“H” gazetesi; ön sayfadaki logosunun üzerinde sürmanşette “İşadamına Seks Şantajı” başlığını attı…
Haberin sağ tarafında, Lefkoşa’nın tanınan bir işadamının fotoğrafı yer alıyordu…
Sol tarafta ise, yüzlerini gizlemeye çalışan gözaltındaki iki kadın…
İşadamının da, iki kadının isimleri de apaçık biçimde yazılıydı ve fotoğraflardaki kişileri “net” biçimde tanımak mümkündü…
Haber spotu, fotoğraflar ve başlık bas bas bağırıyordu:
Kadınlar, işadamı ve şantaj…
Doğal olarak bu “görüntü” fotoğrafı yayımlanan işadamını da, kadınları da “suçlu” ilan ediyordu… 
Oysa Mahkemede “şantaj” suçlaması yoktu ve mahkemede polisin seks görüntüleri bulunduğunu iddia ettiği şikâyetçi işadamı ise fotoğrafı yayımlanan kişi değildi…
Mahkeme “soruşturma” için polise 3 günlük süre tanımıştı ve henüz okunan bir dava da yoktu…
Kişilerin, fotoğraflı olarak bu biçimde önceden “suçlu” ilân edilmeleri, tam bir “kişilik haklarına saldırı”ydı ve medya etik kuralları bakımından da bir skandaldı…
“H”in haberinin içinde de ayrıca; sonradan düzeltilmesi çok zor teknik yanlışlar ve yalanlar vardı…
“K” gazetesi de, aynı gün ön sayfasının neredeyse tümünü bu mahkeme haberine ayırmıştı…
“Şantajla büyük dolandırıcılık” başlığını kullanmıştı… Gözaltında, henüz “suçları” tespit edilmemiş kişilerin renkli, kocaman fotoğrafları yayımlanmıştı…
Bu gazetemiz de apaçık biçimde dört isme yer verirken, yargılamayı da kendisi yapmış ve “suç”larına bir de ekleme yapmıştı: Dolandırıcılık…
“K” gazetesi, bir “ihbar”la gerçekleşen olayı “polisin başarısı” olarak sunuyor ve “görüntü kaydı” iddiası yanında, birçok hatalı ve yanlış bilgiler de veriyordu…
Bu gazetemiz de “masumiyet karinesi” denilen prensibi es geçiyordu…
Oysa gazetecilik etiğinde, uluslararası hukuğa saygının bir gereği olarak “suçsuzluk ilkesi” vardı ve bu gazetemizin bundan haberinin olmaması da mümkün değildi.
“D” gazetesi ise, manşetinde daha “erotik” bir başlık kullanmıştı: “Yatak odasına kamera koydu…”
Bu başlık aslında “polis”in mahkemedeki iddiasıydı. Doğruluğu yargılama sürecinde ortaya çıkacaktı. “D” gazetesi bunu doğru kabul etmişti. Ancak manşetin hemen altında dört “zanlı”nın fotoğraflarını birbirine karıştırmış hem “zanlı”ların isimlerini yanlış yazılmıştı, hem de fotoğraf altları yanlıştı…
Bu gazetemiz de haberinde, bol bol atıyordu… Şantaj vardı, çalma vardı, seks tuzağı vardı…
Fotoğrafını yayımladığı kişilerin ise “insan hakları” yoktu…
“Y” gazetesi de, bu olaya küçücük bir fotoğraf ile ve ön sayfadan yer vermişti… “Cinsel içerikli görüntülerle şantaj iddiası: 4 tutuklu” diye başlık atmıştı…
“Y” gazetesi, mahkeme salonu dışında çekilen fotoğraflardaki kişilerin yüzlerini puslandırmış ve isimlerinin de ilk harflerini yazmıştı.
Habercilik bakımından bu gazetemiz, diğerlerine oranla daha bir “özenli” davranmıştı…
Ancak “şantaj” suçlaması bu gazetenin de haberi içinde yer alıyordu…
Öte yandan “A” gazetesi, olaya tamamen farklı bir açıdan yaklaştı. “K” gazetesi gibi bu “özel operasyonu” polisin başarısı olarak değil, tam tersine “işgüzarlığı” olarak değerlendirdi.
Yukarıda sözünü ettiğim diğer gazetelerin “gizlediği” bazı noktalara dikkat çekti ve çok farklı, bilgilendirici bir habercilik yaptı. Yorumu ise, köşe yazısına bıraktı… Haberle yorumu birbirine dolandırmadı…
“A”nın “zanlı hakları”na vurgusu ve polis baskınındaki aşırı “özel uygulama” kriterlerine dikkat çekmesi gerçekten önemliydi…
Bütün bu anlattıklarım; medyamızın bir bölümünde “mahkeme haberleri”nin ne kılıklara girebildiğini, henüz suçu saptanmamış, yargılanmamış insanları nasıl da kamuoyu önünde “rezil” etmeye müsait bir yapısı olduğunu göstermek içindir…
Yukarıda sözünü ettiğim gazetelerde genellikle “zanlı hakları”na saygısızlık yapılırken, “masumiyet karinesi” ayaklar altına alınırken, yanlış ve yalan bilgiler yanında bir de olayın bazı yönlerini “gizleme” gayreti saptadım ki beni asıl üzen, bu “kötü niyetli” davranıştır…
Bu gazetelerimizin bu haberdeki tek kaynağı “mahkeme” idi. Ancak orada ortaya çıkan bilgileri bile gazetelerine doğru biçimde aktaramadılar…
Örneğin, aramalarda bulunan “emare”leri karıştırdılar. Kimde ne bulunduğunu doğru dürüst yazamadılar. Bazı “zanlı”ların evinde bulunmayan önemli bazı “emare”leri bulundu diye yazdılar. Okurların kafasını daha da karıştırdılar… 
Bir tek “A” gazetesi bir araştırma yaparak habere ek bilgiler yerleştirdi. 
Sonuçta, bu olay şöyle ya da böyle mahkeme tarafından sonuçlandırılacak… Suçlu olanlar cezalarını elbette çekecekler…
Ben; yargılama başlamadan insanlara “suçlu” damgasını vurmayı, abartılarla insanların haklarını çiğnemeyi medyamızın ciddi bir açığı olarak görüyorum…
Bol bol fotoğraflar yayımladık… Teknik yanlışlarla, yanlış başlıklarla, ciddi iddialarla yarıbuçuk bir “gazetecilik” yaptık…
Kamuoyunun “dedikodu” zevkini okşayarak tiraj da yaptık belki…
Ama; tamiri çok zor haksızlıklar da yaptık… 
Sonuçta ne oldu biliyor musunuz? Bunca “papara”dan sonra, ön sayfasında “Şantajla büyük dolandırıcılık” başlığını atan gazetemiz, zanlılar serbest bırakılırken iç sayfalarında “Şantaj Suçlaması yok” diyerek işin içinden sıyrıldı…
Bu bol fotoğraflı yayınları yapanlardan bazıları ise, “serbest bırakıldılar” haberine bile yer vermediler…
İşte bizim “aslan medyamız…” Bazıları tabii…