“Masa başında oturan Türk temsilcisinin dört buçuk sene fasılasız devam eden kanlı drama, arkasını çevirmesine imkân yoktur. Bunların bir daha tekerrürüne mani olmak gayesi ile şimdiden tedbir almak isteyenleri ‘sertleşen’ kimseler olarak görmek, kötü niyetin tam ifadesidir.” 1968
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışmaların i-kinci yılını ağır aksak da olsa tamamlamak üzereyiz. Uzlaşı kültürünü bir yana bırakarak silah fabrikalarının çalışmasını ve işsizliğin yaşanmaması için düğmeye basıldığının unutulmaması gerekiyor. İşi o noktaya taşıdılar ki anlaşmazlık diye başlayan savaş karşılıklı birbirlerini yıpratma noktasına doğru evriliyor. Bu nedenle her geçen gün insanlık suçu olarak kayıtlara geçiriliyor.
Rusya’ya karşı baskıyı sürdüreceklerini söyleyen Charles Michel, AB Ukraynayı güçlü şekilde desteklemeye edecek vurgusunu yapıyor. Ukrayna’nın Karadeniz üzerinden tahıl ihracatının engellendiğini belirtiyor. Bu durum gerçekten yardıma muhtaç olan ülkelere yapılacak katkıyı da engelliyor.
Uluslararası çatışmaları önlemesi olanaksız olan BM’in çatışmaları izlemek yerine çözüm önerileri ile ortalıklara çıkması bazı hallerde zorunluluk oluyor. Adı geçen kurumun başında olan Antonio Guterres eli böğründe beklemeyi yeğlerken boş ta durmuyor. Uluslar arasındaki bölünmeler arttıkça dünyanın çatışma riskiyle karşı karşıya olduğunu söyleyerek eğer gerçekten küresel bilincinde isek bugün oldukça işlevsiz bir aileye benziyoruz vurgusunu yapıyor.
Bay Guterres, bu açıklamasını temsil etmeye çalıştığı kurumun işlevsizliğini gizlemeden açıklıyor olmasının erdem olup olmadığını sizlerin değerlendirmelerinize bırakıyoruz. Başta Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü konusunda ve diğer uyuşmazlıkların ve çatışmaların çözümsüzlüğünün önündeki engelin bizzat BM olduğunu kaydetmek gerekiyor. Buna koşut Türkiye, Rusya Ukrayna savaşı konusunda uzlaşıyı sağlamak ve umudu diri tutmak için çaba içinde olurken Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail ve Yunanistan liderleri bir araya gelerek işbirliği mesajını vermeye çalışıyorlar. Öncelikli olarak İsrail doğalgazının AB ülkelerine taşınması için formül arayışı içinde oldukları belirtiliyor. Bunlar yaşanırken Yunanistan Dışişleri Bakanı da Türkiye’yi ziyaret ediyordu.
Toplantı sonrasında yapılan açıklamada ilişkilerde yeni dönem mesajı verilmeye özen gösteriliyor. İki ülke arasında yapılan görüşmelerden sonra benzer açıklamaların yapılmakta olduğu ve bugünlere gelindiği biliniyor. Yine de geleceğe ilişkin olarak umudumuzu korumak durumundayız. Kıbrıs ve Ege konusunda iki ülkenin haklarını koruyacak olası bir anlaşma yapılmadan ilişkilerin şimdi olduğu gibi inişli çıkışlı sürgit edeceğinin de göz ardı edilmemesi gerekiyor.
İki ülke arasında Güven Yaratıcı Önlemler alınması halinde geleceğe umutla bakabileceğiz. Benzer önlemlerin de Kıbrıs’ta alınmasının uyuşmazlığın çözümüne olumlu katkısının olacağının da göz ardı edilmemesi ve bölge barışı için de zorunluluk olarak karşımızda duruyor.
İki dönem Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanlığı yapan Nikos Anastasiyadis, Kıbrıs sorununda BM’in Türkiye’nin iradesine bağımlı olmadan yeni bir inisiyatif ele almasından söz ediyor ve kaygan ve değişen uluslararası ortam yaşıyoruz vurgusunu yapıyor. Görev yaptığı dönemde bugün şikayetçi olduğu ortamın kim veya kimler tarafından anlatıldığı noktaya taşınmıştır? Bay Anastasiyadis’in yanıtlaması gerekiyor.
Türk-Yunan ilişkilerinin normalleşmesi, bir dönem anlatıldığı gibi pehlivan söylemlerine dönüşmüş durumda. Gereken ve beklenen düzelmenin sağlanabilmesi için eteklerindeki taşları atmaları gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…