“1963 hadiselerini Tahtakale’de başlatan kimdi? Gecenin geç saatlerinde evine dönen iki günahsız insanı arabalarında katleden yüksek rütbeli Rum Polisi değil miydi? Lise bahçesinde teneffüs saatlerinde çocukların üzerine ateş açan Rum Polisi değil miydi? Yollardan adam kaçıranlar kimlerdi? Barikatlarda emsaline tesadüf edilmeyen barbarlık ve alçaklığı işleyenler hangi milletin inzibat kuvvetleri idi?”1969.
Dr. Fazıl KÜÇÜK
AB, Kurulduğu tarihten bu yana geçen değişik dönemlerdeki uygulamaları ile temel yapısının çıkar ortaklığı olduğunu kanıtlıyor. Dağılma sürecini de yaşadıkları günleri olmuştur. Şimdilerde ise son yapılan AP seçimleri sonrasında ortalıklara çıkan ırkçı partilerin kazandıkları başarının birliği tehdit edecek noktaya evrilmesi bile dağılmanın önündeki engel olarak yine ortak çıkarları olacaktır. Birlik öyle bir noktaya evriliyor ki ortaklığa girenin adeta pişman giremeyenin ise düşman kesildiği yapının düşünüldüğü, Birleşik Amerika Devletleri gibi bir yapıya dönüşmesi olanak ötesidir.
AB ülkeleri içinde uyumun sağlandığı ortak noktanın Ukrayna’ya yapılacak olan askeri malzeme yardımıyla Rusya’ya karşı savaşın sürgit edilmesi oluyor. Sağ siyasetin değişik tonlarında olan partilerin elde ettikleri başarı daha önce yaşandığı gibi iki büyük Paylaşım Savaşının neden olduğunun da unutulmaması gerekiyor. İtalya’da başlayan faşist saldırıları daha sonra da Almanya’yı etkisi altına alarak milyonlarca suçsuz insanın ölmesine neden olduğunun unutulmaması gerekiyor. İçinden geçmekte olduğumuz bu dönemde geniş içerikli savaşların yaşanmayacağı vekâlet savaşları ile yine insanlığın kaybedeceğini kaydetmek gerekiyor.
Seçim sonuçlarını daha az zararla atlatabilmek için bir süre daha ağlak ağlak dolaşacakları anlaşılıyor. Küreselleşme diyerek ulus devletlerin sonunun geldiğinin türküsünü çığıranlar şimdilerde kazanılan başarıyı etkisiz duruma getirme uğraşını veriyorlar. Her ne kadar aralarında faşist partiler bile olsa ulus devlet düşüncesinin çökmediği gerçeği ile yüzleşiliyor. Kendi ülke sınırları içinde aynı sonucu almaları şaşırtıcı olmayacaktır. Birlik içinde Brüksel’in yetmediği yerde Fransa ve Almanya’nın uyguladıklarından duyulan rahatsızlığın olduğu da biliniyor. Fransa’da Emanuel Macron’un parlamentoyu feshederek erken seçime gidileceğinin açıklanması duyulan rahatsızlığın göstergesi oluyor.
Alınan seçim sonucunun etkilerini birlikte yaşayıp göreceğiz. Yeni oluşan yapının Türkiye ile olan ilişkilerinin yeniden düzenleneceğinin beklenilmemesi gerekiyor. Siyaseten kendi aralarında küçük sayılabilecek farkların olması son derece doğaldır. Emperyal amaç devreye girdiğinde Türkiye’ye yapılacak olası baskı konusunda fazladan bir değişimin yaşanmayacağının bilinmesi kaçınılmaz olarak karşımızda duruyor. Örneğin Kıbrıs Cumhuriyeti’ni adeta gasp etmiş olan şu andaki Rum kesimine herhangi bir yaptırımın uygulanmayacağının bilinmesi gerekiyor.
Yeni oluşan yapı yıllardır kapılarında beklettikleri Türkiye’ye “bizden öncekiler size büyük haksızlıklar yaptılar gelin bu haksızlığı sonlandıralım” demeyecekleri kesin gibi görünüyor. Türkiye’yi küçük düşürmeye çalışan bazı hadsizlerin olacağının söylemleri ve eylemleri ile özellikle Kıbrıs Rum kesimi ile Yunanistan’ın yıllardır yaptıklarını yinelemekten başka ellerinde sermaye kalmadığı günlerden geçiyoruz. Temcit pilavı yer gibi aynı sözlerle suçlamalarını sürgit ediyorlar.
Kıbrıs konusunu içinden çıkılamaz hale getirenlerin AB ülkelerinin olduğunun da unutulmaması gerekiyor. Türkiye ile zıtlaşarak Kıbrıs konusunu çözemeyecekleri gerçeğini görerek diplomasi kanalları dururken düş aleminde gezinmemeleri ve Kıbrıs Türklerinin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını teslim etmeleri gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…