Başbakan Ersin Tatar, Ankara’da bol bol konuştu…
Havaalanı’nda nasıl karşılandığı, kiminle hangi yemeği yediği zerre kadar umurumda değil…
Ancak; “üslubu” ve “tarz”ı; bir Kıbrıslı Türk olarak beni “yakından” ilgilendiriyor…
Yalnızca “ilgilendirmekle” de kalmıyor, incitiyor…
“Ekonomik konular önceliğimiz olacak” diyerek çıktığı yolda, ülkenin can yakıcı sorunlarını bir kenara iterek “Kıbrıs sorunu”na dört elle sarılması…
İki devlet, kadife ayrılık gibi denenmiş ve modası geçmiş demode fikirleri “hamaset”le yoğurarak pazarlamaya çalışması…
Kendisi ve partisi için doğal karşılanabilir… Tüm bunları anlıyorum… Milliyetçi kişiliğine, sınırsız çözüm karşıtlığına da bir diyeceğim yok…
Kendisinin ve UBP’nin, geleceğimize ilişkin tüm “tez”lerini “uhulet ve sükunetle” dinlemeye hazırım…
Ortaya attıkları her “düşünce”yi, içini doldurdukları sürece, topluma sunmalarında hiçbir zarar yoktur…
Yeter ki, gerçekten söyledikleri; bir “düşünce”nin ürünü olsun… Ses getirebilecek bir “tez” olsun…
UBP; bu “tez” yoksunluğundan 2004’lerde çok “sıkıntılı” günler yaşamıştı. Hem kendi toplumu, hem de Türkiye ile ters düşmüştü…
Televizyonlarda açık oturumlarda “rezil” oluyordu…
Annan Planı’na alternatif hiçbir “fikri” yoktu… Bir nala, bir mıha vuruyordu…
Halkın ciddi biçimde isyanı nedeniyle; bir taraftan “çözümcü” görünüyor, AB’ye girişi destekler gibi yapıyor, sonunda da “ama…” diyerek bir çuval inciri berbat ediyordu…
Türkiye’de AKP hükümeti ve Erdoğan ile kavgalıydı…
UBP’nin “ayağını bulması” uzun yıllar aldı. CTP’nin başarısız yönetimlerinin de ne yazıktır ki bunda oldukça payı oldu.
Şimdi Ankara’da, AB’ye doğru ilerleyen 2004’lerin Erdoğan’ı değil, bambaşka bir Erdoğan var…
Bu nedenle Ersin Tatar, tüm “ayrılıkçı” çıkışlarını, oralarda rahatça yapabilecek bir “siyasi zemin” yakaladı…
Erdoğan’ın ve Ankara’nın istediği gibi konuşuyor, sonra da “para hesaba yattı” müjdeleri ile memleketine dönüyor…
Tatar’ın Ankara’da kırdığı “pot”ların haddi hesabı yok ama, bazılarına dikkat çekmek zorundayız.
Birincisi ve en önemlisi Tatar; kendi ülkesinin Cumhurbaşkanı’na “saygı”da, ciddi anlamda kusur ediyor…
Kendisinin ve partisinin Kıbrıs sorunundaki politikasını sunarken, elbette Sayın Akıncı ile “farklılıkları”nı ortaya koyması doğaldır…
Ama o bunu yapmıyor… Siyasetler üzerinden değil, “laubali” sözcükler üzerinden Cumhurbaşkanı’na adeta hakaret ediyor…
İkincisi; kendi ülkesinin Cumhurbaşkanı’nı “şahsen” hedef gösteren, incitici ve gayrıciddi açıklamalarını, burada değil de, Türkiye’de, Ankara’da yapıyor…
Kendi ülkesinin Cumhurbaşkanı’nı Ankara’dakilere adeta “gammazlıyor”…
Ta İngiliz zamanından beri, yerel siyasetimizde yer eden “jurnallemenin” yeni örneklerini sunuyor…
Adeta İngiliz dönemindeki “dinozor”ların “gammazlama”larını siyasetimize taşıyor…
“İcazet” kültürüne tavla teslim yaklaşımlar sergiliyor…
Üçüncüsü; daha önce de “Akıncı’ya ayar vermek lâzım” skandalında olduğu gibi, önce düşük düzeyli “falso”lar yapıyor, ardından da “Güya ben, Cumhurbaşkanı’na yönelik ağır eleştiride bulunmuşum” gibi “masumane” çocukça gerilemeler yapıyor…
Ersin Tatar’ın da, başka siyasetçilerin de elbette Cumhurbaşkanı’na yönelik “ağır eleştiri” yapma hakları vardır ve demokrasilerde bu çok doğaldır…
Ama Ersin Tatar, sözlerinin “ağır eleştiri”nin sınırlarını çok aştığını bir türlü anlamıyor…
Dördüncüsü; Ersin Tatar, Ankara’da “cılız” ve “zayıf” bir siyasi portre sergiliyor…
Konuları sulandırıyor, dedikodu içerikli konuşuyor, ama daha da önemlisi, Ankara’dan “para sızdırmak” konusunu bir “siyasi meziyet” gibi sunuyor…
Ankara’dakiler de, bir “müflis tüccar” gibi kapılarında 650 “takla atan” adama, “gıdım gıdım” para vererek adeta bu “aşağılama” operasına çanak tutuyor…
Anımsatalım… Türkiye buralara özellikle 1963’lerden beridir trilyonlar akıtıyor… Ama bu paralar, şimdi yapıldığı gibi, 650 kez “talimat verildi” haberleri ile duyurulmadı. Bu kadar “aşağılayıcı” bir üslupla ve törenle bu paralar verilmedi…
Hiçbir politikacı “parayı aldım” diyerek davul zurna ile bundan siyasi nemalanma yoluna gitmedi…
İşte Ersin Tatar’ın politikadaki “yeni tarzı” bu yüzden inciticidir… Kıbrıslı Türklere asla yakışmaz…
Öte yandan; Tatar’ın Cumhurbaşkanı’na saldırılarını “Düello” ya da “Polemik” olarak sunan ve “Akıncı-Tatar gerginliği” gibi başlıklar atan bizim birkaç gazetemize de diyeceklerimiz vardır.
Sayın Tatar, Ankara’da konuştu. Sayın Akıncı’yı maceraya atılmakla suçlaması yanında kişisel saldırılar yaptı. Bunun üzerine CB Sözcüsü açıklama yaparak Tatar’ın Ankara’daki “üslubunu” eleştirdi. Arkasından Çatalköy’de Cumhurbaşkanı’na soru soruldu ve o da “düşünce”lerini sundu. Başbakan’a, onun yaptığı gibi “Tatar ve arkadaşları” diyerek devletin en üst makamına hakaret etmedi. “Sayın Tatar” diye söze başladı ve düşüncelerini açıkladı ama Başbakan’ı incitmedi. Tatar bu defa “şahsımı hedef alan” gibi softa şaşırtması içeren açıklamalar yaptı.
Tüm bunlar karşılıklı “polemik” ya da “atışma” değil, Başbakan’ın saldırıları ve karşı tarafın düzeyli açıklamalarıdır…
Medyamızın bir bölümünün bunu görmemesi; hakaret edenle, küçümseyen, aşağılayanla, ağırbaşlı biçimde bu saldırılara yanıt vermek zorunda kalan Cumhurbaşkanı’nı “aynı kefeye” koyması hiç de hoş olmadı…
Yaşanan bir “polemik” değil, Kıbrıslı Türklerin siyasetine gelen “teslimiyetçi” ve düşük düzeyli yeni “standart”tır…
Bundan hepimiz tedirgin olmalıyız… Kıbrıslı Türkler bu kadarı asla hak etmiyor…