TC Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2019’un Ekim ayında; devletinin resmen “tanıdığı” kardeş ülkenin Cumhurbaşkanı için şunları söylüyordu:
“Oturduğu makam, kendi gücü ile elde edilmiş bir makam değil…”
Kastettiği kişi, halkının yüzde 60’ının oyu ile seçilmiş KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ydı…
Erdoğan’ın “haddini aştı” dediği Akıncı, 18 Ekim darbesi ile “alaşağı” edilince, Kıbrıs’a “zaferi” kutlamaya gelen AKP’liler, bizim “Cumhurbaşkanlığı Sarayı”na sığamadılar…
Saray’a daha yeni yeni yerleşmeye çalışan Ersin Tatar, yüzlerce AKP’liyi öğle yemeğinde o mekânda ağırlayamayınca, imdadına TC Cumhurbaşkanı Erdoğan yetişti…
Geçen yıl 15 Kasım’da, Lefkoşa’daki “Cumhuriyet Bayramı” törenlerinde, Kıbrıslı Türkler’in gündeminde hiçbir zaman yer almamış olan bir konuya ilişkin “müjdesini” verdi…
Herkesi şok eden konuşmasında şöyle demişti: “Sayın Tatar’a da söyledim. Uygun bir yerde 5 dönüm bir arazi temin etmek suretiyle Cumhurbaşkanlığı makamını da orada süratle inşa edelim ve CB makamını oraya taşıyalım. Zira bu tür makamlar farklı ülkelerin bakışını da değiştirir.”
Erdoğan’ın, gerçekten şaka yapmadığı geçen hafta ortaya çıktı.
3 Mart günü, Ankara’da “Külliye”de imzalanan TC-KKTC “İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması”nda “Altyapı Yatırımları” içinde bir de baktık ki, “Cumhurbaşkanlığı Sarayı Projesi”ne, 2021 yılı için; 14 milyon TL. ayrılmış…
Pandemi’nin, ekonomimizi yerle bir ettiği, Esnaf ve Zanaatkârlar Odası’nın yeni rakamlarına göre 4000 dolayında işyerinin kapandığı, işsiz sayısının 50 binlere tırmandığı bu günlerde; Erdoğan’ın Tatar’a “Seni saraylarda yaşatacağım” dercesine yaptığı bu “siyasi jest” aklı başında hiçbir Kıbrıslı Türk’ü sevindirmedi.
Tam tersine, toplumda “Keçi can derdinde, kasap yağ derdinde” kıvamında bir genel hoşnutsuzluğa yol açtı.
Lefkoşa’da, kent surları üzerinde, Osmanlı muhassılı Silihtar Mustafa Ağa’nın adını taşıyan “Silihtar Burcu”nda yer alan ve halen kullanılan “Cumhurbaşkanlığı Sarayı” Kıbrıslı Türkler için tarihsel değeri olan bir yapıdır.
Bu bina; yakın geçmişimize, direniş günlerine, resmi görüşmelere, kabullere, gizli toplantılara, diplomatik pazarlıklara tanıklık etmiş tarihi bir mekândır…
Dr. Fazıl Küçük, Rauf Denktaş, Dr. Derviş Eroğlu, M. Ali Talat ve Mustafa Akıncı bu binaya sığabilmiş, hiçbirisi de Türkiye’den “saray” istemeyi akıl edememiştir.
1960 yılına kadar İngiliz Sömürge Yönetimi’nin Lefkoşa Komiseri’nin ikametgâhı olan bina,
o günlerden sonra hep Kıbrıslı Türkler tarafından kullanıldı. 1963’ten beridir de, Kıbrıs’taki yabancı misyon görevlileri, diplomatlar, yabancı ülke liderleri, bakanları, AB ve BM üst düzey yetkilileri hep bu binada ağırlandı.
ABD’li Başkan Biden’dan, John Kerry’e; AB’li Donald Tusk’tan Alman Steinmeler’e kadar dünya siyaseti aktörleri bu binada görüşmelere katıldı.
Yabancılar bu binayı; yıllrdan beridir seçilmiş Kıbrıslı Türk liderin “resmi makamı” olarak tanıyor ve bazı istisnalar olsa da, bu bina dışında devlet ve hükümet binalarına girmekten kaçınıyor.
Hatta 1974 öncesinde “Rum malı” olan bir oteli, binayı, araziyi sadece “ziyaret etmek” bile “çalıntı bir yerde bulunmak” anlamını taşıyor. Özellikle AB ve BM yetkilileri Türk tarafı ile temaslarında, maddi katkı verdikleri projelerde buna büyük özen gösteriyor.
İşte bu yüzden, “Anavatanda ne varsa sizde de o olacaktır” diyerek Lefkoşa’ya bir minik “Külliye” inşa etmek tamamen gereksiz bir uğraş olacaktır.
Üstelik böyle bir saray inşası için Lefkoşa’da “Türk malı” 5 dönümlük bir arazi bulmak hiç de kolay olmayacaktır.
Ne olmuş yani? Varsın 1974’te işgal ettiğimiz “Rum arazisine yapalım…” denilebilir…
İşte o zaman da kimse kapınızı çalmaz… Sarayınızda yapayalnız oturursunuz…
Oysa ne demişti Sayın Erdoğan İstanbul’da Yenikapı mitinginde?
“Sayın Putin bir ziyaret yaptı. İlk gelişi. Bizim salonda kendisiyle konuşuyoruz şöyle bir süzdü her tarafını. Ayrılırken “büyük devlet olmanın alameti farikası budur” dedi.
Tabii Putin, gerçekten “Saray”a hayran mı kaldı yoksa “ironi” mi yaptı, bu pek anlaşılmadı.
Ancak Sayın Erdoğan’ın “itibar” ile “saray” arasında doğrudan bir ilişki kurduğu kesin…
Tatar’a da bir minik “saray” armağan ederek, ona “itibar” sağlayabilmeyi umuyor…
Erdoğan; “Bu tür makamlar, farklı ülkelerin bakışını da değiştirir” derken aslında böyle bir “saray”la KKTC konusunda yabancıların “bakışını” değiştireceğini de sanıyor…
Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nı bile KKTC’yi ziyaret etmeye ikna edemeyen Erdoğan, herhalde yeni “Külliye” ile “tanınma” seferberliğine çıkmamızı planlıyor.
Belki de asıl amacı; ileride bir gün “Oturduğu makam, kendi gücü ile elde edilmiş bir makam değil…” dediği zaman, bu ifadenin “cuk” diye yerine oturmasıdır.
Erdoğan’ın “hediyesi” bir “saray”da yapılacak “liderlik” ise, buralarda son zamanlarda yaşanan “itibar süikastleri”ne bir yenisini eklemekten başka bir anlam taşımayacaktır.