Değerli okurlar,
Bu yazımda bazı rakamları ve dünyada takip edilen bazı saygın bilimsel dergilerde yer alan makalelerden yapacağım bilgilendirici alıntıları sizlerle paylaşacağım. Buradaki amacım kesinlikle rakamlarla sizleri korkutmak değildir ancak normalleşme sürecinde herkesin atacağı adımlarda durup bir kez daha düşünmesi hususunda yardımcı olmaktır.
Ülkemizde COVID-19 konusunda gerçekten çok şanslı bir süreç geçirdiğimizi düşünüyorum. Hayatını kaybeden hastalarımızdan ikisi zaten yurt dışından geldikleri için onların bulaşı ülkemizde olmamıştır. Kendi vatandaşlarımızdan iki kişi kaybedilmiştir. Konu insan hayatı olduğunda bir yaşam bile çok iken bizim 2 kişiyi kaybetmemiz bana göre yeterince çoktur ancak pandemiden söz ettiğimizde sanıyorum nüfusa göre belki de dünyadaki en iyi rakamlardan biri olduğundan söz edebiliriz. Bu anlamda tüm sağlık çalışanlarına ve yönetenlere samimi bir teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyorum.
Değerli okurlar, dijital bir dünyada pandemi kelimesinin içini doldurmak oldukça zor olsa gerek. Haberleşmenin anlık ve bilginin bombardıman şeklinde yağdığı bir ortamda çok fazla kirlilik var ve insanlar ne yazık ki doğrularla yanlışları ayırt etmekte oldukça zorlanıyorlar. Eğer bu salgın elli yıl önce olsaydı, tüm insanlar sadece ve sadece televizyon, radyo ve gazetelerin yazdıkları doğrultusunda bilgilenecek, sayı olarak da bugünlere göre oldukça az olan yayın kuruluşlarının yönlendirmeleri doğrultusunda hareket edeceklerdi. Büyük ihtimalle o yayın kuruluşlarında da devletlerin pandemi koşullarında zorunlu kılacakları yayınlar yapılacaktı. Bu yayınlar ise bilim kurullarının ve bilimsel yetkili otoritelerin ilgili mercilere sunacakları raporlar doğrultusunda yapılacaktı. Oysa günümüzde kontrol edilemeyecek kadar büyük bir medya ve alternatif olarak bir sosyal medya ortamı var ve temel tıp bilgisi olmayan tüm toplum bireyleri buralardan aldıkları doğru ve yanlış bilgilerin ayırımını yapamadan kendilerince yorumlar yapıyorlar. Bence bu tablo sadece bizim değil tüm hükümetlerin alacakları kararların uygulanmasında sorunlar oluşturmaktadır çünkü haklı veya haksız inanılmaz tepkilerle karşılaşılmaktadır..
Şunu üzerine basarak ifade etmek isterim ki bu pandemi çok ciddi bir pandemidir. Hafife alınacak bir tablo değildir. Salgının en başında dikkatli davranan ülkeler daha ciddi önlem alabilmiş, koruma oranları daha yüksek olabilmiştir. Bizim en önemli şansımız virüsün ülkemize salgından üçbuçuk ay sonra ulaşmasıdır. Bu sürede işin ciddiyetini anlamak ve hazırlık yapmak ve organize olabilmek için yeterli bir zamanımız olmuştur. Ada’nın dışarıya kapatılabilmesi ise en büyük kazancımızdı.
30 Mart 2020 tarihli, Medscape Cardiology sayfasında yayınlanan bir makaleye göre Aralık 2019’da ABD’de çalışan başta doktorlar ve hemşireler, zamanında önlem alınmadığı için ve Dünya Sağlık Teşkilatının hazırlamış olduğu hızlı testleri kullanmamalarından ve kendi ürettikleri testlerde de hatalar olmasından dolayı kaybettikleri zaman nedeniyle hızla yükselen COVID-19 hasta sayılarına bağlı olarak ciddi bir tükenmişlik sendromu ile karşı karşıya kalmışlardır. Ne yazık ki bu sağlık çalışanları arasında intihar vakaları anılan tarihte en üst seviyelere ulaşmıştır. Amerikan hükümeti konuyla alakalı olarak o kadar suçlanmıştır ki medyada ve bilimsel ortamlarda koskoca, dünyanın en zengin Amerikan ekonomisinin 75 sentlik maskeyi bulamadığı ve solunum cihazları ile bireysel koruyucu ekipmanların yetersiz kaldığı yazılıp konuşulmuştur. Bunu vurgulamamın nedeni bu pandeminin ne kadar hızlı bir şekilde kaynakları tüketebileceğini ve neden önceden tedbirli olunması gerektiğini anlatmaktır. Hatırlanmalıdır ki geçen hafta içerisinde ABD’deki günlük ölüm, ikibinli rakamlara kadar ulaşmıştır. Buradan aslında ülke olarak bu korkunç dalgada ne kadar şanslı olduğumuzu bir kez daha görebiliriz.
Ancak; Pandemi henüz bitmemiştir. Özellikle Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) pandemi ile ilgili yapmış olduğu saptamalardan bir tanesi "Her ülke kamu sağlığını korumak ile ekonomik ve sosyal faaliyetlere yönelik kısıtlamaları en az seviyede tutmak arasında hassas bir denge bulmalı, bunları yaparken insan haklarına da saygılı olmalı" ifadesidir. Yani pandemi bitmese de her ülke kendi şartlarına göre kendi içinde bir denge oluşturmalı ve bir taraftan insanların sağlığını gözetirken diğer taraftan da ülke ekonomisini durağanlıktan çıkarmalıdır. Dolayısıyla KKTC’nin normalleşmeye doğru atılan adımlarında neredeyse son 15 günde pozitif vaka çıkmamasını da göz önüne alırsak ben ciddi bir sıkıntı görmüyorum. Bunu söylerken özellikle bir uyarı yapmaktan da geri kalmak istemiyorum. Bu dönem izolasyon döneminden daha dikkatli olmamız gereken bir dönem olacaktır. Eğer vatandaşlar olayı her şey bitti normale döndük diye algılarlarsa ikinci dalgaya maruz kalma riskimiz ve daha ağır tablolarla karşılaşma şansımız çok yüksek olacaktır. Bu nedenle taramaların devam etmesi, ELIZA ve PCR yöntemlerinin daha ağırlıklı kullanılması kanımca kontrolü kaybetmemek adına önemlidir.
Değerli okurlar, sadece hükümet yöntemleriyle bu illetten kurtulmak mümkün değildir. Kişilere de önemli görevler düşmektedir. 31 Mart, 2020 tarihli Amerikan Hastalık Kontrol Merkezince (CDC) yayınlanan bir makalede çok daha kesin bir dille Diyabet hastalığının COVID-19 için en önemli risk faktörü olduğu bildirmiştir. 7162 COVID-19 hastasından alınan verilere göre bu hastaların %37.6sında başta diyabet olmak üzere, kronik akciğer hastalığı ve kalp-damar hastalıkları gibi altta yatan sağlık problemleri olduğu ifade edilmektedir. Buradan anlamamız gereken normalleşmeye doğru dönerken bu hastalıkları olan bireylerin kendilerini korumak konusunda çok daha fazla dikkatli olmaları gerektiği ve gereksiz risklere girmemeleridir. Normalleşme her şeyin bittiğini değil normal hayata doğru bir geçiş sürecini ifade etmektedir ve bu sürecin ne kadar uzayacağı da ancak gelişmelerle görülebilecektir.
Özetle söylemek gerekirse, normalleşmeye doğru adım atmak DSÖ’nce de ifade edilen, yapılması gereken bir uygulamadır ancak hem yönetenlere hem de toplum bireylerine sorumluluk yüklemektedir. Bu süreç tek taraflı uygulamalarla atlatılamaz. Sağlık okur yazarlığımızı artırarak doğru kaynakları takip ederek bilgilenmek ve buna göre davranmak ve temelde kendi sağlığımızı genelde ise toplum sağlığını ön planda tutmak da toplum bireylerinin görevleri arasında olmalıdır. Toplumsal sorumluluk anlayışı bunu gerektirmektedir.
Panikle daha kötü oluruz, bilgiyle ve uygulamayla güçleniriz.
Hepinize sağlıklı günler dilerim.