Gazimağusa’da bulunan “Sonbahar Yaşlı Bakımevi”nde yüz yaşındaki bir hastaya şiddet uygulanması bayağı düşündürücüdür.  Bu bakımevinde  bir bakıcı, yaşlı adama rahat durmadığı için şiddet uygulamış ve vücudunun çeşitli yerlerini darbetmiş.
            Değişik zamanlarda   o yaşlı adamı ziyaret eden yakınları sormu, bu morluklar nedir v,cudunda, diye yatıevindekiler de “düştü de ondandır şu morluklar” deyip işi geçiştirmişer.  Demek epey zamandan beri bu adamcağız şiddet görüyordu yatıevinde.
            Bir defa böyle yerlerde çalışan veya çalışacak olan kişilerin bir eğitimden geçmeleri lazım.  Hatta onlara yönelik bir eğitim kitapçığı hazırlanmalıdır.  Böyle yerlerde çalışan insanlarda vicdan ve sevgi olmazsa öyle bir yerde çalışazlar.
            Genellikle bu gibi yerlerde çalışanlar sıradan insanlardır. Yani bu landa eğitimsiz.  Vicdan meselesi bambaşka birşeydir.
            Bir bakıcının yüreğinde sevgi ve şefkat yoksa, vicdan yoksa bu gibi yerlerde çalışamaz.  Sanırım huzurevleri Çalışma Bakanlığına bağlıdır.   Bu bakanlığın denetim mekanzması var mı bilemem.  Lakin bu durumların ortadan kalkması için, çalışanların görevlerini şiddete başvurmadan yapmaları açısından bir denetleme ekibi kurulması lazım.  Periyodik denetimler, bu gibi çalışanlara kendilerini hissettirmelidirler.  Yani denetim ve cezalar açısından.
            Herhalde bu bakımevi, özel bir bakımevidir.  Yine de devletin gücü üzerlerinde olmalıdır. 
            Bu gibi olaylar pek yaşanmaz ama, yaşlılara sözlü takazada bulunulur.  Devletin ilk bakımevi Lapta’daki huzurevidir.  Yani harekattan sonra.  Hatırlıyorum...  Geçmişte 1950’li yıllarda Kıbrıs’ta ilk bakımevi “Fakirhane” adı altında Mağusa Kapısı’nın surları üstünde açılan bir bakımeviydi. Oradan geçerken o fakir ve kimsesiz insanları görürdük.  İngilizler zamanında kurulan bu fakirhane, kimsesiz ve bakıma muhtaç yaşlı insanları bünyesinde barındırıyordu.
            Bazen şöyle bir Lefkoşa etrafında tur atarken o fakirhaneyi, devasa Baf Kapısı’nı, dehliz gibi o geçidi ve binlerce yarasanın uçuşları görürdük. 
            O zamanlar çok fakirlik vardı.  İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki bir zaman tünelindeydik.  İngilizler ekmeğe bile kuruüzüm kattırırlardı halkın beslenmesi için.
            O zaman fakirlik vardı.  Ya şimdi?  Zaman çok değişti.
            Şu anda herhalde KKTC genelinde sekiz on tane yaşlı bakımevi vardır.
            Bir zamanlar Sosyal Yardım Bakanlığında görev yaptığım zamanda Lapta Huzurevi ve Çocuk Yuvaları hep bana bağlıydı.  Lapta Huzurevi’ni iyileştirmek için adeta canımı yemiştim.  Lapta Huzurevi’ne alınan yarı sanayi tip iki çamaşır makinası, renkli televizyon, 38 yataklı koğuş ve çamaşırhane benim zamanımda kurulmuştu, naçizane bir ifade ile.  Yani söylemek istediğim şudur:
            Bu gibi yerlerde çalışan kişilerde vicdan, sevgi ve şefkat olmalıdır.  O zaman da orada çalışan insanlar Sağlık Bakanlığına bağlı personeldi.  Tahammülle çalışan bu insanlar asla yaşlılara şiddet uygulamamışlardı.
            Gerçekçi olmak gerekirse bu çalışanların çalışma ortamlarını da iyileştirmek lazım.  Bizim dönemimizde çamaşırları avlunun ortasına yığarlar, bir hafta sonra Dr. Burhan Nalbantoğlu hastanesinin aracı kirlileri alır, temizleri bırakırdı.  Dışkı bulaşığı çarşafar ve giyecekler leş gib ortalığı sarardı.  Sanayi tipi iki tane çamaşır makinası bu sorunu ortadan kaldırmıştı. 
            O bir ayıptı.  Çünkkü bazı diplomatlar ve yabancılar sık sık huzurevini ziyaret ediyordu.
            Yaşlı insanlar, yataklarını kirletirler, yataklarına işerler, yemek yerken üstlerine başlarına dökerler.  Bunlara tahammül etmek hakikaten zordur.  Ama bu sizin mesleğinizse,  bu görevi seve seve yapmak durumundasınız.
            Şu darp meselesi hem Çalışma Bakanlığını, hem de Sağlık Bakanlığını ilgilendiren bir durumdur.  Bu mesele ortaya çıkınca şiddet uygulayan çalışanı polis tutuklamış.  İyi de etmiş.  Herhalde hakkında dava okumuşlardır.
            Çok gelişmiş ülkelerde yaşlı bakımevleri hem çok modern, hem de eğitimli elemanlardan müteşekkildir.
            Bu alanda görev yaptığım sürede İstanbul’daki bakımevleri hakkında bilgi edinmiştim.
Bazı yaşlılar bakımevlerine girmek istemezler.  Evlatları yaşlı atasına bakacak durumda değilse, çok zor çartlarda cüzi maaşla çalışırsa, sıhhati iyi değilse ne yapsın o evlatlar.  Yani işin içine psitolojik tedavi de giriyor.  Bu yaşlı evlerine girecek yaşlıları psikolojik olarak hazırlamazsanız, çok erken zamanda bunalıma girerler ve erken ölürler.
            İstanbul’de beş yıldızlı otel seviyesinde yaşlı bakım evleri vardır.  Bazı olgun ve kültürlü emekliler, sırf çocuklarına ağırlık olmamaları için, maaşlarını devlete devrederek karı-koca o huzurevlerine girerler.  Nice yaşlı albaylar ve eşleri vardı o huzurevinde girmişlerdir.  Kendileri gibi olan ailelerle hergün kağıt ve tavla oynarlar güzel zaman geçirmek için.  Lakin bizler daha o seviyeye gelemedik.
            Velhasık Huzurevlerinde çalışmak hem vicdan, hem sevgi, hem de yürek ister.  Bunlar olmazsa, o yaşı bakımevinde çalışamazsınız.
            Bu durumu devletin iyice araştırıp önlem alacağını umarım.  İnşallah demekten başka çaremiz yok.
            Bir de meşbuliyet terapisi çok önemlidir.  O yaşlı insanları sevdikleri şeylerle meşgul edemezsek, kendilerini içe kapatırlar ve üzüntüden ölürler.
            Yani istenen düzeyde bir huzurevi...