Fokur fokur kaynayan bir kazana atılmış gibi, hep bir ağızdan bağırmaya başladılar:
-Aman ha… Aramızda konsensüs yok…
Demokrasilerde; siyasetçinin meziyeti ve çağdaşlığı “uzlaşma” yeteneği ile ölçülür…
Oysa bizim Sarayönü siyasetçileri “Uzlaşmadıklarını” bağıra çağıra ilan edince, bundan “nemalanacaklarını” sanıyorlar…
Meclis Başkanı; aslında “Partilerde konsensüs var” dediğinde, altını doldurmuştu…
Ama; UBP Başkanı Tatar ile HP Başkanı Özersay, anında çıngar çıkardılar…
Cumhurbaşkanı Akıncı ile aralarında bir “mesafe” olduğunu anlatmak için birbirinin tıpkısının aynısı bir üslupla veryansın ettiler…
Hatta; Özersay daha da ileri giderek, Akıncı’dan sonra, ortağı olduğu Hükümeti de işin içine katarak kendisini ve partisini “ayrıştırma” gayretine düştü…
Siyasette son derecede tehlikeli bir “yol” bu…
Dört siyasal parti bir araya gelerek “koalisyon” kurduklarında, temel prensip “uzlaşma”ydı…
Bu dört siyasetçinin en büyük kalıcı başarısı ise siyasetimizde “uzlaşma” kültürüne yapacakları katkıydı… 
Ancak Sayın Özersay, ne yazık ki erkenden “cırladı…”
Koalisyonun dört parti başkanı, altına imzalarını attıkları ve henüz mürekkebi kurumamış olan protokolde ne demişlerdi?
“Karşılıklı güven, iyi niyet ve uzlaşma çerçevesinde kamu yararını esas alarak işbirliği içerisinde çalışacağız…”
İşbirliğinden geçtim, iyi niyetten de geçtim ama “uzlaşma” sözü verip sonra da ikide bir mikrofonlara “Biz uzlaşmıyoruz” diye bağırmanın alemi ne? 
Sabah akşam, BRT haber bülteninde, birinci haber; Özersay’ın Hükümette “uzlaşma” olmadığını ilan etmesi, Hükümet’in ve en başta Başbakan’ın “konsantrasyonu”nu bozmaz mı?
Sayın Bakan’ın kendi Hükümetini “içten çökertmek istediği” gibi algı yaratmaz mı?
Aslında; UBP ile HP; “konsensüs yok” diyorlar ama, görüşmelerin geleceğine ilişkin olarak, belki de siyasal partilerimiz arasında ve Meclis ile Cumhurbaşkanı arasında, bu güne kadar görmediğimiz biçimde geniş bir “uzlaşma”nın sağlandığını görmezden gelemeyiz. 
Birincisi; “siyasal eşitlik” tüm partilerin ve Cumhurbaşkanının “kırmızı çizgi” olarak ortak talebi değil midir? Bu konuda zerre kadar “ayrılık” var mıdır?
İkincisi; BM çerçevesinde müzakere edilmesi…
Üçüncüsü; Mutlak surette çözüm odaklı olması…
Dördüncüsü; Ucu açık bir süreç olmaması…
Beşincisi; hidrokarbon aramalarının TC ile birlikte sürdürülmesi, Rum tarafına işbirliği teklifi…
Altıncısı… Anastasiades’ten taleplerinin altını doldurmasının talep edilmesi…
Tüm bunlar partilerin ve Cumhurbaşkanı’nın “uzlaştığı” ve TC Dışişleri Bakanı’nın da burada dile getirdiği “ortak hedefler” değil midir?
Annan Planı dönemini, ondan öncesini ve sonrasını anımsayın; muhalefet ile hükümetler arasında, Cumhurbaşkanı ve TC arasında bu kadar “uzlaşma” sağlanabilmiş miydi?
Annan Planı döneminde Meclis’te Cumhurbaşkanı Denktaş’a yardımcı olacak bir “Parlamento Konseyi” kurulması kararı alınmış, ama hiçbir zaman yaşama geçirilememişti. 
Rahmetli Denktaş “Oybirliği ile gelirseniz ancak önerilerinizi dinlerim” dememiş miydi?
Şimdi, Meclis’te “kelle hesabı” yapılarak, temel parametrelerden kopmak, toplumu maceralara sürüklemek gibi bir “fırtına” estiriliyor…
Ben; UBP’yi ve heyecanlı yeni Başkanı’nı anlarım… “KKTC bir gün tanınacak” dediğinde siyasal romantizmine yorarım… 
Ama; Kudret Özersay için, durum çok farklıdır…
Halkın Partisi; “yeni siyaset” diyerek halkın önüne çıktı ve şunları bağıra bağıra söyledi:
“Bugün yerleşmiş BM parametreleriyle iki taraf arasındaki ilgili ortak açıklamalara dayalı olarak devam eden müzakere sürecine destek vereceğiz.”
Seçmen HP’nin bu “Program”ına baktı ve ona göre oy verdi… Hem de iyi oy verdi…
İlk kez bir seçime gireceksiniz, seçmene BM parametrelerini desteklediğinizi söyleyeceksiniz…
Ortak açıklamaları (Federasyon öngören Makarios-Denktaş, Denktaş-Kiprianu ve 2014 Eroğlu-Anastasiades) onaylayacaksınız…
Ehali, sizin bu “çözüm yanlısı” tutumunuza oy verecek… Ama daha siyasette bu kadar “taze” iken, tüm bunlardan cayacaksınız…
Tabii bu kadarla kalsa neyse… HP; Programı’nda daha neler neler vaat etmiş? 
Halka verdiği sözlere bakınız: 
“Hayata geçirmeyi amaçladığımız yeni siyaset anlayışının; Kıbrıs Türk kurumlarının ve siyasal yaşamının hem BM parametrelerindeki çözüme, hem de Avrupa Birliği ile bütünleşmeye uygun hale getirilmesine yardımcı olacağız…”
Yani; bu parti bizi BM parametrelerindeki çözüme taşıyacak diye söz veriyor…
Avrupa Birliği ile bizi bütünleştireceğine dair de söz veriyor…
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, kocaman bir sözü daha var Özersay’ın partisinin…
Diyor ki: “Cumhurbaşkanı’na gerekli katkıyı ve desteği vereceğiz…”
Sonra, aradan uzun yıllar geçmeden, bu sözlerin mürekkebi kurumadan, Özersay ve partisi tüm bu sözlerden cırlıyor…
Başlıyor Cumhurbaşkanı Akıncı’ya laf yetiştirmeye…
O da yetmedi, kendi içinde bulunduğu Hükümeti diline dolamaya başlıyor…
Genç politika heveslilerinin toplandığı, sağ ya da sol terminolojiyi reddeden HP’nin “Yeni siyaseti” buysa; HP ve Özersay, kocaman bir “sükut-u hayal” projesi olmaktan öteye geçemeyecek demektir…