1952 yılında Kıbrıs, İngiliz Yönetimi altında “stratejik değeri” yüksek bir sömürgeydi.
Burada yaşayan Kıbrıslı Türk toplumu, o dönemde kendini “cemaat” olarak nitelendiriyordu…
İngilizler; özellikle 1920’li yıllardan itibaren, buradaki toplumun Atatürk devrimlerinden etkilendiğini net biçimde görüyordu…
Rumların, 1931’de isyan etmeleri ve Vali Konağı’nı ateşe vermelerinden sonra, her iki toplum da “sıkıyönetim” koşulları içine alındı.
Bu “olağanüstü” durum, 2. Dünya Savaşı’na kadar sürdü. İngilizler; bayrağı, Atatürk’ü, İstiklal Marşı’nı yasaklarken, Müftülük makamını da feshetmişlerdi.
İngilizler; milliyetçi çıkışlara tolerans göstermezken, “dinsel” gelişmeyi teşvik eden, tercih eden bir politika izlemeye başladılar.
“Türk” sözcüğü yerine, “İslam” sözcüğünü dayattılar… “Türk Lisesi”ni, “İslam Lisesi” yaptılar…
Kıbrıslı Türkler’in “Atatürkçü bir toplum” olarak varlığını sürdürmesine karşı çıktılar, bu yöndeki çabalardan rahatsız oldular, bize hep “İslam cemaati” muamelesi yaptılar.
1952 yılında da Türkiye’den bu “cemaat”in başına, ansızın bir “Müftü” tayin etmeye karar verdiler…
Oysa Kıbrıslı Türkler, Müftü’yü kendilerinin seçmesini talep ediyorlardı… İngilizler’in tayin ettiği bu Müftü için de kendilerine hiçbir şey sorulmamıştı…
O günlerde İngilizlere karşı, gazetesi Halkın Sesi’nde etkin bir mücadele veren Dr. Fazıl Küçük, İngilizler’in Lefkoşa’ya tayin ettiği Yakup Celal Menzilcioğlu adındaki Müftü’yü karşılamak üzere Larnaka Limanı’na gitti…
Türkiye’den gelen gemiden çıkan yaşlı adama baktı… Kılık kıyafeti düzgün değildi. Üzerinde oldukça eski bir cübbe, başında sarık vardı. Ağdalı bir Osmanlıca konuşuyordu.
Dr. Küçük, kendisi ile birlikte Müftü’yü karşılamaya giden Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Başkanı Faiz Kaymak’a döndü ve şöyle dedi:
“İngilizin başımıza Müftü olarak getirdiği bu herifi hiç beğenmedim. Tam bir yobaza benziyor.”
İstanbullu Müftü; 1952 yılında bir gün, Lefkoşa’da Selimiye Camii’nde vaaz verirken, sözü Atatürk’e getirerek (Naaşı henüz Anıtkabir’e gömülmemişti) şöyle demiş:
“Allah taksiratını affetsin. Öleli kaç yıl oldu. Daha vücudu toprağa değmedi”
Müftü’nün Atatürk’e yönelik “günahkâr” suçlaması, Dr. Fazıl Küçük’ü çok sinirlendirdi. Gazetesi Halkın Sesi’nde “yobaz” olarak nitelendirdiği Müftü’ye savaş ilan etti…
Halkın Sesi’nde şöyle yazmıştı:
“Onun bildiği ve bize söylediği: 1- Ezan Türkçe okunamaz. 2- Camiye gelmeyenler gâvurdur. 3- Oruç tutmayanlar cehenneme gidecektir. 4- Hamamda peştemalle yıkanmak ayıp ve günahtır. 5- Kısa pantolon giyip dolaşmak Müslümanlara yakışmaz.”
Müftü Menzilcioğlu, bu tartışmalar sürerken, izin alarak İstanbul’a gitmiş, ancak bir daha geri dönmemiş.
Bu olaydan sonra adadaki İngiliz Yönetimi; “Buyurun Müftünüzü kendiniz seçin” demek zorunda kalmış.
Müftülük için 3 aday ortaya çıkmış. 10 Haziran 1953’te “Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu” Baflı Mehmed Dana Efendi’yi kendi Müftü adayı olarak ilan etmiş.
Dana Efendi, 1948 yılında Kıbrıs Valisi Lord Winster tarafından kurulan “Türk İşleri Komisyonu”na tayin edilen 7 üyeden birisiydi. Kıbrıslı Türklerin ilk siyasal örgütlenmesi olan KATAK’ın kuruluşunda önemli katkıları olmuştu.
Müftülük seçimi için, iki başka aday daha vardı. Kıran kırana bir seçim dönemi yaşanmıştı.
O dönemde Necati Özkan, gazetesi İstiklâl’de; adaylardan Urfa doğumlu, İstanbul camilerinde vaiz olarak ün yapmış bir kişiyi savunurken, Dr. Küçük de Halkın Sesi’nde Dana Efendi’yi destekliyordu.
Dr. Küçük gazetesinde şunları yazıyordu: “Başımıza dışarıdan getirtilecek, evveliyatını bilip tanımadığımız bir adamı istemiyoruz. Her kim ne derse desin aramızdan birini Müftü seçeceğiz. Bizim aradığımız inkılaba sadık cesur ve fedakâr bir insandır.”
Müthiş bir medya savaşı yaşanmış, hatta bu konu mahkemeye de taşınmıştı. Sonuçta; iki diğer aday yarıştan çekilmiş ve Dana Efendi, seçimsiz Müftü olmuştu.
Baf’tan büyük bir konvoyla Lefkoşa’ya getirtilen Dana Efendi, 30 Aralık 1953 günü Lefkoşa’da 19 pare top atılarak karşılanmış, düzenlenen görkemli ve kalabalık bir törenle Müftülük makamına oturtulmuştu.
70 yıl önce yaşanmış bu Müftü olayını neden anlatım?
Çok ilginçtir… TRT’nin “Bir Zamanlar Kıbrıs’ta” dizisinde Dr. Fazıl Küçük’ü “silik bir şahsiyet” olarak göstermesinin hemen arkasından; Orhan Baylan adında, Atatürk düşmanı bağnaz bir dinci, Osmanlı sevicisi adamın videosu dolaşmaya başladı.
Bu kişi; yukarıda anlattığım 70 yıl önceki olayı anımsatırken, ağzından köpükler saçarak, yüzünde öfke ve kin ifadesiyle Dr. Fazıl Küçük’e hakaretler yağdırdıktan sonra “Ataistin biriydi. Geberdi gitti. Bana ne lan senin liderliğinden. Ha İngiliz ha Küçük” dedi ve bize “Diziyi bu gözle incelememizi” salık verdi…
Demek ki, “siyasal İslam” rejiminin aşıkları, tarihin derinliklerinde kim ki “yobaz”lığa karşı çıktı, kim ki gericiliğe karşı savaştı, bunun hesabını; din üzerinden, hem de 70 yıl sonra “dizi”lerle sormayı deneyecek…
Siyasal İslam’ın ajandasına asıl “bu gözle” bakmak lazım…