak yaptırdığımız ön test sonuçlarına göre tadı ve randımanı itibariyle olumlu sonuç çıktı.
Kıbrıs’ta yetişen tatlı portakalın (“Valensiya”) nihai ürünlerdeki tadın ayrıcalıklı olması ve şeker kullanımını azaltmasından dolayı meşrubat firmaları bu cins portakalı lojistik maliyetine de katlanarak Latin Amerika’dan ve Florida’dan getiriyorlar. İthal ederek yalnızca lojistik maliyetine katlanmıyorlar. Türkiye’ye yurtdışından gelen meyve suyuna fatura bedeli üzerinden ciddi bir gümrük vergisi (değişmediyse 58.5%) de ödüyorlar. Bu yüksek maliyetli ithal portakal konsantresini tadı ekşi olan çok daha ucuz portakal ile karıştırarak maliyeti düşürürken, ayrıcalıklı tadı tutturmak adına da bir dengeyi yakalamaya çalışıyorlar. Bundan dolayı bizim narenciyenin kendi çapında boy ölçüşecek bir değeri var. Gelelim yapılması gerekenlere.
***
Narenciyeyi konsantre ve işlenmiş meyve suyu olarak pazarlayabilme noktasına gelmek için yapılması gerekenler:
(1). Direk temas. Türkiye’deki meyve suyu üreticileri ile direk temas kurulması ilk planlanması gereken konu. Bu firmaların yetkililerini adaya davet etmekle işe başlanabilir. Birinci elden bilgilendirme ve numune kalite testi yaptırtmayı organize etmek ilk somut adımdır. Bu şu an yapılıyor mu yoksa bu iş aracılara mı bırakıldı bilmiyorum.
(2). Uçtan uca kalite denetimi. Türkiye de faaliyet gösteren meyve suyu firmalarının birçoğu şirket içi prosedürleri ya da aldıkları kalite sertifikasyonlarının gereği konsantre meyve suyu alımı yapmaları için ilgili tesislerin toplam kalite standardını yakalamış ve denetimden geçmiş olması gerekiyor.
Buradaki toplam kalite, ürünün tadının ve randımanının ötesinde bir kavramdır. Toplam kalite, tesisin makine ve ekipmanının kalitesi, binanın depreme ve yangına dayanıklı olup olmadığına, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği süreçlerine, üretimin nasıl yapıldığının dokümantasyonuna ve kalite kontrol noktalarının yeterli olup olmadığına kadar uzun bir listeyi içeriyor.
Tat ve fiyat uygun olsa bile denetim sonucunda standartlar yakalanmamışsa alım yapılmasına izin verilmiyor. Mal alımı yapılacak tesisin sürdürülebilir iş süreçlerine sahip olup olmadığından emin olunmak isteniyor. Bunun için de ilgili firmalar tarafından tesisin fiziki ve iş süreçlerinin denetimi yapılıyor. Eksiklikler ve yapılması gereken işler ve yatırımlar bu şekilde listelenmiş oluyor. Denetimin, denetlenecek kuruma bir maliyeti yok.
Çalıştığım kurumda yurtdışındaki ana merkezden onay alarak Cypruvex tesisini yerinde denetleyip eksiklikleri belirten bir rapor hazırlatmayı başardık. Sanırım tam da o dönemde hükümet değişikliği olmuştu. Süreç o noktada sahipsiz kaldığı için durdu.
(3) Projelendirme ve Finansman. Yapılması gerekenlerin parasal olarak adının konması ve projelendirilmesi bir sonraki adımdır.
Finansman konusunda T.C elçiliğindeki ilgili birim bu tür projelere finansman sağlamakta istekli olduğunu bu süreçte birinci elden, o dönemdeki elçi ile yaptığım görüşmeden öğrendim. Yakın zamanda konu hakkında bilgi almak için benimle irtibata geçen başka bir elçilik yetkilisi ile yaptığım telefon görüşmesinde de kendilerine projelerin getirilmemesi yönünde haklı eleştirilerinin olduğunu bir kez daha duydum. Bize getirilen bu haklı eleştiri aslında büyük bir fırsattır!
Narenciye konsantresi ve işlenmiş meyve suyu alıcısı olarak muhatap olunacak firmalar başlangıçta ileriye yönelik herhangi bir taahhütte bulunmayabilirler. Ama onlarla kurulacak olan şeffaf ve gelişime açık diyalog üzerinden kalite ve fiyat avantajlarıyla yıllık ne kadar alım yapabileceklerini gerçekçi bir finansal fizibilite çalışması yapılması adına paylaşabilirler.
Bunun ötesinde meyve suyu üreticilerinin tesisteki eksikliklerin giderilmesi konusunda kendi şirket satınalma ağı, bilgi ve tecrübelerinden de yararlanılabilir.
Bundan dolayı ilk adım olarak “direk temas” yoluyla işin başından itibaren dürüst, şeffaf iş ilişkisini kurmak son derece önemlidir. Direk temas ve davetin, sonrasında yapılması gerekenler konusunda bedava danışmanlık olarak geri dönüşü olur.
(4) Vergi. Netleşmesi gereken bir konu da Kuzey Kıbrıs’tan alınan narenciye konsantre ve meyve suyunun Türkiye pazarına girişinde herhangi bir gümrük vergisine tabi olmamasıdır.
Benim bu konu üzerinde çalıştığım dönemde böyle bir verginin olmadığı, uygulamanın da bu yönde olduğu söyleniyordu. Bunu ilgili T.C Bakanlar kurulu kararı ya da tebliğinin yazılı olarak istenildiğinde iletilmesi bundan haberdar olmayan firmalar nezdinde adımların daha hızlı atılmasını sağlayacaktır. O dönemde çalıştığım şirket için yaptığımız fizibilite çalışması taslağına koymak için araştırdığımda ben bu tebliğin yazılı olduğu dokümana ulaşamadım.
Vergi ile ilgili diğer bir konu da konsantrenin işlenip paketli meyve suyuna dönüştürülmesi noktasında da tüm yıl ayni ürün standardını yakalamak adına gerekli olduğunda dışarıdan konsantre getirmekteki vergileri de yalnızca ihracatta kullanmak adına ortadan kaldırmak lazım. Bu da kontrol mekanizmalarıyla üzerinde çalışılması gereken diğer konudur.
Elimizde dünya piyasasında boy ölçüşecek bir emtia vardır. Elçilikte bu konuda bir şeyler yapalım diyen istekli yetkin bir ekip vardır. Türkiye devletini gerekli bağlantı ve düzenlemeleri yapması için istişare yolu geniş ve açıktır. Adaya su gelmiştir. Milliyetçilik tüm bunları okuyup harekete geçmek değilse nedir? Daha ne diyeyim!