7 Ocak seçiminin ilk kez farklı bir “format”la yapılacak olması; sürprizler yaratabilir…

“Herkesin, herkese oy verebileceği” bir “çarşaf” yapı oluşturuldu ve böylesi bir “yapı”nın risklerini önceden kestirmek oldukça güç…

Elbette deneyerek göreceğiz…

Olmazsa, bir “erken seçim” daha yaparız…

Nasılsa bol seçim yapmaya fena halde alıştık…

İnsanımız; “seçimin nimetleri”nin farkında ve her seçimin bir “fırsat penceresi” olduğunun bilincinde…

Meclisimiz de maşşallah, “üleşme” kültürümüzü iyice besliyor…

Bir yandan Hükümet dağıtıyor, bir yandan Meclis…

Serdar Denktaş, bu “acı” tabloyu harika biçimde tarihe kazıdı:

Dedi ki: Maliye Bakanı olarak “Hayır”, DP olarak “Evet…”

Ne demek bu?

Yaptığımız; mali politikalar bakımından yanlış… Maliye bu yükü kaldıramaz…  Ancak; partim seçime gidiyor. Meclis’in tümü “dağıtalım” diyorsa, ben bundan kaçamam…

Demek istediği kısaca bu… “Sistem”in tam bir deşifresi…

Partiler ve siyasetçiler bile bile salt seçim için yanlış yapmayı içine sindirebiliyor…

Şimdi; siyasal partilere “güven”in yerlerde süründüğü, siyasetçinin “itibar”ının tükendiği bir ortamda acaba seçmen ne yapacak? 

Seçmen “eğilimi” acaba hangi yönde gelişecek?

Bir: “Karma”dan kurtulalım derken, “karma” oylar, her zamankinden daha fazla çıkabilir…

Seçmen, politik partilerden ve siyasetçiden bu kadar soğumuşken, ayrıca yaşadığı ilçenin dışındakileri de seçebilme olanağına kavuşmuşken, “karma”ya yönelebilir mi?

Öyle anlaşılıyor ki “çarşaf liste” karma oyun cazibesini artırdı…

Seçmen, eskiden yalnızca kendi ilçesinde “karma” yaparken, artık önündeki 400 aday içinden kendi “parti”sini oluşturabilir…

Bu “eğilim”i partilere yönelik “soğukluk” da artırabilir, partilerin “kokteyl” tarzı aday listelerinin yarattığı tepki de besleyebilir…

Hepsinden önemlisi; kendisini partisine bunca zaman “bağımlı” hissedenler de; bu aday bolluğundan, akrabalık ilişkilerinden dolayı “mühür”den uzaklaşabilir…

İkincisi: Karmaya yönelmenin tam tersi bir durum da olabilir… “Mühür”lerde bir yoğunlaşma görmek de mümkün…

Kocaman bir “çarşaf”ın içinden 24 ile 50 arası “aday” tiklemek seçmene zor gelebilir ve “mühür”ü bir partiye basarak “kısa yoldan” işi bitirebilir…

Buna bir anlamda “kolaycılık” da denilebilir ama; eline kalem almak istemeyen seçmenin, karma ve tercih işini “fazla karışık” bulması da -ki öyledir-  mühürlere yönelimi artırabilir…

Bu seçimde; parti üyelerinin “liste”lerde geçmişe göre daha “belirleyici” bir rol üstlenmeleri, bu süreçte YSK’nın “gözetleme” görevinin olması bana göre “olumlu” öğeler…

Birkaç haftadır siyaset bu işlerle uğraştı… Listeler oluştuktan sonra ise asıl “savaş” başlayacak…

Bu ülkede “seçim”lerin rolünü abartmak, herşeyi değiştirebileceğimizi sanmak, hiç de realist yaklaşımlar değil…

Siyasal partiler, günlük yaşam kalitemizi artırabilir, çevremizi ve ekonomiyi düzenleyebilir…

Ancak; burasını “normal” bir ülke zannedip, “İktidar olacağız” dediler mi, ben buna inanamam…

“2020’ye kadar vatandaşlıkları durduracağız” diyen parti yetkilisi de, “”Maraş’ı açacağız” diyen parti yetkilisi de işkembeden atıyor…

Seçime katılmaya karar veren her parti “yapabilecekleri” ve “yapamayacakları” konusunda seçmenle dalga geçmeyi bırakmalı…

Bazı konularda “yetkileri” olmadığını içine sindirebilmeli…

Söyleyebilecekleri var, ağzına bile alamayacakları var…

Örnek mi istersiniz?

İşte taptaze bir örnek:

Bizdeki hiçbir parti “Kişi başına düşen milli geliri artıracağız” demedi ve diyemez…

Ama TC Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, “KKTC’deki 13 bin dolarlık kişi başına düşen geliri 25 bin dolara çıkaracağız” diye müjde verebiliyor…

Hem de seçime katılma, bizden oy alma derdi de olmadan…

Aynı bakan, “KKTC’de sağlığı 2 yılda ayağa kaldıracağız” diyor…

Bizdeki politikacı “sistemi değiştireceğiz” diyor ama Akdağ “Sistemi iyileştireceğiz” diyor…

Bu durumda seçmen bakıyor: Solcusu da geldi, sağcısı da, sağlığı ayağa kaldıramadı… Recep Akdağ da tam seçim arifesinde “2 yılda sağlık ayağa kalkacak” diyor…

Bizde hiçbir parti “Kıbrıs’a elektirk getireceğiz” diyemiyor… Ama Recep Bey "Elektrik de götüreceğiz kabloyla...” diyebiliyor…

Tabii seçmenin kafası karışıyor…

“Biz iktidar olacağız” diyene mi inansın, “Maraş’ı açacağız” diyene mi? Yoksa “vatandaşlık vermeyeceğiz” diyene mi?

Aslında; siyasal partileri ciddiye almayıp, nasıl olmasa Recep Bey yapacak diyerek, “çorba” listeden kişiler tırtıllaması, partiler için de “yok birbirlerinden farkları” demesi güçlü bir olasılıktır.

Olur mu, olmaz mı; göreceğiz…