“Her ayrılığın arkasında Rum’un Türk’e hak tanımayan siyaseti vardır. Türk halkı ya Rum’a boyun eğecek yahut da hakkını bildiği şekilde korumak yolunu seçecektir. Rum’a boyun eğilmedi. Suçumuz da bu oldu”. 1979 

Dr. Fazıl KÜÇÜK 

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres uzun süre Kıbrıs’ta müzakere sürecinin başlatılabilmesi için uygun ortamın olmadığını söyleyerek konuyu gündeme taşımadan sessizliğini korumayı yeğledi. Buna karşın Ada’daki durumda da benzerlik yaşanıyor ve tarafların var olan durumu kabullenmeye zorlandıkları açıklamaları kamuoyu araştırmalarına dayandırılarak konuşuluyordu. Ada’da iki taraf arasındaki görüşler adeta kemikleşiyordu. 1968 yılında Beyrut’ta başlatılan konuşmalardan bu nedenle uzlaşı noktasına yaklaşılamadı. Özetle bu günlere avara kasnak örneğinde olduğu gibi gömleğin düğmeleri yanlış iliklendiği için gelindi. Çünkü bu duruma 04 Mart 1964 tarihinde BMGK’nin 186 sayılı kararı ile gelindiği yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda duruyor. 

Ada’da müzakere zeminini 6 ay süre ile araştırmak üzere Maria Angela Holguin Guterres tarafından görevlendirildi. Görev süresinin tamamlanması ile hazırladığı raporunu Genel Sekretere sundu. Sunmadan önce her iki topluma yaptığı çalışmalarla ilgili olarak Ortak Mektup yayınladı. Rapordan sızdırılan bilgilere göre karşımızdaki unsurun rahatsızlığı duyurulurken Nikos Hristodulidis, sunulan raporda BMGK Kararlarına ve işgale atıf yapmasını beklerdim diyerek tepkisini ortalık yerlere koyarken Mendil büyüklüğündeki ülkenin Dışişleri Bakanı eskisi Yannakis Kasulides, gelinen noktanın trajik olduğunu ve Rum yöneticilerinin rehavete kapılarak gerekli çalışmaları yapmadıkları için bu durumla karşılaşıldığını vurguluyor. 

Rum basını ile birlikte siyasi partilerin de itiraz ettikleri hususlara gelince muhalefet partileri mektubu cesaret verici olarak tanımlıyor. EDEK ise Özel Temsilci Maria Angela Holguin’i Türk tarafı ile birlikte ortak hareket etmekle suçluyor. Bununla yetinmeyerek tarihi gerçekleri ve Kıbrıs sorununun doğru boyutlarını çarpıtmakla da suçlayıp yoluna devam etmeye çalışıyor.  

Bununla yetinmeyenler daha ileriye giderek BMGK’nin kararlarının yanlı olduğunda ısrar ediyor diyerek itiraf ediyorlar. Ada’da yaşanmakta olan sorumlulukların kime ait olduğuna da açıklık getirmeleri gerekiyor. Sokak ağzı ile anlaşmazlıkların ve uyuşmazlıkların çözülmediğini mutlaka biliyorlardır.  

Bugüne değin elde ettikleri kazanımları bu yolla kazandıklarını da kabul etmiş oluyorlar. Yarım asrı aşan sürede görev almış ve raporlar hazırlamış olan Genel Sekreterlerle raporları hazırlayanların hepsinin taraflı olmaları nedeniyle Kıbrıs Türklerini görmezden gelen kararlara imza attıklarını da kabul ediyorlar.  

Bazı Rum gazeteleri ise bu kararla yüzlerine tükürüldüğünü ve kendilerinin bu yaklaşımı yağmur yağdı olarak değerlendirdiklerini söylüyorlar. Doğal olarak da yaşananlardan Nikos Hristodulidis’in sorumlu olduğunun türküsünü çığırıyorlar. Ersin Tatar’ın ise çözüm için sürekli olarak iki devletli yapıyı savunduğunu belirtiyorlar. Önümüzdeki Eylül ayında Newyork’ta yapılacak görüşmelerin sonucuna olası etkilerine tanıklık edeceğiz.  

Maria Angela Holguin’in mektubu ve sızdırılan bilgiler ışığında Yukarıda adı geçen meşhur 186 sayılı BMGK kararı ve daha sonraları yazılan rapor veya açıklamalara fazladan itibar edilmediğini söylemek olasıdır. Bu noktadan sonra geri adım atılmasına fırsat verilmeden çalışmalara başlanılması gerekiyor mu ne… 

SEVGİ ile kalınız…