Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı; geçen hafta, üç ayrı ciddi konuda ortaya koyduğu “net” tavırları ve “duruşu” ile siyaset kurumunu ve bürokrasiyi iyice bir salladı…

Birincisi; Sayıştay Başkanı’nın eşinin atanmasını onaylamadı ve kamuoyuna da bu tavrının “gerekçeleri”ni bircik bircik açıkladı…

Üzerinde durduğu iki nokta vardı:

Siyasal etik ve devlet kurumlarının saygınlığı…

Bakar mısınız?

Sayıştay Başkanı’nın eşi, UBP tarafından “Ulaştırma Bakanlığı Özel Kalem Müdürlüğü” görevine atanıyor… O görevde daha sandalyesini ısıtmadan, emeklilik yaşının dolmasına bir yıl kala istifa ediyor.  Boşalan mevkiye ise bu kez Başkan’ın eşinin atanması için “Üçlü Kararname” hazırlanıp Cumhurbaşkanı’nın imzasına sunuluyor.

Sanki orası “aile kontenjanı” imiş gibi…

Akıncı imzayı atsa, kimsenin bu “kıyak”tan haberi olmayacak ve Sayıştay Başkanı’nın iki yakını “devlet”in aynı makamında kısa süre bulundukları için “ballı börek” emeklilik ikramiyesi ve maaşı alacaklar…

Bazı kaynaklara göre; Sayıştay Başkanı’nın kızkardeşi bu “devlet”te kısa süreli “Müdür”lük yaptığı için “devlet”ten her ay 1500 TL. daha yüksek bir emekli maaşı ve 150,000 TL. de fazladan emeklilik ikramiyesine hak kazandı…

Elbette kimsenin “Sayıştay Başkanı’nın aile bireyleri”ne diyecek bir lafı olamaz…

Konu; “devlet”in denetim kurumunun başındaki kişinin; siyasetçi ile girdiği “içli dışlı sarmısak başlı” ilişkinin kamu vicdanında yarattığı rahatsızlıktır.

Cumhurbaşkanı Akıncı, işte bunu seslendirdi ve bu tür “siyasetçi”lere ciddi bir uyarıda bulundu…

Tabii, anlayabilirlerse…

Şimdilik; bu konuda “methalder” olan üç ayrı makamdan gelen açıklamalar, bu adamların zerre kadar bile tınmadıklarını gösteriyor…

Ulaştırma Bakanı Dürüst; işin içine devlet geleneğini karıştırdı, Cumhurbaşkanı’na aklınca “Bir daha düşün” demekten çekinmedi…

Sayıştay Başkanı, ilgisiz bir başka konuyu istismar ederek Cumhurbaşkanı’na kafa tuttu…

Başbakan, konuya “müdahil” olmadığını söyleyerek, imzaladığı evrağın farkında olmadığını gösterdi…    

UBP’nin bu çirkin ve “etik dışı” icraatında tek gerçekçi ses, Ersin Tatar’dan geldi…

Tatar; partililerinin yaptığını içine sindiremedi, Cumhurbaşkanı’nın “takdir yetkisi”ne saygı gösterdi ve “Akıncı, mühürcü mü?” diye sordu…

Akıncı’nın bu olayda dikkat çektiği bir diğer nokta ise şuydu:

Denetim makamları; denetlemekle yükümlü oldukları siyasi makamlar ile iç içe geçmemeli…

Geçerse; Denetim fonksiyonları, zaafiyete uğrar. Bağımsızlıkları ve güvenirlikleri sorgulanmaya başlar…

Şimdi; Sayıştay’ın içine düşürüldüğü durum tam da budur…

Üstelik bu Sayıştay Başkanı’nın UBP ile birlikte tezgâhladığı başka “vukuaat”ları da var…

UBP-DP Hükümeti “mali disiplin politikası” uygulayacağına dair Türkiye ile anlaşma imzaladı. Türkiye, Sayıştay’ın denetim kapasitesinin artırılmasını talep etmekteydi.

Onlar ne yaptılar?

Sayıştay Yasası’nı değiştirdiler ve Başkan’a yüzde 15 “Temsiliyet ödeneği” verdiler.  

TC de onlara “Reform Destek Ödeneği”ni kesti…

Başkan’ın kendisine yönelik daha başka “ailevi” kıyaklardan söz edilen iddialar da var…

İşte bu yüzden Akıncı’nın net “tavrı” çok yerindedir ve siyasetçinin bu “popülist” kıyakçılığına anlamlı bir “darbe” olmuştur…

Akıncı’nın geçen haftaya damgasını vuran ikinci “eylem”i ise; Din İşleri Dairesi Başkanı Prof. Talip Atalay’a ilişkin Özgürgün’e “ders verici” nitelikteki yazısıdır…

Özgürgün, bir yıldan uzun bir süredir “ayağını kaydırmaya” çalıştığı Apaydın’ı iki satırlık bir yazı ile görevden almaya kalktı…

Akıncı, bunda da Başbakan’dan “biraz ciddiyet” talep etmek zorunda kaldı…

Diyor ki Sayın Cumhurbaşkanı; “Bu tür önemli makamlardaki kişileri görevden alırken, güçlü dayanaklar olmalı… Yasal ve ahlaki davranılmalı… Gerekçeler bilgi ve belgeler ile desteklenmeli…”

Özgürgün, bunların hiçbirini yerine getirmedi… Akıncı da tabii, bu gelişigüzelliğe “prim” vermedi…

Tabii; bu olayda AKP’nin ne kadar “rolü” ve “talebi” olduğunu bilmiyoruz… Özgürgün herhalde birilerini mutlu etmek için harekete geçti… Üstelik yerine kimi önerdiğini bile Cumhurbaşkanı ile paylaşmıyor…

Elbette Cumhurbaşkanı Akıncı, “inandırıcı” belgeler önüne konduğunda eminim Atalay kararnamesini imzalar…

Atalay, aslında AKP’den aday olmaya çalışmış, daha sonra adı “FETÖ”cü olarak ortaya atılmış biri… Siyasete bulaşması son derecede yanlıştı…

Bunlara karşın Akıncı’nın bilgi ve belgelere dayalı bir “icraat”ta ısrar etmesi, önüne gelen evrağa hemencecik imza atmaması, olgun ve demokrat bir “tavır”dır…

Gelelim Cumhurbaşkanı’nın geçen hafta ciddi “uyarı”lar içeren FETÖ konusundaki açıklamasına…

Medyada; Polis’te ve Başsavcılık’taki soruşturmalardan, zan altındaki polislerden, yüzlerce kişilik sivil işadamlarına ait dosyalardan söz edilirken, yine Cumhurbaşkanı Akıncı ciddi uyarılarda ve önerilerde bulundu…

Dedi ki: “Bu soruşturmalar hukuk içinde yürütülmeli… Adalet duygusundan sapmamalıyız…

Bir tek masum insanın bile özgürlüğü elinden alınmamalı ve geleceği karartılmamalıdır…”

Burada Sayın Cumhurbaşkanı’nın 15 Kasım darbe girişimi sonrasında Türkiye’de yaşananlar nedeniyle üzerine basa basa vurguladığı “hassasiyet” çok değerlidir…

Kısacası; Sayın Cumhurbaşkanı, üç ayrı konuda hem “kamu vicdanı”na saygısını gösterdi, hem mahalle politikacılarının popülist icraatlarına “prim” vermedi, hem de “hukuk” ve “adalet” konularındaki hassasiyetleri öne çıkararak yöneticilere ciddi uyarılar yaptı…

Bu “tavır”lar, halkın uzun süredir görmeyi beklediği duruşlardı…

Dilerim bu “ses”ler, siyasetimize “kalite”nin uğraması konusunda bir işe yarar…