“Bir insanın zekası bilgisine göre değil, bilgi edinme yeteneğine göre ölçülür.”                                                         

   Bernard Show

         Kıbrıs Türkleri için çok önemli gelişmelerin ve çözüm dedikleri sürecin başladığı şu günlerde rahmetli babamın bizlere anlattığı anılarından bir tanesini siz değerli okurlara aktarıp bu anı üzerine bugünler için değerlendirmeler yapmaya çalışacağım.

Babam Mustafa Kazım Ekenleroğlu, Mağusa kazasının Singrasi,, bu günkü ismiyle Sınırüstü köyünde doğmuş. O zamanlar Singrasi, Trikomo (Yeni İskele)nin bir mahallesi gibi olan küçük bir köy. Dedem Lefkonuklu bir çiftçi ailesinin oğlu, arpa, buğday ve pamuk üreticiliği yapan bir çiftçi. Babam ilk okulu 3 senelik olan köy ilk okulunda bitirdikten sonra Rüştiye tahsili için Konetra (Gönendere)ye gidiyor. 1. sınıfı okuduktan sonra ilkokullar 5 seneye çıkıyor. Tekrar ilkokul için köyüne dönüyor. Köyde 1 sene daha okuyup Rüştiye tahsiline devam ediyor ve Rüştiyeyi bitirip 1930 yılında Lefkoşada orta okulun7. sınıfını okumaya başlıyor. Türk Lisesinde okuyor. Adı sonra İslam Lisesi olarak değiştiriliyor. Liseyi 1938 yılında bitiriyor. Babamın anlattığına göre 1938 yılında çok mutlu bir olay gerçekleşiyor. Hamidiye Zırhlısı Kıbrısı ziyarete geliyor. Halk, Mağusa Limanına demirlemiş olan Hamidiye Zırhlısına koşuyor. Limanın yanı ana baba günü. Türklerden fazla Rumlar var. Mesela Lefkonuktaki Rumlar Türklere karşı çok fanatikti ama o gün aralarında ileri gelenlerinde olduğu birçok Rum şapkalarını sevinçten havaya fırlatıyor. Bu durum babamın hayretine sebep oluyor. Babamın her zaman bize söylediği bir şey vardı. Rumlar öyle insanlar ki Türklerin her şeyini yakından takip ederler. Tarihimizi bizden iyi bilirlerdi. Örnek olarak bir gün Millet Bahçesinde tarih dersi çalışırken bir Rum lise öğrencisi yanıma yaklaşır ve giydiğim okul ceketimin üzerindeki amblemden benim Türk Lisesi öğrencisi olduğumu anlayınca Tarih kitabındaki 2. Mehmetin (Fatih Sultan Mehmet) resmini görünce. “O Muhammedon Defteron (2. Mehmet) diye bağırdı. Biz daha Fatih Sultan Mehmeti yeni öğreniyorduk diye anlatırdı.

Lise bittikten sonra diplomayı almaya sıra gelmişti. Lisenin müdürü fanatik bir İngilizdi. Ona gittim. “Diplomayı ne yapacaksın” dedi. “Sana çok iyi bir masa başı iş buldum. Yani bana diplomayı vermek istemiyordu. Ben de babama söz verdim. Diplomayı sana getireceğim dedim ve zorla da olsa diplomamı aldım ve acele Türkiyeye gidip yüksek tahsil yapmak istiyordum. Lisenin müdürü olan Mr. Wood, Türk milliyetçiliğini öldürmek için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Mesela Türk Lisesinin adını İslam Lisesine çevirmişti. Biz Türkler ikinci-üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görüyorduk. Tayinen yapılması gereken yerlere, Müftülüğe, Maarif Encümenliğine Rumlar kendi iradeleriyle geliyorlardı. Ama bizimkiler tayinen yapılıyordu. Cemaatimizin istemediği kişiler tayinle sorumlu görevlere getiriliyordu. Yani İngiliz idaresi kaba ve ayırımcı bir politika uyguluyordu. Okulun sonu yaklaşırken  bazı arkadaşlarımız disiplin kuruluna verilmişti. Belki de tart edilecekti. Ben arkadaşlarım hakkında eteklerinde namaz kılınacak kadar temizdirler diye ifade verince kurtuldular. Kıbrıslı Türklerin Türkiyeye giderek yetişip geri gelmesinden korkuyorlardı. Onun için Türkiyeye biran önce gitmek istiyordum. Rahmetli babamın anlattığı bu anıyı hiçbir zaman aklımdan çıkarmadım. Yaşadığım her dönemde Kıbrısta olaylar olduğu zaman bu anı aklıma gelir ve kendi kendime söylenir dururum. “Rumlar öyle insanlar ki Türklerin herşeyini yakından takip ederler” “Kıbrıs Türkleri İkinci-Üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görmüşler” “Türklerin Türkiyeye gidip yetişerek dönmelerinden korkuyorlar.”

Bernard Showun “Bir insanın zekası, bilgisine göre değil, bilgi edinme yeteneğine göre ölçülür” sözünde olduğu gibi insanlar anılardan ve geçmiş tarihinden bilgi edinebilme yeteneğine sahipse zekidir.

Şimdiki dönemlerde olanlara bir bakalım. Kıbrıs Türkünün Eğitim sisteminde Rumca öğretiliyor mu? Komşu yaşadığın ve birlikte yaşamaya çalıştığın Rumlar ile nasıl anlaşabileceksin? Ortak dil ne olacak bununla ilgili politikalar geliştiriliyor mu?

Kıbrıs Türkünün mücadele yılları, tarihi, gençlere ders olarak öğretiliyor mu? Rumların tarihi ve yapıları hangi amaç etrafında birlik olup hareket ettikleri öğretiliyor mu? (Enosis) – Kıbrıs adasının tarihin hiçbir bölümünde Rumların hegemonyasında olmadığı tarih kitaplarında yer alıyor mu?

Bunları milliyetçi düşünce ile yazmıyorum. Şu anda yürütülen birleşme görüşmelerini engellemek istemiyorum ve karşıda değilim. Ancak düşünülmesi gereken konular olduğunu kabul ediyorum. KKTC  kurulalı 32 yıl oldu. 10 yıl kuruluş yılından önceye gidilirse toplam 40-45 yıl arasında Kuzey ve Güney Kıbrısta doğanlar bir birlerini tanımıyorlar. Kişilik yapılarını, düşüncelerini bilmiyorlar. Birlikte yaşamıyorlar çünkü. Ortak dilleri yok. Ortak dinleri yok. Yeme içmeden başka ortak hiçbir yönleri yok. Bunların alt zemini oluşmadan, eğitim olmadan nasıl olacak bu iş. Kuzey Kore Güney Kore, dil birliği var, din birliği var. Yine de birleşemiyorlar. Kıbrısta nasıl olacak bu iş. Yukarıda da babamın anlattıklarında olduğu gibi İngilizler adada Türklerin varlığından şikayetçi, Rumlarda öyle. Dolayısıyla Yunanistanda. Geriye kalan Türkiye. Onun için diyoruz ki Türkiyesiz olmaz. Kıbrıs Türkünün tek güvencesidir Türkiye. Şimdilerde AB Parlamentosu İlerleme Raporunda Kıbrıstan Türk askerinin çekilmesini, Maraş bölgesinin BMye devir edilmesini belirtiyor. Kıbrısta tam çözüm olmadan Maraş bölgesi 550 sayılı BM kararına göre tek yanlı olarak açılamaz hükmü varken bu raporu yazıyorlar. Allahtan Ermeni Soykırımını da raporunda belirtiyor da Türkiyede bu İlerleme Raporunu ilke olarak iade edeceğini söylüyor. İşte bu gelişen olaylar gündemde iken Sayın Akıncı ve Anastasiyadis, yeme içme, tiyatro etkinlikleri ile halka şirin gözükmek istiyorlar. Bu iyi niyetli davranışlar, büyük dünya ülkelerinin iştahlarını söndürmeye yetecek midir? Bize göre HAYIR. Kıbrıs Türkü ve Kıbrıs Rumu karşılıklı otursalar belki anlaşma zemini bulabilirler. Ama böyle bir sonuç beklemediğimi de ifade etmek istiyorum. Kıbrıs Türk Kültür Derneğinde Genel Başkan Yardımcılığı yaptığım dönemde Mersin Üniversitesinde 18-20 Ekim 2012 tarihlerinde yapılan 3. Uluslararası Kıbrıs Sempozyumunda konuşmacı olan Cumhurbaşkanı adaylarımızdan Sayın Kudret Özersayın verdiği röportajda belirtmiş olduğu “İki tarafın iradesine dayalı olduğu sürece yeni bir müzakere süreci ile yeni ve yaratıcı çözüm modellerini konuşabilmemiz gerekiyor. Bunun adının ne olduğu önemli değil. Ama iki tarafın uzlaşacağı her hangi bir çözüm BM tarafından da kabul görecektir. İki bölgeli, iki toplumlu federasyon cümlesine 44 yıl boyunca harcanan zaman ve enerji kısır döngüsünün dışına çıkmak gerekir. Ama bu tek yanlı değil. İki tarafın anlaşması ile olur”. Düşüncelerine katılmamak olası değil. Ama iki tarafı yalnız bırakırlar mı? Bu sorunun cevabı da bizce HAYIR.

Ayrıca ABnin Kıbrıs Türklerinin haklarını gasp ettiği ve bu yüzden uluslararası hukuka göre suç işlemiş olduğu ortadadır. AB bu suçunu ortadan kaldırmak için uluslararası kurumlarda Birleşik Kıbrısı yaratmak için uğraşıyorlar. Bu tuzaklara düşmeden Kıbrıs Türkü için en iyi, en faydalı, en kazançlı olanı gerçekleştirmek gerektiğine inanıyoruz.

Her şeyin Kıbrıs Türkünün mutluluğu, refahı ve sağlıklı insanca yaşamı için olmasını diliyorum.

 

Mutlu sağlıklı ve uyanık olalım...