Uzunca bir zamandan beridir yüz yüze görüşmüyorduk…
Mecidiye sokağında, Akın gazetesinin önünde çektiğimiz siyah beyaz fotoğrafın üzerinden tamı tamına yarım asır geçmiş…
Yabancı gazetecilerle birlikte ziyaretine gittik. O durmaksızın anlatıyordu ama, ben o eski günlerden sıyrılıp bugüne gelemiyordum…
52 yılda olanı biteni bircik bircik gözlerimin önünden geçirdim…
Hayattaki “kavgacı ruhu” yirmili yaşlarında ne idiyse, aynen yerinde duruyor…
Hatta yaşı ilerledikçe, kavga alanlarını genişletiyor…
Yüzlerce mevzisi, onlarca tankı ve binlerce askeri olan bir “kumandan” gibidir… Mitralyözünden çıkan duman göklere yükselirken, eli sürekli tetiktedir…
Mitralyözü kalemdir, Şener Levent’in…
Bütün “sermaye”si, iflah olmaz “düşünceleri”dir… 
Aykırı, farklı ve provoke eden düşünceleri…
Mağdurları savunmayı, zalimlere saldırmayı pek sever…
Bazan fark edersiniz ki; “mağdur” saydıkları zalimdir… Zalim saydıkları mağdurdur…
İşte orada “asvalya”nız atar ve ona kızarsınız…
Bazan da “vefa”sını sorgular, kaleminden damlayan kızgınlığın “rafine”sini yargılarsınız…
“Ezber bozacak” diye bazen bir çuval inciri berbat eder…
Geleneksel söylemlerle, resmi ağızlarla çatışmacı bir kıvamda dalga geçmek, maharetlerinin başında gelir… 
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakıştırdığı iki tane tehlikeli sözcük var… O; ikisini birden, hem de üstüne basa basa söyler…
1974’e “işgal” demekten, demeyenlere kızmaktan ve her ortamda yüksek sesle Türkiye “karşıtlığını” deklare etmekten büyük keyif alır…
Bu “karşıtlığın” içini doldursa da, kime düşman ve kime dost olduğunu apaçık söylese de, “tarzı” çoğu zaman, çoğu kişi için inciticidir. Sinir uçlarına dokunurken, toplumsal nitelikli hassasiyetler umurunda değildir…
Savundukları, geleneksel söylemlerle taban tabana zıttır ve “zehir zemberek” değerindedir…
Şimdi; bu “zehir zemberek” tarzı ile gazetesinin boyutlarının dışına taşarak, yeni bir kavgaya girdi…
Avrupa Parlamentosu’na aday oldu. Birkaç Rum partisi ile birlikte hareket etmek için teklifler aldı. Onlarla oturup konuştu ama hiçbiri ile anlaşamadı. Sonunda Kıbrıslı Türk beş arkadaşı ile birlikte “Yasemin Hareketi” olarak, Mayıs ayındaki parlamento seçimlerinde yarışacak. 
“Maraş’ı asıl sahiplerine vermek için aday oldum” diyor… 
Rumların kulağına çok hoş gelen başka şeyler de söylüyor… “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamından yanayım” diyor… “Kıbrıs Cumhuriyeti olmasa ben bugün belki de burada olamazdım” diyor…
“Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’yi desteklemeyeceğim” diyor… En azından şimdiki durumda tutumum böyle olacak” diyor…
“Kürt halkının yanında olacağım, Türkiye’de hapiste bulunan aydınların hapisten çıkması için çaba harcayacağım,” diyor…
Avrupa Birliği’nin dış politikasındaki yanlışlarına karşı mücadele edeceğim, diyor…
Özellikle Kıbrıs sorununa ilişkin söyledikleri ile “çözüm”den ne anladığı; yürütülmekte olan müzakerelerle ve Birleşmiş Milletler parametreleri ile örtüşmüyor…
Önerdiği model ile; 1977 Denktaş-Makarios; 1979 Denktaş Kiprianu ve 2014 Anastasiades-Eroğlu anlaşmalarının tümüne meydan okuyor...
“Üniter” bir Kıbrıs Cumhuriyeti’nden “hâlâ” umutla söz ediyor…
Şener Levent, AP seçimlerine dört yıl önce de katılmış ve Kıbrıslı Türklerden 1700 dolayında oy almıştı. Kıbrıslı Rumlardan da aynı orana yakın bir destek görmüştü.
AKEL’in bir Kıbrıslı Türk’ü (Prof. Niyazi Kızılyürek) aday göstermesine nasıl bakıyordu?
“Niyazi benim arkadaşımdır ama yoldaşım değildir” diyor…
“Aynı yolu yürümüyoruz, görüşlerimiz çok farklı” diyor…
AKEL’in bir Kıbrıslı Türk’ü aday göstermesini “Keşke daha önce yapsaydı, yapmalıydı” diye yorumluyor…
Yabancı gazeteciler kendisine “Akıncı’yı” soruyorlar…
Afrika’nın saldırıya uğradığı günü anlatıyor. Akıncı’nın saldırganlar karşısındaki o günkü duruşundan, Meclis’ten dışarıya çıkarak olaya müdahale etmesinden dolayı memnun kaldığını söylüyor ama; arkasından da bol miktarda eleştirilerini sıralıyor…
Bu eleştirilerin çoğu “haklısın” diyemeyeceğim eleştiriler, ama Şener bu… Sizin “uçuk kaçık” diye gördüğünüz taleplerini o çok “sıradan” kabul ettiği için, memnun olması çok da mümkün değil…
Tabii, yabancı gazeteciler, AP seçimlerinden çok; Afrika gazetesine yapılan saldırı ve aleyhine açılan davaları merak ediyorlar…
Şener anlatıyor:
“Karikatür davasının kararı, Nisan sonu açıklanacak. Para cezası, hapislik ya da ikisi birden verilebilir. Arkasından bir başka davam başlayacak. Onun arkasından bir tane daha var. Ölene kadar mahkemelere gidip geleceğim.”
Son derecede önemli bir dava… Yalnızca Şener Levent için değil, basın özgürlüğümüz, yargı sistemimiz, hatta TC ile ilişkilerimiz açısından “belirleyici” bir dava…
AP seçimlerinde aday olan Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı bir gazetecinin tam da seçimlere haftalar kala, kampanyanın orta yerinde Kıbrıs Türk yargısının kararı ile alacağı bir ceza hepimizi yakından ilgilendiriyor. 
Türkiye’nin “arka bahçesi” olarak tarif edilmek, ya da “alt yönetim” diye anılmak, yargı sisteminin “bağımlı” olabileceği kuşkularını beslemek; sanırım bu sözde çirkin karikatürün içerdiği söylenen “hakaret”ten, daha büyük bir hakaret olacak bizler için…