“İçinde bulunduğumuz durumu aksettiren bir yazı yazmış ve toprak konusunda olduğu kadar Rum’larla iç içe yaşama konusunda da dikkatli olmamız gerektiğini savunmuştum. Rum basını beklenen tepkiyi gösterdi ve beni yeniden ‘şöven’ ilan etti. Biz buna alışığız ve Rum’dan alkış toplamak için gerçekleri inkar edecek değiliz. Rum’un alkışına ve insafına muhtaç olmayacak bir düzen istiyoruz”. 1980

                                                                                            Dr. Fazıl KÜÇÜK

         Dünyamızın iklim değişiklikleri nedeniyle olağanüstü dönemden geçtiğimizi kaydetmek olasıdır.  Nerede ise her ülkede yaşanan sıcaklık artışları Avrupa ülkelerini de etkisi altına aldığı için Kuzey Kutbundaki buzulların erimesine neden oluyor. Avrupa’daki sıcakların belinin kırılmasına sayılı günlerin kaldığı noktada bizlerde ülkemizdeki orman yangınları ile boğuşuyoruz. İklimler konusunda dengelerin değişmesi nedeniyle bilim insanları önlem alınması için çabalarına devam ederlerken, çabaları siyasilerin duvarına çarparak engelleniyor. Bu nedenle olumsuz hava koşullarını uzun süre daha yaşayacağız gibi görünüyor.

Siyasi havanın da yaşananlardan etkileniyor olması yeni müzakere süreçlerinin geleceğini de belirsizliğe itiyor. Geçtiğimiz günlerde bir araya gelen toplum liderleri üç saatlik görüşmelerinden sonra can alıcı konularda dahi anlaşamadıklarını açıkladılar. Bu davranışları ile gerçeklerin bilinmesinin önünü de tıkamış olduklarını belirtmek istiyoruz. Kıbrıs Cumhuriyeti 1960 yılında kurulurken hiçbir tartışmaya fırsat verilmeden “Ben yaptım oldu” yaklaşımının sergilendiğini anımsatmak istiyoruz.

Aynı filmi yeniden başa saracak olur isek sergilenecek tutumun hiç de iç açıcı olmayacağının da bilinmesi gerekiyor. Ada’da yaşamakta olan halkların birbirini tanımadıkları ise bir başka gerçektir. Bu durumdaki halklara “gelin birlikte oturun” demek kadar abes bir husus olamaz. Müzakereleri sürdürmekte kararlılık gösterenlerin bilinen bu gerçeği dikkate almaları gerekiyor.

Bir süre önce Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bölgedeki hidrokarbon kaynaklarının yönetimi konusunda ortak komite kurularak değerlendirilmesi önerisi Rum Ulusal Konseyi’nin duvarına çarparak dağılmıştır. Son yapılan görüşmede de konu yine gündeme taşınmıştır. En azından açıklamalar bu yöndedir. Öneri bu kez de Anastasiyadis’in duvarına çarparak benzer sonucu yaşamıştır.

İki lider izlenecek yöntem konusunda uzlaşamadıkları noktada garantör ülkelerin de katılımı ile 5’li konferans düzenlenmesinin uzak olasılık olduğu kendiliğinden ortalıklara çıkıyor. Yarım asrı aşan süredir uzlaşmanın sağlanamamasın temelinde yatan olgunun karşı tarafın uzlaşmamaya yönelik düşünce yapısı yatmaktadır. Aksini düşünenler var ise bir adım öne çıkabilir. Karşı tarafın bu yaklaşımlarını değerlendirirken ellerindeki odunları satmadan parasını peşin olarak Türk’lerden almak düşüncesi yatmaktadır.

Bu nedenle garantiler konusunu bile AB ile ilişkilerine bağlıyorlar. AB ülkelerinde böyle bir sistemin olmaması son derece doğaldır. Çünkü birlik ülkeleri içinde başkalarının toprağına el koyma düşüncesinin yanı sıra Megali İdea diye bir hedefleri yoktur. Çağ dışı olması gereken bu düşünce yapısının 21. yüzyılda da savunuluyor olmasıdır. Böyle düşünce yapısı içinde olanlarla hangi uzlaşının yanı sıra güven yaratıcı önlemler dizisini konuşacağız?   

Karşı tarafın Enerji Bakanı Bay Yorgos Lakkotripis ‘East Med’ projesi ile ilgili olarak son kararı vermekten uzak olduklarını söylüyor. Daha önce 4’lü çete diye tanımlanan (Rum Yönetimi – Yunanistan – İsrail – İtalya) ülkeler hidrokarbon konusunda uzaklaştıklarını açıklamışlardı. Anlaşmazlıklarının temelinde yatan olgunun paylaşımdan kaynaklanıyor olması son derece doğaldır. Görünen o ki 4 cambazla ancak bu kadarı yapılabilirmiş.

Garantiler konusunu sürekli olarak kaşıyarak güven bunalımı yaratanlara güvenimizin olmadığının bilinmesi gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…

Ülkemize saldırıların yaşanmaması dileklerimizle 30 Ağustos Zafer Bayramını kutluyoruz.