Yok artık…
Gerçekten bu kadarı da çok fazla…
AKP Hükümeti, kendinden öncekileri gerilerde bırakarak, “paket” siyasetini “kimlik kodlarımızla” oynama boyutlarına taşıdı…
Bunu yaparken, siyaset kurumumuz içinde “boyun eğen” iki tane parti bulabilmesi, bu iki partinin başkanlarının bu konudaki “iştahları” gerçekten çok inciticidir…
İster sağda, ister solda, ister ortada olsun; hiçbir siyasal parti, Kıbrıslı Türklerin bu kadar örselenmesini, bu kadar hırpalanmasını kabul edemez, etmemelidir…
Geldiğimiz noktaya bakın…
“Dörtlü Hükümet” döneminde, yürürlükteki “protokol”ün daha süresi dolmadan, TC’den “para” akışı kesildi…
“Protokol neden imzalanmıyor?” diye ortalığı velveleye veren UBP; “TC’ye güven veremedik” diyen HP ile ortak olunca, Ankara’nın bütün para musluklarının ve kapılarının önlerinde açılacağını sandılar…
Onlar; “gaza gelip” Maraş’ı açmak ve Doğu Akdeniz’de “korku salmak” ile hamaset çığlıkları atarken, Ankara “protokol”dan vazgeçti…
“Önce; 5 ay içinde yıllardır salladığınız reformları yapın, karşıma öyle gelin” dedi…
Ersin Tatar’ın önüne, 20 Temmuz günü “İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması”nı koydular…
Tatar, AKP’ye iki tane “taahhüt” veren imzayı attı ve “okkanın altına” girdi…
Birincisi; “2019 Eylem Planı”nda belirlenen hedefleri ve reform eylemlerini
zamanında ve eksiksiz olarak gerçekleştirecek…
İkincisi; en geç 2019 yılı Ekim ayının sonuna kadar 2020-2022 dönemini kapsayan
Ekonomik Program teklifini hazırlayacak…
Tatar’ın “ev ödevleri” Eylem Planı içinde listelendi ve takvimlendi…
Beş ay içinde; onlarca yasa geçirecek, 30 yıldır yapılmayan sözümona “reform”ları hayata geçirecek ve “gıdım gıdım” da paraları alacak…
Başaracak mı? Mümkün değil…
Aslında AKP Hükümeti’nin UBP ile HP’ye yaptırmaya çalıştığı “acı reçete” otuz yılı aşkın süreden beri TC hükümetlerinin hep gündemindeydi…
1980’li yılların ortalarında, Turgut Özal “ekonomik model”in ayarları ile oynarken, gene her talebinin “hık” deyicisi bir UBP bulmuştu yanında…
Özellikle Derviş Eroğlu; bu “paket”lere imzasını atıyor ama iş “uygulamaya” gelince, işine geleni yürürlüğe koyuyor, gelmeyeni es geçiyordu…
Son yıllarda, bu paketlere ilave olarak “eylem planları” da ortaya çıktı.
TC tarafı bu kez taleplerine “reform” adını taktı ve “Yap reformu, kap parayı” siyasetini uygulamaya başladı…
Tabii bizimkiler bunu da yapamadı… Yapmayınca paralar geri gitti, ya da ertesi yıla aktarıldı. Bu kez “Para orada duruyor, alamıyoruz” diye hayıflananlar oldu.
Peki; Türkiye’nin başlangıçta “kendinize çeki düzen verin” kıvamındaki “uyarı”ları, nasıl oldu da yıllar içinde “talebe” dönüştü ve arkasından “para” ile “bağlantılı” hale getirildi?
İşte her Kıbrıslı Türk politikacının, kendi kendisine sorması gereken soru budur.
Bugün Kıbrıs Türk siyasetine, AKP hükümeti tarafından “dayatılan” birçok talep; bizim çoktan yapmamız gereken, aslında Türkiye’yi de hiç ama hiç ilgilendirmemesi gereken hususlardır.
Öğrenci-öğretmen sayılarının oranı, anaokullarında tam gün eğitim, özel eğitim için tüzük çıkarılması, fazla mesai sorunu, araç muayene istasyonlarının kamu-özel ortaklığı ile kurulması, genel sağlık sigortası, kamu harcamalarının disiplin altına alınması, belediyelerin sayısı; tüm bunları yapmak için TC’nin beş aylık “Eylem Planı” hazırlaması mı gerekirdi?
Biz bunları yapmadık… Çuvalladık… Şimdi de bu “masum” istekler birer “talimat”a dönüştü…
Tabii; AKP Hükümeti’nin talep ettikleri, yalnızca bu “masum” görünüşlü isteklerle sınırlı değil…
Bu “Eylem Planı” çok tehlikeler içeriyor ve asıl “niyet” iki noktada toplanmaktadır…
Birincisi; KKTC’nin tüm kurumlarını “kamu-özel ortaklığı” modeline dönüştürmek…
İkincisi ise, Koop. Merkez Bankası’nı yok etmek…
AKP; “Reform ödeneği” adı altında KKTC’ye vereceği 75 milyon TL’nin, 50 milyonunu bu bankanın dönüştürülmesine ayırdı…
“Kooperatifi yok et; al sana 50 milyon TL.” diyor…
AKP’nin Kıbrıs’ta kooperatifçiliği yok etmeye çalışması “korkunç” bir eylem planıdır…
Yerli siyasetçi; bu bankayı gerçek sahibi olan 200’e yakın kooperatife devretmedi, kayyumlarla yönetti ve şimdi geldiğimiz noktaya bakın…
Tabii; 20 Temmuz’da imzalanan anlaşma ve eylem planı ile AKP’nin dayattığı “ekonomik dönüşüm”den daha tehlikeli bir başka “dönüşüm” eylemi ve girişimi var…
Hala Sultan Koleji içinde “İlahiyat Anadolu Lisesi” açılması…
Bu konu; bir “önşart” gibi 20 Temmuz’daki “imza”nın öncesinde, Eğitim Bakanı ile “İşbirliği Mutabakat Zaptı” imzalayarak halledildi…
İşte asıl “kimlik kodlarımızla” oynama girişimi bu…
İşte asıl tehlike burada…
Anayasamıza ve Eğitim Temel Yasası’na aykırı olduğu biline biline; KİSAV (Kıbrıs İlim Ahlak ve Sosyal Yardımlaşama Vakfı) koordinatörlüğünde burada “İslami faaliyet kampüsü” kurulacak…
Bu konu da, 2014’ten beri AKP’nin talebiydi. Hatta 2014’te yine bir protokol yapılmış, okulun güvenliği bile TC’ye devredilmişti. Zamanın Eğitim Bakanı Mustafa Arabacıoğlu, bu protokolü uygulamayı kabul etmemiş ve ciddi bir kriz yaşanmıştı. Arkasından da Arabacıoğlu istifa etmişti.
Keşke; AKP’nin bu korkunç “operasyonu” karşısında siyasal partilerimizin tümü; ortak bir “mutabakat zaptı” imzalayarak toplumun kimlik kodlarına yönelik saldırıya birlikte karşı durabilseler…
Çünkü bu “kimlik istilası” toplumun tüm dokusuna yöneliktir…