“Yerinde sayanlar, yürümeyenlerden daha fazla gürültü ederler.”

 

                                                                                                     Oscar Wilde

 

         Yaşadığımız dünyada dersler çıkarmamız gereken olaylar ve hikayeler vardır. Ben hepimizin dersler çıkaracağı 25.11.2008 tarihinde Ahmet Güneyin mailinden aldığım ve sakladığım Üç Hikaye – Üç Ders – Bir Söz başlıklı iletisini paylaşmak istiyorum.

Birinci Ders :

Çalışmadan emek harcamadan  gelinen nokta başarı sayılmaz. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Her işte alınteri, emek ve akıl şarttır.

Hikaye : Kavak Ağacı ile Kabak.

Ulu bir kavak ağacının  yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa,

Sen kaç ayda bu hale geldin.

On yılda demiş kavak

On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak

Ben nerede ise iki ayda seninle aynı boya geldim bak!

Doğru, demiş kavak 

Günler günleri kovalamış ve Sonbaharın ilk rüzgarları başladığında  kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkçada aşağı doğru inmeye başlamış. Sormuş endişe ile kavağa:

Neler oluyor bana Ey! kavak

Ölüyorsun be kabak demiş kavak

Niçin

Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için 

Kıbrısta görüşmeler başladı. Uyuşmazlığın çözülemeyeceği kanısında

olan bizleri görüşmeler, hayırlısı ile bizim gibi düşünenleri mahcup eden Kıbrıs Türkü için kazançlı sağlıklı sonuçlar doğurur. Yukarıda anlattığım hikayeden görüşmecilerinde ders çıkartması gerekir diye düşünmekteyim. Bu makamda olanların geçmişten ders çıkartmalarını yılların getirdiği noktaya iki ayda geldim diye kabak gibi yanlış düşüncelere dalmadan, kabak tadı vermeden gereğini yapmalarını dilerim.

         İkinci Ders :

         Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. Sonra yayılarak devam eder. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir. Komşularına ne kadar iyi davranır ve iyi olmalarını istersen mahallede dostluk olur, barış ve sevgi dolu günler olur.

         Hikaye : En iyi buğday

         Her yıl yapılan ‘en iyi buğday yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi:

Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor dedi.

Elinizdeki kaliteli tohumları rakibinizle mi paylaşıyorsunuz ? Ama böyle bir şeye neden ihtiyaç duyuyorsunuz? Diye sorulduğunda

Neden olmasın dedi çiftçi

Bilmediğiniz bir şey var; rüzgar olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.

Kıbrısta iki komşu birlikte yaşamak için  yıllarca süren görüşmelerine

yeniden başladı. Komşunuz yıllardır, hatta tarihi boyunca hep sizi aşağılıyor, kötülüyor, haklarınızı gasp ediyor size yaşam hakkı tanımıyor. Hep ‘VERMEDEN ALMAK istiyor. Kısacası her şeyin tek taraflı olarak çözülmesini öneriyor. Oysa çözüm bütünlüklü ve karşılıklı olmalıdır. Komşunuz iyi niyetli ise önce sizin yaşamınızın kaliteli olmasını sağlaması ve istediğini beyan etmesi gerekmektedir. Bana göre Kıbrıs Türkü için kaliteli yaşamın başlangıcı Ercan Havaalanının direk uçuşlara açılmasıdır. Komşunuzun bunu sağlaması görüşmelerinde sağlıklı sonuçlanmasına temel teşkil edecektir. Ercan havaalanının direk uçuşlara açılması ambargoların kaldırılmasına da yarar sağlayacaktır. İki komşunun barış ortamında karşılıklı sevgi ve saygı göstermesinin nedeni olacaktır. Tabii ki bunun Mağusa Limanının doğrudan ticaret yapılacak hale getirilmesi, Maraş bölgesinin çözümü ile birlikte bütünlüklü olarak görüşülmesi zorunluluğu da vardır. Aksi takdirde karşı tarafın bilmesi gereken ve bizim de düşüncemiz odur ki KOMŞUNUZUN SIKINTILARI SİZLERİ DE SIKINTIYA SOKACAKTIR.

         Onun için diyorum ki hikayeden de ders çıkaralım ve sevgi ile saygı ile kin nefret duymadan karşılıklı isteklerimizde cimrilik yapmadan insanca, hakça paylaşım göstererek tarihten, geçmişten ders alarak doğruyu bulalım.

         Üçüncü Ders :

         Güven vermek önemlidir. Güven duymak önemlidir. Duyulan güveni boşa çıkarmamak daha da önemlidir.

         Her sabah Afrikada bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa öldürülecektir. Her sabah Afrikada bir aslan uyanır. En hızlı ceylandan daha hızlı koşmak gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır. Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Bir Afrika atasözü ‘Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur.

         Çok çalışmak, emek harcamak, güven vermek, sevmek ve paylaşmak hayatın  anlamlı olmasını sağlar. Her sabah uyandığımızda birde böyle bakalım dünyaya. Unutmayın hayat uzun bir öyküye benzer. Ancak öykünün uzun olması değil iyi olması önemlidir.

         Hikaye : Geleceğini Biliyordum.

         Savaşın en kanlı günlerinden  biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Tam siperden dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti.

Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük bir ihtimalle ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma.  

    Asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarı attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki diğer arkadaşı;

Sana değmez demiştim. Hayatını boşuna tehlikeye attın.

Değdi dedi, gözleri dolarak değdi dedi.

Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyormusun?

Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı :

Geleceğini biliyordum... Geleceğini biliyordum. 

Sayın Ahmet Güneye teşekkür ediyorum. Hikayeler ve dersler onun 25.11.2008deki sakladığım mailindendir. Bu günlere uyarlamak benim düşüncemdir.

         Bu hikaye ve dersi günümüze uyarlarsak karşılıklı olarak güven vermek ve güven duymak en önemli şartlardan bir tanesidir. Komşunuza ve görüşmeler yaptığınız tarafa güvenmek. Güvensiz hiçbir anlaşma olmayacağı açık ve nettir. Yıllarca iyi niyetli el uzatmalara karşın bu eli tutmayan iyi niyetli davranmayan el ise karşı tarafa ait olmuştur her zaman. Garantör devletler arasında da en güvenilir devlet her iki taraf içinde Türkiyedir. 1974 Barış Harekatı sırasında Kıbrıs Türkünün Türkiyeye ‘Geleceğini bliyorduk haykırışlarını ve Makariosunda 19.07.1974tarihinde BM Güvenlik Konseyindeki konuşmasında ‘Ada Yunanistan tarafından işgal edilmiştir. Yalnız Rumlar değil Türklerde soykırım tehdidi altındadır. Türkiye bunu önlemek için adaya müdahale etmelidir. Dediğini ve o tarihte harekattan sonra her halde yaşadığı mutluluğunu unutmamak gerekir.

Her iki tarafında bu son fırsat olan görüşmelerden geçmişten ders alarak iyi düşünerek doğru olan sonuçları çıkararak yüzlerin  güleceği bir şekilde anlaşmaları gerektiğine inanmak istiyoruz. Eğer yerinde sayan  ve önceki Cumhurbaşkanlarımızdan ve şimdi CTP Birleşik Güçler Partisinin Genel Başkanı Sayın Mehmet Ali Talatın dediği gibi “Vagonu sallayıp, tren gidiyor” görüntüsü verirseniz Oscar Wildenin ‘Yerinde Sayanlar, Yürümeyenlerden Daha Fazla Gürültü Ederler Sözünde olduğu gibi sadece gürültü edersiniz ve bu da dünyayı rahatsız etmekten başka bir işe yaramaz.

 

         Mutlu sağlıklı ve uyanık olalım...