Her seçim döneminin değişmeyen hikayesidir. Siyaset havuzuna tabiri caizse “5-6 lenger” taze su dökülerek yenilendiği algısı üzerinden hava yaratılır. Günün sonunda neredeyse ana akım siyaset çözüm üretmek ve bunları halkın nezdinde yarıştırmak üzerinden değil de aday yapılan bu yeni yüzler üzerinden yapılmaya çalışılır.
Bir önceki dönemde yasama ve yürütme makamlarında olanlar üretken olamamalarının özeleştirisini ve neyi farklı yapacaklarını somut olarak paylaşma erdemini göstermek yerine kendi “havuzlarına yeni su katma” aktivitesi ile yetinmeyi marifet sayarlar. Adı konmamış illüzyon ürünü bir arınmadır sergilenen. Nereden başlanacağını ve ne yapacağını bilmezliğin ve de yönetmekteki yetersizliklerin konuşulmasından saklanma ritüelidir. Adını doğru koymazsak gittiği yere kadar da öyle gider.
Anlayacağınız her tepki verdiğimizi sandığımızda bile aslında değiştirsek de farkında olmadan ayni siyasileri seçiyor, “siyasi membaının” kalıcı olmasına hizmet ediyoruz.
Siyaset adına ne yazık ki bu hala daha anlaşılır! olarak yorumlansa da bu “tezgâh” karşısında bu kadar yıllık seçim tecrübesinden sonra seçmenin ne yapacağı geçmiş performansına bakmaksızın yine de önemlidir.
Niye mi?
Pandemi, zorlaştırıcı bir unsurdu ama yasama ve yürütme için değişim adına da siyasetçi için büyük bir fırsattı. Bir önceki dönemde meclis çözüm üretmekten uzak kalmasının ötesinde siyasetçi kaynaklı skandal nitelikli birçok olaya tanıklık etti. Bu kadarı olmamıştı.
Bunun için de bu seçimde hangi parti kadar yapılacak olan tercihlerde değişim adına hangi duygu ağır basacak sorusu tarihe not düşmek adına seçmen için önemli bir fırsattır.
İyice tecrübelendiler! bu defa farklı olur deyip bilindik eski tercihler mi yapılacak?
Eski hamam eski tastan yana yapılacak tercihler bir özgüven patlaması ile yepyeni anormalliklere ve skandallara sebep olursa kim hatalı olur diye sandıkla baş başa kalındığında düşünülmeyecek mi?
Yoksa acaba bu seçim daha önce mecliste görev almayıp söylediklerini yapıp yapamayacakları belli olmayan ama kendi alanlarında başarılı olmuş olanların listedeki sırasına bakılmaksızın ayıklanıp tercih edilmesine mi aracılık edecek?
Görev yaptıkları alanlarda başarı hikayesi olan “tecrübesizler” ile en azından hatalarımız oldu diye farkındalık gösteren “tecrübelilerin” hangi oranda harmanlanacağı partilerin alacağı sonuç kadar önemlidir.
Bilinen ama içimize bir türlü sinmeyenler mi yoksa bilinmeyen ve içimizde belirsizlik ama bir ihtimal umuda yolculuk hissiyatı yaratanlar mı tercih edilecek?
Kaybedecek neyimiz var diye bir ruh hali mi hâkim olacak, yoksa yanlış tercihler ile olanları da “dibelik” kaybederiz düşüncesi mi?
Yoksa acaba çocuklarımıza ve torunlarımıza ‘’ben de parçasıydım’’ diyeceğimiz ezber bozan bir seçimin parçası olma isteği mi?
Hangisi daha ağır basıyor?
Mühür ve kalem bizim elimizde.
Sandığa gitmekten yanayım ama bir farkla. Oy verdikten sonra eve dönünce keşke diyeceğimiz düşüncelere ve duygulara kapılmamak adına ters bir mühendislik refleksi ile eve dönüşteki ruh halinin ne olacağını öncesinde yaşayarak sandığa gitme eğilimindeyim.
Kabuğumuzu kıralım ve içinizden geçeni komşunun ya da bir başkasının yapmasını beklemeyelim.
Hem eleştirmek hem de eleştirdiklerimize fayda sağlayacak şekilde kurulan “tezgâhı” görmezden gelerek parti ve aday tercihlerinde bulunmayı ya da sandığı boykot etmeyi bir türlü çözebilmiş değilim. Sanırım bu da bize özgü bir şey.
Ne demiş eskiler “şaş ki aşasın”.
Sanırım bugüne kadar yapılan tercihler karşısında yeterince şaşırdık.
Bu seçimde bir de “şaşırt ki aşasını” deneyelim. En başta kendimize samimi olalım.
Ne dersiniz?