1963 Aralığında olaylar nedeniyle evimizi terkedip Köşklüçiftliğe taşındığımızda sokağımızın isminin “28 Kasım” olduğunu görmüştüm. Bu tarihin çok büyük bir anlamı vardı. Önemli bir gün olmasa bu ismi o sokağa koyarlar mıydı? Merakımda dokundu ve araştırma yaptım. Böylece 28 Kasım tarihi o nedenle kalıcı hale geldi.
Zaman bazı şeyleri unutturuyor. Veya çocuk halinizle pek kavrayamazsınız. Babam 29 Ekim 1948’de, bir Cumhuriyet bayramında hayata veda etmişti. Yani babamın ölümünden tam bir ay sonraki tarihtir 28 Kasım 1948 tarihi.
Rumların 1931 isyanı ve vali konağını yakışları, artık büyük bir kavganın başlamış olduğunu gösteriyordu. Rumlar 1931’de ENOSİS için Vali konağını yaktıklarında biz Kıbrıs Türkleri henüz yeni yeni uyanmaya başlamıştık. Halbuki Rumlar, Kıbrıs’a gelen İngiliz valisine “Kıbrıs’ı bize veriniz” diyerek çıkışlarını yapmışlardı. Larnaka papazı Larnaka limanında İngiliz valisini karşılamaya gittiğinde papazın ilk sözü o olmuştu. “Kıbrıs’ı Yunanistan’a veriniz” demişti.
Kıbrıs Türk ileri gelenleri, başta Dr. Küçük, Rauf Denktaş, Ahmet Midhat Berberoğu, Kemal Deniz ve Faiz Kaymak gibi insanlar uyanışımızın ilk tohumlarını atmaya başlamışlardı.
Kıbrıs Türkü ilk mitingini 28 Kasım 1948 tarihinde Ayasofya Meydanı’nda yapmıştı. Yaklaşık 15-20 bin Kıbrıs Türkü o meydana akmıştı adanın dört bir tarafından.Milli davamız için herkes bu yola baş koymuştu. İşte o gün, gerçekten ilk uyanış günüydü.
Dr. Küçük bir doktor olarak İsviçre’den döndüğünde halkımız henüz uyanmamıştı. Dr. Küçük’ün kafasında hep o uyanışın darbeleri vardı. Girne kapısındaki kliniğinde hasta bakarken dahi politika yapıyor ve halkı uyandırmaya çalışıyordu.
Halkın Sesi Gazetesi’ni 5 Mart 1942’de yayın hayatına soktuğunda, büyük bir kavganın başında olduğunu anlamıştı. Kendi gazetesinde yazdığı uyanış yazıları, gerçekten halkı uyandırıyordu. Ateşli satır aralarında hep davasının uyarıcı ifadeleri vardı.
Rumların ENOSİS’ine karşı “Kıbrıs Türktür Türk kalacaktır” mitinginin yapılması zorunlu hale gelmişti. Türkiye henüz uyanmamıştı.
Davanın ilk heyecanı ve ilk tohumları 28 Kasım 1948’de atıldı dedik ya... O mahşeri kalabalık adanın dört bir tarafından oluk oluk o mekana akmıştı. O mitingte yapılan ateşli konuşmalar gerçekten Kıbrıs Türkü’nü uyandırmıştı. Bunun yanında köy gezileri de başlamıştı. Dr. Küçük ve arkadaşlarının geçeceği yollara mersin dalları serilmişti.
Türk büyüklerini uyandırmak da davanın diğer bir önemli sayfasıydı.
Özker Yaşın’ın yazdığı “Nevzat ve Ben” kitabında Ovgoroz köyünden çıkıp binbir maddi zorluklarla Türkiye’ye giden ve avukatlık tahsiline başlayan Nevzat Karagil’in Kıbrıs davasını Türkiye’nin beynine sokmak için ne denli mücadele verdiğini anlatır.
Nevzat Karagil, Türkiye’de yayınlamaya başladığı “YEŞİLADA” dergisini bütün Türkiye’ye dağıtmak için il il trenle dolaşak Türk insanına satardı. Hatta bir kış gününde dergileri matbaadan alıp Kıbrıslı Prof. Derviş Manizade’nin evine gittiğinde, üzerinde incecik bir kazak vardı. Dışarısı buz gibiydi ve lapa lapa kar yağıyordu.
Prof. Manizade kendisine sormuştu.
“Bu hafada şu incecik kazakla sokaklarda ne yapıyorsun?” dediğinde, “Yeşilada dergisinin baskı parasını matbaaya ödemek ve dergileri almak için kalın paltomu sattım” deyince Manizade’nin karısı ona eşinin bir paltosunu vermişti.
Nevzat teşekkür ederek “Son Yeşilada dergisi paketlenmiş halde apartmanın girişindedir. Şimdi sizden ayrılınca doğru Haydarpaşa Garına gidecek ve il il gezerek bu derileri dağıtacağım Türk milletini uyandırmak için” demişti.
Yani söylemek istediğim şudur:
Bu dava kolay kazanılmadı. Nice fedakar ve milliyetçi insan, hayatını harcadı bu uğurda. 28 Kasımdan başlayarak ta KKTC’nin kurulmasına ve harekata kadar ne uzun bir yol yürümüşüz. Kaç mücahit bu uğurda can vermiştir.
O nedenle gelecek nesillere iletilmek üzere bu satırları yazmak zorundayız. Çünkü şimdiki gençlerin bir kısmı, Türklerle Rumların birlikte yaşayacaklarına inanırlar. Karma etkinliklerde de bu konu işlenir. Çok büyük bir kitle değildir bu beraberlik stratejisini savunan. Lakin unutmayın ki, sinek de küçüktür ama mide bulandırır.
O uyanışın en büyük kahramanı ve yayıncısı, Hürriyet Gazetesi’nin kurucusu ve sahibi Secat Simavi’ydi. Türkiye’nin uyanışında önemli bir etken olmuştur Hürriyet gazetesi. Kıbrıs Türkü de vefalı olduklarını göstermek için, Limasol’daki okullardan birisine “Sedar Simavi Ortokul ve Lisesi” adını koymuştur.
Yazacak ve söyleyecek o kadar çok şey vardır ki...