“Aile bağı” son zamanlarda Sarayönü siyasetinin merkezine oturdu…
Serdar Denktaş’ın devlet arazilerini “aile bağı” olan kişilere kiraya vermesini “içlerine sindiremeyen”ler, hükümeti bırakıp kaçarken, meğer onlar da “aile bağı”na dolandılar…
“Temiz siyaset” diyerek, devleti “toparlamaya” gelenler, meğer akrabalarını etraflarına toparlamaya başlamışlar…
Tabii, kötü niyetli bir gazetemiz; tutmuş, bunu “haber” yapmış…
Üstelik “Bu istihdam etik değil” diyen bir sendikacı da yangının üzerine benzini dökmüş…
Skandalda adı geçen ilgili bakan da bunun üzerine “aile bağı bilinmeden yapılan bir görevlendirmedir” demesin mi?
Meğer; bakandan habersiz, kayın biraderini alıp işe koymuşlar…
Hem de kendi bakanlığında…
Bu kadar “temiz” duygularla hükümet kurup hükümet bozan bir partiye bu yapılır mı?
Sayın Bakan hemencecik duruma el koymuş. “İlk mesai gününde durduracağım” demiş…
Üstüne üstlük; işe alınan kişinin “tamamen geçici ve işçi statüsünde” olduğunu savunarak bir “pot” daha kırmış…
Adamın kendini de, işini de neredeyse küçümsemiş…
Tabii; eski klasik dinozor politikacıların eski alışkanlıkları vardı ya… Hemencecik kendilerini
“siyasi malzeme yapmaya çalışıyorlar” diye savunuyorlardı…
Bu genç bakanımız da eskilerden hiç farksız bu “yöntem”e sarıldı.
Yazan gazeteyi de açıklama yapan sendikacıyı da “Aslında kamuoyunun da bildiği başka neden ve gelişmelerden ötürü siyasi malzeme yapmaya çalışmakla” suçladı…
Bir yığın anlamsız ve gereksiz ifadenin arasında bu “icraat”ın ortaya çıkarılmasının “perde arkasını” da açıklamaktan geri kalmadı…
Dedi ki; “Başka neden ve gelişmeler vardır ve üstelik kamuoyu bunları da biliyor”
Tabii ki ben bilenler arasında değilim… Cenk Mutluyakalı’nın bu “akraba kıyağı”na gazetesinde yer verirken bir “siyasi strateji” uyguladığına da inanmıyorum…
Üstelik Cenk’in “gücüne giden” bu bakan açıklamasındaki ifadeleri hak etmediğini de düşünüyorum…
Tabii Cenk’in “Bakan Tolga Atakan, saygı duyduğum isimlerden biridir; duruşu, heyecanı, vizyonuyla...” demesini de çok gereksiz buldum…
Asıl Sayın Bakan bunları hak etmedi… Saygı işine karışmam… Ama “duruşu” nerede? Hangi “vizyon”dan söz ediyor sevgili Cenk? Hele “heyecanı”na vurgu yapması çok garip… Bu hükümetin de, geçmiş hükümetin de en heyecansız bakanıdır “Bulaştırma Bakanı”…
Girne yolunda, yakındaki bir sitede kalan yüzlerce yabancı öğrenci ana yola çıkıyordu. Oraya bir “proje” ile müdahale etmek yerine, telleri çekti…
Haspolat’ta da aynısını yaptı… “Yasak” dedi, telleri orada da çekti…
Peki yayalar ne yapsın?
“Uçsunlar” demeye getirdi… Bu mu vizyon ve heyecan?
Üst geçiş yapacağız dedi, tarih verdi… Yaptı mı?
İnternet dörtte bir fiyatına kadar ucuzlayacak dedi… Yaptı mı?
Yani; kişilere hak etmedikleri “paye”lerin verilmesini hiç doğru bulmuyorum…
Biz genç “devletlilerden” iş yapmalarını istiyoruz… Proje istiyoruz… Aldıkları maaşın karşılığını vermelerini talep ediyoruz…
Bilmiyorum farkında mısınız? Bu Halkın Partisi’nin bakanları, ortaya bir “yanlış”ları çıktığında, anında yanıt veriyorlar ve bir çuval inciri berbat ediyorlar…
Her verdikleri yanıtla biraz daha batıyorlar…
“Özürü kabahatinden büyük” mazaretler ileri sürüyorlar…
Toplum da gülüyor tabii…
Bu partinin başkanı da, hükümetten gittikten sonra “Türkiye’ye güven vermedik” dememiş miydi?
Kendisinin hükümette “bostanı beklemek” için yer almadığını, bu güveni vermeyenlerle ortak sorumluluk içinde olduğunun farkında değildi anlaşılan…
Yine Halkın Partisi’nin İçişleri Bakanı’nın, kendisine yönelik suçlamalara verdiği yanıtları tek tek inceleyiniz. Örneğin Cumhurbaşkanı Akıncı’ya, Lefkoşa Belediye Başkanı Harmancı’ya cevap yetiştireyim derken “özürü kabahatinden büyük” yaratıcılıklar sergilediğini göreceksiniz…
Ama bunların içinde pek tabii ki, son olayın kahramanı olan ve yeni hükümette, geçmiştekinde de “aynı işi” yapan bir sayın bakanın özel bir konumu var…
Bulaştırmadan sorumlu…
Memleketin yollarına bakın, kavşaklara, trafik tabelalarına bakın; dokunduğu ve çözdüğü bir adet “sorun” bulmanız mümkün değil…
Gönyeli çemberinde, fuar alanından gelerek, hastaneye dönecek olanların kullandığı “kaçış yolu” üzerinde yağmurlardan dolayı küçük bir göçük oluşmuştu. Oraya birkaç demir parçası, plastik boru koymuşlar, “ispaho” ile bağlamışlar ve öylece bırakmışlar…
“Aile bağı”na bağlı bir sayın bakanın “umurunda” olmayan bu durum; memleketin en yoğun trafiğinin yaşandığı bu yerde, aylardan beridir, bir çirkinlik ve pislik abidesi olarak duruyor…
Normalde Çevre Dairesi’nin “Ben bu çirkinliğe razı olamam” demesi ve ceza yazması gerekiyor…
Normalde Çalışma Dairesi’nin “Güvenli değil, kazaya neden olabilir” diyerek bu rezilliğe ceza yazması gerekiyor…
Ama ne yazık ki, “devlet-i aliye”den hiç kimse bu “ucube”liği farketmiyor…
Gönyeli Belediyesi ise, belli ki bundan rahatsız olmuş, oraya bir uyarıcı levha koyarak kaçış yolunu kapatmış. Birkaç saat sonra da kendi levhasını yolun kenarına çekerek “Bana ne be” modunda
bırakmış…
Şimdi, yaşadığımız toprakları böylesine hoyratça ve özensizce çirkinleştirenler, bulaştıranlar, “aile bağı” meseleleri ile gündeme geliyorlar…
Mustahakımız değil mi?