Demokrasinin de bir maliyeti var.
 
3 Kasım’da seçime gidecek olan ABD’deki Trump karşıtları demokrasiye olan inançlarını canlı tutmak ve kendilerini motive etmek adına Trump’ın 4 yıllık görev süresini böyle özetliyorlar.
 
Demokrasinin maliyetini siyasetçi kaybettiği seçim ile öder.
 
Sonrasında ya nadasa yatar bekler ya da kenara çekilir.
 
Seçmen ise oy verdiği kazansa da yaptığı tercih yanlış ise demokrasinin maliyetini kazananın görev süresince öder.
 
Hatta bir sonraki nesle bu yanlışını miras olarak da bırakır. En acı olanı da budur. Geçici olacak zarar ile kalıcı olacak tahribatı ayrıştırmak değerlendirme yapmak adına önemlidir.
 
Bir de seçim yapmaktan kaçınanlar, oy kullanmayanlar var.
 
Çıkacak olan sonuç bunların umurlarında olmaz çünkü seçim sonucuna dayalı somut bir beklentisi ya da çıkarları yoktur.
 
Hangisi seçilirse seçilsin hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanarak doğru ya da yanlış kendi kendilerini teselli ederler.
 
Onlar için hangisi seçilirse seçilsin değişmeyecek olan devlet ilişkisi devlete işleri düştüğünde sıra numarası alıp sıraya girmekten ibarettir.
 
 
Bunları sandığa gitmek için harekete geçirmek ancak seçim sonucunda bir şeylerin kendileri ile beraber bir sonraki nesillerin de aleyhine gelişeceğine inandırmakla mümkün olabilir.
 
Bu yazının konusu değil ama su anda Trump’a karşı yarışan Biden’ın seçmeni yegâne ikna çabası ve seçim stratejisi de budur.