Kıbrıs Barış Harekatının kartalı Bülent Ecevit’in o dönemde hükümet başkanı olması bir şanstı. Neden şanstı?  Çünkü böyle önemli kararı almak ve Kıbrıs’a asker çıkarmak yürek isterdi.  Gelmiş geçmiş hükmet edenler, maalesef o inisiyatifi alamamışlardı.  Bülent Ecevit-Necmettin Erbakan’ın koalisyon ortaklı, bu kararın alınmasına vesile oldu.
            Bir de şu hususu dikkate almamız lazım.
            Öyle bir olay olmalıydı ki, Türk askeri adaya çıkabilsin.
            Geçmiş Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerini suçlamak istemiyorum.  Belki onların zamanında 15 Temmuz Makarios darbesi olsaydı, onlar da inisiyatif alarak adaya Türk askeri çıkarırlardı.
            Çıkarmanın üzerinden tam 49 yıl geçti.  Yani bir ömürlük bir zaman...
            Darbe olduğu zaman Ecevit ne yaptı?
            İngiltere’nin yolunu tuttu.
            İngiltere’nin yolunu tuttu, çünkü İngiltere Türkiye ve Yunanistan gibi garantör devletti.  Yani yapması gereken oydu.  Mükemmel İngilizcesi ile İngiliz siyasilerle görüştü ve İngiltere avcıdan kaçan tavşan gibi kıvırınca, Ecevit o an kararı verdi.
            “Artık askeri müdahale şart” dedi.
            Yine de can kaybı olmaması ve barış yoluyla bu işi halletme peşideydi.
            Ecevit BBC’ye verdiği demecinde şöyle diyordu:
            “Türk askeri, adadaki kardeşlerini kurtarmak ve akan kanı durdurmak için çıkarma yapmıştır.  Türk askeri, sadece Türkleri değil, Rumları da soykırımdan kurtarmak için askeri müdahalede bulunmuştur.  Ateş açmayan karşılık verilmeyecektir.”
            Bu beyanata ilaveten, uçaktan atılan Rumca bildiriler, Rumlara barış çağrısı yapıyordu. Lakin Rum hala diklenip duruyorlardı.
            Rumlar “Türk askeri gelmez”diyorlar ama yine de içlerinde bir korku vardı.  Herşeye rağmen, adanın bütün sahil kenarların devasa kalın betondan mevziler yapmışlardı, açık denize karşı.
            15 Temmuz’dan 20 Temmuz’a kadar olan süre, tam bir gerilim süreciydi.
            Bu beş gün içinde ikiye bölünen EOKA, A ve B olarak birbirlerini öldürüyorlardı.  Binlerce Rumun cesetleri sokağa taşmıştı.  Hatta kamyonlar dolusu Rum cesetleri mezarlığa geldiğinde, mezarlık sorumlusu papaz Stefani, “Kamyonlar dolusu ceset geldi” diyordu açıklamalarında.
            Artık papazın da kimseden korkusu yoktu. Serbestçe konuşabiliyor ve basın açılamaları yapıyordu. Çünkü yüreği yanıktı.  EOKA, onun oğlunu öldürmüş ve yüreği hem acı ile hem de intikam duygusu ile doluydu.
            Bizim mücahit ordumuz alarma geçmişti.  Bütün çürümüş kum torbalarından mevzileri yıkmış ve beton mevziler yapmışlardı.
            “Rumların bu kavgaları, bize dönecek” varsayımı ile bütün mevziler tutulmuş ve silahlar dağıtılmıştı.  Rumların ellerinde Çek silahları, bizim de İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma piyadeler vardı.
            Ecevit sürekli barış çağrısını sürdürdü.  19 Temmuz’u 20 Temmuz’a bağlayan gece, Rumlar bütün silahlarını bize tevcih etmişlerdi.  Beşparmak Dağlarında çetin savaşlar başlamıştı.  Artık savaş bütün şiddeti ile başlamıştı.
            20 Temmuz 1974 sabahı şafak sökerken, ilk Türk jetleri Rum mevzilerini bombalamaya başlamışlardı.  Her yerde kan ve barut kokusu geliyordu.
            Merhum Denktaş, radyodan bütün halkına ve mücahitlere sesleniyordu:
            “Kahraman Türk halkı!  Şu anda adanın dört bir tarafından Türk çıkarması başlamıştır.”
            Ecevit’le Denktaş’ın siyasi manevraları ve açıklamaları Rumları çılgına çevirmişti.  Türk askeri adaya çıkarma yapınca, Yunanistan’daki Cunta hükümeti de devrilmişti.
            Çok seri seyreden olaylar, hala daha Rumların akıllarını başlarına getirmiyordu. Türk askeri kuzey sahillerinden çıkarma yapınca, Rumlardan şiddetli yaylım ateşi ile karşılaşmıştı.  Pek çok Türk askeri o çıkarmada şehit olsa da, Türk askeri hiç yılmadan savaştı ve Girne’den başlayıp, gittikçe genişeyen bir bölgeyi zapt etti.  Ondan sonra Türk jetleri, dağlardaki Rum mevzilerini berhava etti.   Rumlarsa Türk askeri karşısında çil yavrusu gibi dağılıyordu.
            İki harekat arasında ateş-kes ilan edilmişti.  Rumların hala umudu vardı Türk askeri adadan çıkacak diye.  Nitekim Denktaş’la Kleridis görüşmeleri Cenevre’de başlamıştı.  Kleridis nor diyor peynir demiyordu.  İşte o zaman “Ayşe tatile çıkmıştı”.
            Bu bir parolaydı.  Anlaşma olmazsa, Türk askeri ikinci harekatı başlatacaktı. Nitekim öyle oldu.
            Kleridi hatıralarınada bu duruma temas eder.
            “Keşke Cenevre’deki teklifleri kabul etseydim ve ikinci harekat olmasaydı” der.
            Türk askeri Lefkoşa’da doğuya hareket edince, Rumlar korumasız Muratağa ve Sandallarlı masum Türkleri katletmişlerdi. İşte bu millet, öyle bir millettir.
            Merhum Denktaş’ın önemli bir kitabı vardır.
            “Kıbrıs Girit Olmasın”
            Evet...  Bütün mücadele Kıbrıs’ın Girit adası gibi olmaması içindi.
            Ecevit’i bir köşeye sığdırabilir miyiz?
            Gerçek o değil mi?
            Ecevit olmasaydı biz özgürlüğümüze kavuşabilir miydik? Kavuşamazdık elbette.
            Hani derler ya...
            “Bir atıl çekirge, iki atıl çekirge, üçüncüde yakalanırsın”
            Rumlar da atlayan çekirge gibi, 20 Temmuz sabahı öyle yakalandı.  Türk askerinin hiçbir zaman gelmeyeceğini zanneden Rumlar...
            Nurlar içinde uyu, güzel insan Ecevit...