“Türk’lere ‘köle ruhlu kimseler’ diye hitap edecek kadar ileri gidenler ne yazık ki tarihlerini inkar etmektedirler. Vahşet içinde yaşayan Yunanistan’ı ancak asırlar süren Türk idaresinin ehlileştirdiğini, medeni insanlar arasına soktuğunu unutmuş gibiler. İstiklallerini kendilerine bahşeden velinimetlerine ebediyete kadar daima minnettarlık hisleri ile hareket etmelerini beklerken bu kadar küstahça saldırılar maalesef tekrar bunların, vahşileşmekte olduğunu, tekrar medeniyet ve insanlık dersi almaları lazım geldiğini gösteriyor”. 1958  
                                                                                                                          Dr Fazıl KÜÇÜK
            Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervlerinin belirlenmesi için Türkiye’nin bir süredir yürüttüğü sismik araştırma çalışmaları AB ülkelerini rahatsız etmiş gibi görünüyor. Adı geçen kuruluşların hangisi olursa olsun sıklıkla bildiri yayınlıyorlar. Bu bildirilerde Türkiye sürekli olarak suçlanıyor. Bazen de bunun ötesine geçerek tehdide varan açıklamalar yapıyorlar. Kendi ordusunu bile kuramayan adı geçen birliğin kendini tatmin etmek için bu yolu denediğini kaydetmek gerekiyor.
 AB’nin dönem başkanı olan Almanya’nın bölgede yaptığı hukuksuzlukları ile nam salmış olan mendil büyüklüğündeki ülkenin yedeğine takılarak Türkiye’ye karşı Yunanistan’ı destekleyeceklerini açıklıyor olmalarını da dikkatle izliyoruz. Bir yandan açıktan taraf olanların diğer yandan da iki ülkenin savaş etmemeleri konusunda çaba harcıyor olmaları ortamın bir kez daha yay gibi gerilmesinin nedeni oluyor. Benzer tutumlarını NATO’nun güneydoğu kanadı zarar görmesin diyerek Kıbrıs’ta Rumların Türklere karşı yaptıkları saldırıları da önleyemedikleri biliniyor.
Bu şaşı bakışlarını sürgit ettirdikleri için karşımızdaki unsuru şımartarak uzlaşmazlığa itmiş oluyorlar. Bu kadarla yetinmeyenlerin ortak çıkarlarımız diyerek 24 Eylül’de AB Konseyi toplantısında Türkiye için yaptırım listesi hazırladıkları bildiriliyor. Bunun ötesine geçerek hem Türkiye’nin hem de AB’nin çıkarlarını koruyacaklarını açıklıyor olmaları takdir edersiniz ki inandırıcılıktan uzak güvensiz bir yaklaşım oluyor. Güven vermedikleri bilindiğine göre diplomasi kanalları kullanılarak Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklılığının anlatılması gerekiyor.
Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları olduğu gerçeğini anlamamakta ısrar eden Bayan Angela Merkel, “Bütün AB ülkeleri Yunanistan’ın haklı hukuki itirazlarını ciddiye almak ve bu ülke ile dayanışma göstermek durumunda”  diye konuşurken Bay Trump “Doğu Akdeniz’de gerilimin düşürülmesi” çağrısında bulunuyor. Buna koşut bölgede Rusya’dan sonra güç olabilme çabasına girişmiş olan Fransa’nın başındaki kişinin ise bir yanının açıkta kaldığı anlaşılıyor.
Kurulduğu günlerden bu yana geçen süreçte kara sınırlarını genişleten tek ülke olan Yunanistan bu çabası ile şimdilerde genişlemesine deniz alanlarını da eklemiş oluyor. Bu genişlemesini en fazla korunmaya mazhar ülke olarak sınırlarını emperyalist ülkelerin katkıları ile gerçekleştiriyordu. Daha önce Ege’de ilan ettiği 6 deniz mili olan kıta sahanlığını 12 mile çıkaracağına ilişkin olarak aldığı karar Türkiye’nin kararlı tutumu nedeniyle amacına ulaşamamıştı. Türkiye’nin bu yönlü girişimi savaş nedeni olarak kabul ettiğini o dönemde ilan ettiği biliniyor. Kudurmuşun alışmıştan beter olduğuna inandıkları için Bay Mitçotakis İyon Denizi’nde aynı yöntemi deniyor.1982 yılında imzalanan BM Deniz Hukuku Sözleşmesi kıyıdaş ülkelere Kıta Sahanlığını 12 mile kadar ilan etme hakkı tanıyor. Bildiriyi imzalayan ülkeler sözleşmenin bu hükmünden yararlanıyorlar.
Kıbrıs Türklerinin ANNAN’ın Belgesinin oylanması sonrasında yalnızca sempati kazanmanın ötesinde kazanımlarının olmadığı biliniyor. O dönemde Çözüm diye yola çıkıldığı günlerden bu yana Kıbrıs Türklerinin zemin kaybettiğini söylemek olasıdır. Cumhurbaşkanlığı seçimine gidilirken üzülerek de olsa bu gerçekle yüzleşiyoruz. Bu kadar parçaya ayrılmış olan yapımızı içeriden çökertmenin kolay olacağı endişesini taşıyoruz. Buna karşın halkımızın bu tuzağa düşmeyeceğine de inanmak istiyoruz.
Bu dönüşü yaparken karşımızdaki kişinin kim olursa olsun bizim gibi düşünmediği biliniyor olsa bile saygı duymamız gerekiyor. Bu kadar parçalara ayrılan toplulukların sonsuza dek varlıklarını devam ettiremediklerine tarih tanıklık etmektedir.
Adadaki kalıcılığımızın güvencesi olan Annan’ın belgesinden önceki fabrika ayarlarımıza dönmemiz gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…