1980’li yılların ortalarında, bir halk dansları ekibi ile Samsun’da “Kültür Sanat Festivali”ne katılmıştım…

Tıklım tıklım kalabalığın doldurduğu bir salonda her akşam, çeşitli ülkelerden gelen ekipler, sırayla sahne alıyor ve kendi halk danslarını sergiliyordu…

“KKTC Halk Dansları Ekibi” her akşam sahneye, gecenin en sonunda çıkıyordu… Samsunlular bize “baş solist” muamelesi yapıyorlardı…

Programı, gür sesli bir genç sunuyordu… Sıra bize geldiğinde; sözcüklerin üzerine basa basa büyük bir heyecanla “Ve şimdi de canımız, kanımız geliyor” dediğinde, yer yerinden oynuyordu…

Her akşam bu anın gelmesini, salonu inleten duygu patlamasını iliklerimize kadar duyumsamayı bekliyorduk…

Ne büyük bir sevgi, ne büyük bir kucaklamaydı…

O Anadolu gencinin gümbür gümbür yükselen sesi, bugün oldu hâlâ zaman zaman kulaklarımda çınlıyor…

Bu yüzdendir ki; Türkiyelilerin halk düzeyinde “Kıbrıslı Türk”lere olan sevgisini, ya da Kıbrıslı Türklerin “Türkiye sevgisi”ni sorgulamaya kalkanları hep “art niyetli” kişiler olarak değerlendirdim…

Kıbrıs’a; 1974 sonrasında Türkiye’nin çeşitli yörelerinden “tarımsal işgücü” olarak kırk bin dolayında “göçmen” yerleştirilmişti…

Arkasından, bu “geliş”ler durmadı… Anadolu’dan buralara akın akın insanlar gelmeye başladı…

Eli iş tutan, zanaatkâr olan, meslek sahibi kişiler buralarda büyük imkânlara sahip oldular…

“Fırsatlar ülkesi” Kıbrıs’ta, ekonomide yer edindiler…

Zaman içinde; burada sıfırdan başlayarak büyüyen, holdingleşen ve iş hayatında söz sahibi olan birçok özel sektör kuruluşu yarattılar…

Bugün artık; turizmde, en büyük yatırımlar Türkiyeli sermaye gruplarına aittir.

Üniversite sektörünün büyük bölümü TC’li yatırımcıların elindedir. Yüksek öğretimde çalışanların çok büyük bir bölümü de TC’li hocalardır…

Bankacılıkta, hizmet sektöründe, inşaat işlerinde Türkiyeli firmaların ağırlığı her geçen gün artmaktadır…

Kısacası; Kıbrıs’ın kuzeyinde Türkiyeli işçinin, sanatkârın, yatırımcının önü açıktır ve bu kesimlerin genel anlamda ekonomide yarattıkları artı değeri kimse inkâr edemez…

1974 sonrasında, KKTC vatandaşı da olan TC kökenlilerin, yani “çifte kimlik” taşıyan nüfusun buradaki yerel siyasette her zaman belirli oranlarda ağırlıkları olmuştur.

Birçok kabinede, yerel partilerde siyaset yapan bir ya da birkaç TC kökenli bakan yer alabiliyordu.

Muhtarlıklar ve belediye başkanlıklarında TC kökenlileri görmek her zaman mümkündü.

Ancak bu yetmedi…

Buraya yerleşen “TC’li nüfus”un siyasi potansiyelini “blok” olarak kullanmak isteyen birçok girişimler yaşandı.

Ancak hiçbir zaman Kıbrıs’ta aynı yönde hareket eden, “yekpare” bir TC’li nüfus bloku yaratılamamıştır…

Bu seçmen kitlesini “topluca” statükonun arkasına katmak, geleneksel milliyetçi başkan adaylarına oy vermeye yöneltmek mümkün olmamıştır…

Hatta bir TC Büyükelçisi, burada “TC’li seçmenlerden” oluşan bir parti kurma faaliyetine bizzat katılmış, ancak girişimi fiyasko ile sonuçlanmıştı.

1990 seçimlerinde TC’li nüfusun yoğun olduğu bir siyasal parti, sol partilerle işbirliği yapmış ve Denktaş’a karşı yarışan adayı (İsmail Bozkurt) desteklemişti.

Yurt dışında yaşayan TC’lilerin oy kullandığı 2018 TC seçimlerinde, Erdoğan Kıbrıs’taki bu seçmenlerden %48.8 oy alabilmişti.

Kısacası; yakın siyaset tarihimizde, “TC’li nüfus” zaman zaman “ayrılıkçı” girişimler için siyasetçiler tarafından kullanılmak istense de, bu hiçbir zaman tam olarak başarılamamıştır…

Bu “kitle” TC’deki yönetimlerin “emrinde” olmayı reddetmiş, siyasal anlamda buradaki sisteme entegre olmaya yatkın davranmıştır…

Üstelik bu kitle içinde ayrı ağırlıkları olan “Kürtler” ile “Aleviler” genellikle sol partilere destek vermiş, bu partilerden aday çıkarmıştır.

Nereye kadar?

AKP’nin Kıbrıs’ta siyaset kurumuna el atmasına kadar…

Bu noktada son CB seçimlerinden daha da öncesine gitmemiz gerekiyor…

Kıbrıs’ta Ocak 2018’de yapılan genel seçimlerde, henüz bir buçuk yıllık bir siyasal parti olan “Yeniden Doğuş Partisi” “çifte uyruklu” seçmenleri toparlamayı ve yüzde 6.99 oy alarak Meclis’e 2 vekil sokmayı başardı.

TC kökenli bu iki vekil; o günden beridir, yerel siyasetimizi “maskara” etmiş bulunuyor…

Başkan Erhan Arıklı, gerçek Kıbrıslılara yönelik “nefret söylemi”ni

Kullanmakta, TC’lileri “toparlamak”la görevliymiş izlenimi de yaratarak, Kıbrıslı-Türkiyeli çatışmasını körüklemeye devam etmektedir.

AKP’nin dizayn ettiği “Azınlık Hükümeti”nde; ekonomi, sanayi bölgeleri, vakıflar, elektrik santrali, petroller, serbest liman gibi Kıbrıslı Türklerin yarattığı ekonomik değerler kendisine teslim edilmiştir.

İki vekilli partisinin ikinci vekili, partiden ayrılacağını açıklamıştır. Yani tek bakanla “azınlık hükümeti”nde kendisine bu kadar yetki sunulmuştur.

AKP; bunu yaparken, yaşamında “kerrat cetveli” dışında bu işlerle ilgilenmemiş bir TC kökenliyi de Maliye Bakanı yaparak “Parayı ancak kendi adamıma emanet ederim” mesajı vermeyi de ihmal etmemiştir.

Böylece AKP sayesinde Kıbrıs’ın kuzeyi; tarihinde görülmedik biçimde “iki parçaya” ayrılmıştır…

AKP, destekçileri, yardakçıları, işbirlikçileri ve toplumun gerisi…

Bu “bölünmeyi” başaranlardan biri de TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’dur.

Dünyaya “iki devlet” diye bağırırken, burada yaşayan ve bugüne kadar “ayrısı gayrısı” olmayan insanları nasıl birbirlerine düşürdüklerini hiç hesaplamıyorlar mı?