1974 savaşının hemen ardından; kaytan bıyıklı, uzun boylu, Meksika şapkalı, “ağa” görünümlü bir adam Lefkoşa’da, “Gümrük Dairesi”nden içeriye girdi…
“Yetkiliyi görmek istiyorum” dedi…
Anlatmaya başladı:
“Savaş oldu, bizi buraya çağırdınız. Çıktık geldik. Araçlarımıza gümrük muafiyeti verileceği söylendi. Gümrük memurlarınız benim arabamı içeriye sokmak istemediler. Ailece perişan olduk. Bu ne biçim bir iştir?”
Gümrük’teki sorumlu memur, “Olur mu hiç?” dedi. “Yasa var. Bakanlar Kurulu kararı var. TC’den yerleşmeye gelen her ailenin bir salon aracı gümrükten muaf olarak adaya girebilir.”
Ardından da ekledi: “Aracınız nerede, bir bakalım…”
Memurla, kaytan bıyıklı adam, birlikte dışarıya çıktılar…
Gümrük memuru, bir de baktı ki; adamın aile aracı dediği araba bir minibüs…
“Bu salon aracı değil ki? Bu bir ticari araç” dedi.
Hasır şapkasını başından çıkaran adam, durumu şöyle izah etti:
“Memur Bey; benim 4 tane karım var, 14 tane de elinizden öper; çocuklarımı getirdim. Biz bir salon araca sığar mıyız?”
Adam haklıydı. Gümrük İdaresi bunu hesaplayamamıştı.
Günlerce uğraştılar, gümrük muafiyetine ilişkin yasal düzenleme yaptılar, tarifeleri “gelen nüfusun yapısına” uydurdular ve kocaman şapkalı adamın buradaki “yeni yaşamını” kolaylaştırdılar.
1974 savaşının hemen arkasından, “tarım işgücü” adı altında, Türkiye’den Kıbrıs’a nüfus aktarılmaya başlanmıştı…
Kıbrıslı Türkler, bu gelen insanları bağırlarına bastılar… Savaşın duygusal sarsıntıları içinde, kültürel “farklar”ın önceliği de yoktu, tartışma değeri de…
Üstelik o yıllarda “vefa” duyguları ile hamaset “içiçe” geçmiş, sarmaş dolaş olmuştu…
Hiçbir siyasal oluşum, bu insanların Kıbrıslı Türk toplumuna “entegre” edilmesi gibi bir “gaile” hissetmedi ve her şey oluruna bırakıldı...
Bu insanlar; zaman içinde yerli siyasal partilere katıldılar; vekil oldular, bakan oldular, belediye başkanı oldular…
Türkiye’de gelmiş geçmiş bazı siyasal iktidarlar, zaman zaman bu insanları kendi siyasal “ağırlıkları” için “topluca” yönlendirmeye kalktılar…
Ancak; AKP iktidara gelene kadar hiçbir siyasal güç bunu başaramadı… Hatta geçmişte bir Büyükelçi “Türkiyeliler Partisi” denemesi yaptığına bin pişman olmuştu…
Yıllardan beridir, Kıbrıs’a nüfus “akışı” sürüyor. Burası yakın illerin bir “cazibe merkezi” haline geldi. Buraya yerleşenlerin en büyük gereksinimi “vatandaş” olmak ve özellikle eğitim, sağlık sisteminden yararlanmaktı…
Yerel sağ siyasetçiler bunu “rüşvet”e dönüştürdü. Yıllar içinde kök salan bir “patronaj” sistemi yaratıldı. AKP iktidara geldiğinde bu gelişmeyi çok iyi okudu. Bütün stratejilerini buradaki “Türkiye kökenli toplum” üzerine kurdu…
18 Ekim 2020 “darbesi”nin seçim sonuçları; köy köy, mahalle mahalle bu “nüfus”un Akıncı’nın alaşağı edilmesinde “etkin” biçimde kullanıldığını gösteriyor. Alevilerin, Kürtler’in, CHP kökenlilerin varlığı ile bu “nüfus”a hükmedemeyen AKP bu kez başarmıştı.
Şimdi; artık Kıbrıs’ın kuzeyinde daha “homojen”, daha muhafazakâr, AKP’ye daha yakın, daha Müslüman, daha Türk bir topluluk oluştu…
Bu topluluğun; Kıbrıslı Türkler’le düşünsel bağlamdaki “mesafesi” her gün daha da açılıyor.
AKP’nin bu “bölünmeyi” başardığını ve Kıbrıs’ın kuzeyinde “istediği gibi” bir nüfus yapısı oluşturmakta başarılı olduğunu gösteren ciddi bir kamuoyu araştırmasının sonuçları hafta içinde yayımlandı. Doç. Dr. Sertaç Sonan’ın önderliğinde yapılan bu akademik çalışmaya göre, burada yaşayan Türkiye kökenlilerin sadece yüzde 27’si kendisini “Kıbrıslı Türk” olarak tanımlıyor. Türkiye kökenlilerin yüzde 56.5’i “vatan” olarak Türkiye’yi görüyor…
Yani, bu topluluk “aidiyet” ve “kimlik” sorunu yaşıyor… Böyle olunca da, Kıbrıslı Türklerle ilişkiler giderek “kötü”leşiyor.
Sözünü ettiğim ankette Türkiye kökenlilerin yüzde 51.9’u ilişkilerin “kötü” yüzde 3.9’u ise “çok kötü” olduğunu söylüyor. Kıbrıslıların da yüzde 46.8’i “kötü” yüzde 6. 6’sı “çok kötü” diyor.
Türkiye kökenlilerle Kıbrıslı Türkler bu ankette yalnızca “kötü gidiş” konusunda birleşiyor.
Gerisinde “uçurum”lar var…
Buradaki TC kökenlilerin yüzde 53.9’u dindarım diyor, yüzde 47.3’ü Kıbrıs’a daha çok cami yapılmasını destekliyor. Oysa Kıbrıslı Türkler’in yüzde 60’ı bunu istemiyor. Yine Türkiye kökenlilerin yüzde 44.8’i İlahiyat Koleji açılsın diyor. Kıbrıslıların yüzde 64.3’ü açılmasını istemiyor.
Bu insanlar; yüzde 71 oranında TC Hükümeti’ne güveniyor. Yüzde 77.1 oranında TC medyasını takip ediyor.
“Hangisini lideriniz olarak görüyorsunuz?” diye sorulduğunda sadece yüzde 13.7’si “KKTC Cumhurbaşkanı” diyor. Yüzde 45.1’i “Kıbrıs’ın iç işlerine müdahale edildiğini” dahi kabul etmiyor.
Kıbrıslı Türkler’in yüzde 42.5’i federasyonu desteklerken, yüzde 26’sı da uzlaşılabilir diyerek federasyonu işaret ederken (Toplam 68.5) TC’liler yüzde 44.2 oranında Türkiye’ye bağlanmayı talep ediyor.
Bu günlerde “harıl harıl” vatandaşlık dağıtımı sürüyor. Olası bir “referandum”da “Türk Enosisi” olamaz mı?