Bay Tatar’ın Londra ziyareti hayli hareketli geçti…

Zaten kendisi, “hiperaktif” bir siyasetçi…

İngiltere’ye sık sık gitmeye başlamasının, kendisi için derin “duygusal” değeri var…

Asil Nadir davalarından dolayı yıllarca, bu ülkeye “giriş yasağı” korkusuyla gidemediği yazılıp çizildi…

Belli ki Sayın Erdoğan’ın “himmetiyle” artık öyle “korkular” gerilerde kaldı…

Hem zaten, İngiltere Bay Tatar’ın ikinci vatanı…

Birinci vatanı, “anavatan” dediği Türkiye ise, ikinci vatanı da İngiltere’dir…

Bu iki ülkede, Kıbrıs’ta geçirdiği yıllardan çok daha fazla yaşadı…

Bu yüzden “diplomatik kırmızı pasaportla” İngiltere’ye girebilmenin keyfini çıkarması en doğal hakkıdır…

Ancak bu kez öyle olmadı… Keyfini kaçıranlar oldu…

Kimler? Elbette Rum-Yunan ikilisi…

Kıbrıslı Türk siyasetçisinin İngiltere’ye gitmesi, oradaki Kıbrıslı Türklerle ilişkilerin gelişmesi için çaba harcaması, İngiliz yetkililerle görüşmeler yapması son derecede normaldir, hatta elzemdir…

Ancak Sayın Tatar’ın bu ziyareti, hem zamansızdır hem de gereksizdir…

Üstelik kendisinin “bol keseden” harcama yapma alışkanlığı yüzünden bu ziyaretler bizim fukara “devletçiğe” çok pahalıya mal oluyor…

1 milyarlık bir “deprem” bütçesi oluşturmak için, çalışanların maaşlarına göz konduğu bir dönemde, kalabalık bir heyetle Londra’ya gitmek, “israf”ın daniskasıdır ve halkın hassasiyetlerine saygısızlık etmek demektir…

Tatar’ın bu pahalı “gezi”sinde yer alan bir öğrenci protestosu üzerinden tezgâhlanan “algı operasyonu” ise ayrıca katmerli bir skandaldır…

Bu operasyon içinde; TC’nin havuz medyası, TC ve KKTC’nin “devlet medyası” siyasetçilerle birlikte tam bir “savaş çığırtkanlığı” ortamı yaratmışlardır.

Medyanın ve siyasetçinin; nefret dili, ırkçı, ayrılıkçı söylemleri, toplumda “kin” duygusunun köpürtülmesi “iç siyasette” tepe tepe kullanılmıştır.

Basit bir “protesto” eyleminden bir kahramanlık öyküsü ve bir “kahraman” üretilmek istenmiştir…

Bay Ersin Tatar, Londra’da okuyan Türk öğrencilerin daveti üzerine konferans vermek üzere, “King’s College” okuluna gitmişti. Okul girişinde 30-40 kadar Rum öğrenci, pankartlarla protesto gösterisi yaptı. Ellerinde Yunan ve Kıbrıs Cumhuriyeti bayrakları vardı. “Türk ordusu Kıbrıs’tan dışarı” şeklinde sloganlar attılar. Aynı yerde Türk öğrenciler de vardı. Onlar da alkış tuttular. Bir iki öğrenci Tatar’ın iki araçlık konvoyunun önünde durmak istedi ama başaramadı.

Haberi izleyen aklı başında her insan, bunun demokratik ülkelerde her gün onlarcası yer alan, “haber değeri” bile olmayan, sıradan bir öğrenci protestosu olduğunu hemen fark edebilir…

Eylemde taşlar, sopalar yok… İki taraf arasında gerginlik ya da sataşma yok… Araçlara zarar verme girişimi yok… Öğrenciler gülerek “alem” yapıyor adeta…     

Rumlar; 1974’ten beridir, Ecevit’ten başlayarak bunu hep yapıyorlar… Geçmişte çok daha sert ve gergin gösteriler oldu.

Ancak bu kez “manipülasyon ustası” Anadolu Ajansı devreye sokuldu…

İYİ Parti İstanbul İl Başkanlığı binasına yapılan saldırıyı “kurşun isabet etti” diye servis eden ajans, basit bir öğrenci eylemini “Tatar’a saldırı” diye pazarladı…

TRT ve BRT “Tatar’a Londra’da saldırı düzenlendi” diyerek “son dakika” spotuyla ortalığı velveleye verdiler.

TRT hemen Londra’ya bağlandı, Tatar’la canlı yayın yaptı. Arkasından CNN de manipülasyona devam etti. “Mağdur Tatar” ekranlarda konuşturuldu. Kendisinden bekleneni yaptı. İlla ki sözü Erdoğan’a getirdi ve “Saygıdeğer Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür ederim” dedi. CB Yardımcısı Fuat Oktay’a atıfla “İhtiyaç halinde Türkiye hemen burada yanımızda olacak. Türk gücünü hissettik” dedi.

Sanırsınız Tatar, Çaldıran ovasında düşmana kılıç sallıyor ve Fuat Oktay da, Yeniçerilerle yardımına koşuyor…

Havuz medyası da gerginlik pompalamayı günlerce sürdürdü. “Rum fanatikler Ersin Tatar’a Londra’da pusu kurdular” diye yazanlar oldu… “Tatar’a küstah saldırı girişimi” diyenler oldu… “Yunan fanatikleri polis durdurdu” diye manşet atanlar da var tabii…

AKP’de; parti sözcüsünden tutun da, Dışişleri Bakanı’na, Meclis Başkanı’na kadar tüm siyasetçiler “Tatar” üzerinden Rum-Yunan düşmanlığı pazarladılar…

“Tatar mağduriyeti” ve “milliyetçi pohporozluk” propagandası üzerinden Cumhurbaşkanlığı seçimleri arifesinde bu olaydan “iç siyasette” nemalanmaya kalktılar…

Hatta bazı TV programlarında “suikast” sözcüğünü kullananlar bile oldu.

Ersin Tatar da, AKP’nin kendisini bir “iç siyaset aparatı” olarak kullanmasına boyun eğdi.

Bu olayın hiçbir aşamasında zerre kadar “sağduyu” yer almadı.

Ne medyada, ne de siyasette…

İletişim fakültelerinde “manüpülasyon” dersleri için müthiş bir “Türk usulü” çarpıtma habercilik örneği girdi yaşamımıza…

“Atatürk’ün evi bombalandı” manşetinin yarattığı kışkırtma ile 5-6 Eylül 1955’te İstanbul’da yer alan utanç verici olaylardan zerre kadar ders almadığımız da cabası… 

AKP, müthiş bir “algı taarruzu” ile kitlelere hoyratlığı, düşmanlığı enjekte ediyor… Tabii bizim Tatar da, bunun “aparatı” gibi kullanılmaktan zerre kadar pişmanlık duymuyor…

Geldiğimiz, getirildiğimiz nokta bu…