Adıyaman depremi Türkiye gerçeğinde bütün apartmanların müteahhitlerinin ipliğini pazara çıkardı. Türkiye deprem kuşağının üstünde olduğu içindir ki, zaman zaman değişik illerde büyük depremler oluyor.
Hatay ve Adıyaman depremi, adeta herkese ibret olmuştur. Bundan sonraki yap-satçılar isterlerse yine üçkağıtçılıklarını yine uygulasınlar. Nasıl da koca kent pilav gibi yerle bir oldu. O zavallı insanlar nasıl beton yığınlarının altında kaldılar...
Yıllara yayılan Türkiye’nin inşaat sektörü, şu veya bu şekilde siyasilerle göbekten bağlı olurlar. Şimdiki iktidarı tenzih ediyorum. Çünkü Türkiye genelinde o kadar arızalı aprtmanlar ve binalar vardır ki, bu son depremde hemen kendini gösterdi ve binlerce insan o enkazların altında kaldı. Şu anda ykıma uğrayan binalar, hep eski iktidarlar döneminde olmuştur.
Şimdi yılınaların yerine şahane yeni binalar yapıldı. O binaların yapımında üçkağıtçı müteahhitlerin atı oynamadı sanırım. Yani istediklerini yapamadılar. İnşallah öyledir. Bunu da yıllar gösterecek.
Hatıladığım bazı depremler şunlardı;
Erzincan depremi, Van depremi, Yalova depremi, Diyarbakır depremi ve dahaları...
Yüreğine ve ocağına ateş düşen insanlar artık adliye kapılarında üçkağıtçı müteahhit ve bina sahiplerinin davalarını gözlüyorlar. Tıpkı Kıbrıs’lı öğrencilerin İsias Otel enkazı altında can verişleri gibi.
İsias Otel’de evlatlarını kaybedenlerin yakınları bana göre ölümüne bir mücadele veriyorlar, sorumluların yerinde ve unutulmayacak bir ceza yemeleri için. Sanırım bunda da başarılı olacaklar.
Esasında Şampiyon Melekler’in davası, hepimizin davasıdır. Hatta Türkiye’nin davasıdır diyebiliriz. İki apartmanı otele çeviren, ana kolonları kesen bir otel sahibine en ağır ceza verilmelidir bence. Buna onay veren yetkililere de. Belki müebbet. Bilemiyorum. Şampiyon Melekler davasında işi çok sağlam tutuyor aileler. Nerdeyse bütün Kıbrıs Adıyaman Adliyesi’nin önündeydi.
Bence bu ve bunun gibi suçlu ve üçkağıtçı müteahhitlere en ağır ceza verilmelidir ki, bundan sonra yapılacak inşaatların malzemelerinden çalmasınlar.
Böyle bir dava veya davalar emsal teşkil ederse, kimsenin haddine düşmez inşaat malzemelerinden çalsınlar.
Esas olan nedir bilir misiniz?
Bütün inşaatların kontrolluğudur.
Bina Kontrol dairesi, mutlaka görevini yapmalıdır. Belediye ve belediye çalışanlar da bina kontroluğu kapsamında olmalıdır, ki öyledir sanıyorum.
Özellikle Türkiye’de siyasetin tavan yaptığı bir ortamda, siyasiler pekçok şeye göz yumarlar. O göz yummalardır ki, 6 Şubat depreminde bütün koca şehir pilav gibi yere yığıldı.
Bence Türkiye’nin bütün kentlerindeki binaların yaşları belirlenmelidir. O bağlamda hangi dönemde, kimin veya hangi iktidarın döneminde o binanın yapıldığını belirlerler.
Uzmanlar ne derler İstanbul için?
“Allah korusun, maazallah İstanbul’da çok büyük bir deprem olursa, taş taş üstünde kalmayacak.”
Taş taş üstünde kalmayan bir yıkımda ne kadar insan hayatını kaybedecek? Bunu düşünün.
O nedenle yargının vereceği karar veya kararlar emsal teşkil edip, ilerinin müteahhitlerine örnek olacak.
Geçmiş dönemlerin siyasileri hep bunlara göz yumdular. “Filan adam benim adamımdır, falan şahıs partilimizdir, filan müteahhit amcamın oğludur” diye diye nice canlar gitmiştir.
Şimdiki AKP iktidarı işi sağlam tutuyor. İşini sağlam yapan müteahhitere söz yok. Kontrolluk mekanizmasını devreye soktukları ve hatta o kontrolluğu da kontrol edenleri de devreye sokarlarsa, Türkiye’de artık binalar yıkılmayacak ve canlar da gitmeyecek.
Japonya bu işin püf noktasını bulmuş. Eskiden meydana gelen depremlerde Japonya’da binlerce insan ölürdü. Şimdi insanlar depremlerde hayatlarını kaybetmiyorlar. Demek ülke felaketlerine göre bina yapıyorlar. Japonya’da da sık sık depremler olmasına karşın tek bir kişinin burnu kanamıyor. Japonya’dan ilham alamaz mıyız?