Et yemeği kendi suyunda hafif ateşte piştiğinde tadı başka olur.
Et yemeğini dünyada genel kabul görmüş bu tarife göre değil de harlı ateşte pişirmeye kalkarsanız ve pişmeye yüz tuttuğunda aman ne olur olmaz dibi tutmasın diye dışarıdan bolca çeşme suyu eklerseniz o yemeğin tadı kaçar.
Mutfakta bu yola başvuranlar cesur eli çabuk gibi gözükseler de en basit ifadeyle ya tecrübesiz ya da özgüvensizdirler.
Patron korkusuyla yemek hızlı bir şekilde ve dibi tutmadan sofraya gelsin de ne olursa olsun derdinde olanların yemek yapma şekildir bu.
Çeşme suyunun eklenmesiyle yemeğin dibi tutmasa da yemek sofraya gelip yenirken ve yendikten sonra ağızda bırakacağı tat sonrasında olabilecekler mutfaktakinin umurunda olmaz.
Diğer bir bakış açısıyla ‘’ben yaptım oldu’’ kafasındakilerin iş tutma şeklidir bu.
Görüldüğü yerde dur yapma denilmelidir çünkü et pahalı ve eskilerin deyimiyle alışkanlık da kudurmuşluktan beterdir.
Kıbrıs Türkünün içinden geçtiği seçim süreci biraz buna benziyor.
Allah aşkına müdahaleye gerek var mı?
Sınırları bekleyen sen.
Bütçenin %50 sini veren sen.
Nüfusun %35 aynı zamanda senin ülkenin vatandaşı.
Üniversitelere gelen öğrencinin %70 senden geliyor.
İşçinin %80 senden.
Turizmin %80 senden geliyor.
Yegâne çıkış kapımız çok büyük ölçüde senin üzerinden.
Yalnızca görüşme sürecindeki performansına ve Türkiye karşıtı söylemine bakıp bu toplum Akıncı’nın notunu verip teşekkür edip emekliliğe gönderecekti.
Akıncı’nın ille de çözüm değil de ille de federal çözüm savının boş bir hayal olduğunu bizzat kendisi tescilledi.
Siyasette kendi görüşünün tersini kendinin ispatlaması diye bir usul, bir mevhum varsa bunu başardı! Akıncı.
Kendi görüşünün hayal olduğunu bizzat kendisi ispatladı.
Bu noktadaki ısrarı ile son 3 yıldır kendi konumunu otel lobisinde ‘’saksı’’ konumuna getirdiğini de toplum gördü.
Vadettiği bir şey yok.
Bu da kabak gibi ortada duruyor.
Bunun tekrar seçilmesi için yetmeyeceğini erkenden görüp bir de üstüne hiç vazife olmayan Suriye ve Hatay konuları ile medya üzerinden Türkiye’ye laf sokuşturması ile toplumun üstüne bir güzel de yük oldu.
Seçim günü yaklaştıkça merkezdeki seçmen aklı selime gelip tüm bunları toplayıp elbette dikkate alacaktı.
Seçim sürecinde yalnızca bunların işlenmesi Akıncı’nın demokratik bir şekilde seçimi kaybetmesine büyük ölçüde yeterli olacaktı.
İlk turda değilse de ikinci turda bu toplum kendi iradesi ile onu gönderecekti.
Ama şu seçimi ağalık değil de ağabeylik yapmasını beklediklerimiz tabiri caizse et yemeğine dışarıdan ölçüsüzce eklenen çeşme suyuyla neye dönüştürdüğünü hep birlikte gördük.
Kendi suyunda pişmesi gereken et yemeği bulamaç oldu.
Ne tadı ne tuzu olan bir aş çıktı ortaya.
İşin rengi değişti.
Size daha yakın gelecek bir benzetmeyle komşu yan komşusunun aile fertlerinin de memnun olmadığı aile bireyinin bir tanesinin söylemlerini kalkıp kendisi terbiye etmeye kalkarsa olan oldu.
Tarzan zordaydı.
Elbirliği ile ona ip atıldı.
Şimdi uzağa gitmeden bizi bekleyen ilk gündem maddesini not edelim.
Akıncı kazanırsa Beştepe’ye davet edilecek mi?
Cevap verelim tabii ki hayır.
Bu müdahalenin esas sebebi de belki de yüz yüze artık muhatap olmak istenmemesidir. Siyasette farklılıktır ama daha da ağır basan tarafı en basit ifadeyle kişilik uyuşmazlığıdır.
Siyasette yeri var mıdır?
Maalesef vardır ama çoğu ülkede benzeri durumlarda siyaset yine de devletin üstüne konulmaz.
Bu durum Türkiye’nin zaten allak bullak olmuş iç siyasi gündemine bölgedeki diğer ülkelerden sonra ‘’Kıbrıs Türkleri ile de kavga etti’’ diye gelme ihtimali var mı?
Cevap verelim tabii ki evet.
Kıbrıs Türkü olarak ihtiyacımız olan bu mu?
Tüm bunların yaşanmış ve yaşanabilecek olmasındaki fark nerede biliyor musunuz?
Seçim senaryosunu yazan Akıncı ODTÜ’lü…
Müdahale edenlerin ve onların yerli muhataplarının takip ettiği zihniyet İmam Hatipli olunca…
E o kadar fark olacak tabii.
En acısı da Cambridge mezunun kendi demokrasi ve hoşgörü anlayışına zıt olmasına rağmen İmam Hatiplilerin aklına uymak zorunda kalmasıydı.
Başka tercihlerimiz önümüzde yoktu diyemeyiz.
Demokrasinin maliyetini ödemeye hazır olmalıyız.
Kendi adıma bundan dolayı elbette küsmek yok ama bir miktar susmak var.