Geçen Cumartesi sabah çok kötü bir haberle Lefkoşa çalkalandı. O kötü haber, dövizci bir kadının ağzı bantlanarak ve elleri bağlanarak öldürülmesine dairdi. Özellikle döviz bürosunun yeri, Mevlevi Takke Sokağı’nın başlangıç noktasıydı.

O sokak bana yabancı değil... O sokağın başındaki 2 numaralı evde doğdum ve tüm çocukluğum oralarda geçti. Çok büyÜk bir dayanışması vardı komşuların. Bazen annem misafirliğe giderdi o sokakta oturan hanımlara kahve içmeye. Bazen de onlar gelirlerdi. Hatırladığım kadarı ile bizim sokakta karşımızda Nihal teyze, biraz ötede Hayriye abla, onun da biraz ötesinde çıkmaz sokakta Tel ailesi otururdu. Daha da aşağılarda Ali Çavuşların evi vardı. Sonra Yeşilada Ana okulu vardı. Ve birkaç ev aşağıda, kuruyemişçi Ahmet Dayı’nın evi vardı. Sonra Ahmet dayı o evi Baf kökenli birisine sattı ve o da köşeden itibaren sıra dükkanlar yaptı.

Ne kadar bakirdi bizim sokak, size anlatamam.

İşte dövizcinin dükkanı, babasının kendisine hibe ettiği dükkandı.

Oraları şimdi kozmopolit bir semt oldu. Hangi türde insan ararsanız vardır oralarda. Namuslusu da, hırsızı da, katili da...

Ben şahsen bu cinayeti işleyenin mutlaka döviz bürosunu takibe alan o bölgenin insanlarından bir veya birkaçıdır diye düşünürken, Pazar gün verilen haberler kısmen de olsa, bize gerçeği verdi.

Bir cinayet kurban giden dövizci Ayça Alav’ı, Kamerun’lu zenciler öldürmüş. Yani zenciler. Paolis bir kısım şüpheliyi tutukladı ve adalet önüne çıkardı. Katillerin bir kısmı da Rum tarafına kaçmış. Kaçan katillerin Türk tarafına verilmesi için Cumhurbaşkanı Ersin Tatar bir kısım girişimler başlattı Rum idaresi nezdinde.

Bu cinayet bana Dr. Küçük’ün sözünü hatırlattı. Harekat sonrasında değişen ülkemize ve insan yüzlerine dair bir yazı yazmıştı Dr. Küçük.

Dr. Küçük o yazısında şöyle diyordu:

“Eskiden kapılarımız ve pencerelerimiz açık yatardık. Kapılarımıza kilit vurmazdık. Hatta arabalarımızı bile kilitlemezdik. Ama şimdi memlekette

hırsızlıklar, ırza geçmeler, cinayetler ve her türlü adilik başgösterdi. Artık buraları eskisi gibi bakir değildir.”

Dr. Küçük ne kadar doğru söylemiş. Gerçek o değil mi?

Bütün yazdıkları doğru.

Bu katledilen dövizci ilk değildir. Daha önce de bazı dövizcileri katletmişlerdi. Ne vicdan.

Herhalde bundan sonra dövizciler seçecekleri elemanları ve koruma önlemlerini alacaklardır.

Paranın yüzü sıcaktır. Kim paranın sıcak yüzüne kanarsa hata yapıyor ve hayatını karartıyor.

Para her yerde paradır. Günlük hayatında para ile içli dışlı olanla çok dikkat etmek lazım.

Bu olayda ne yalan söyleyim, yine zenciler geldi aklıma.

Ülkemize talebe olarak gelen ve uyuşturucudan tutun da cinayete kadar her türlü pisliğe karışan hep zencşlerdir. Günlük hayatta görüyoruz.

Hemen hemen bütün zencilerin altlarında son model araba var. Oturdukları daireler de hep yeni bitmiş lüks dairelerdir.

İnsanın sorası gelir.

“Bu değirmenin suyu nereden gelir.”

Her gün gazetelerde uyuşturucudan tutuklanan zencilerin resimleri ve haberleri var.

Kıbrıs’ı kaderi mi?

Kıbrıs, asırlarca korsan yatağı olmuş. Pek vurgunlar yapılmış. Şimdi çağdaş bir dünyada yaşıyoruz ama cinayetler ve hırsızlıklar da arttı.

Her zaman olduğu gibi, polisimize çok görevler düşüyor. Katilleri de, uyuşturucu tacirlerini de, ırza geçenleri de yakalamak onların işi. Gerçekte polisimiz fedakarane çalışıyor, bu cinayette olduğu gibi. Polis nasıl da yakalamış

zanlıları ve adaletin önüne koymuş. Yarın Rum idaresi diğer suçluları da bize iade edince, o zaman devran başlar.

Dr. Küçük’ün dediği gibi, n’oldu bu adaya?