Uzun yıllar Avrupa’da çalışan Amerikalı bir iş arkadaşım “enflasyon oranı %10’a yaklaştı” diye hayıflanıp “siz Türkler enflasyon ile nasıl mücadele ediyorsunuz” diye geçenlerde mesaj attı.
“%10 enflasyon ile biz mücadele etmeye tenezzül bile etmeyiz” diye cevap verdim. “Anlamanı beklemiyorum genetik bir durum” diye de ekledim.
Öldük bittik dedikleri de bu yıl bir tatil eksik ya da daha yakın bir yerde geçirecekleri tatilin derdidir. Siz bakmayın bizleri kıskanmalarını tek haneli enflasyonun batı dünyasındaki geniş bir kesime etkisi şimdilik bununla sınırlıdır.
Batı dünyasındaki şirketlerin de enflasyon ile ilgili dertleri farklıdır.
Enflasyon ile mücadele etmeye enflasyonun çok düşük seyrettiği dönemde hayata geçirdikleri uygulamaları ile hazırlıklıdırlar.
Örneğin gaza gelip artan enflasyon oranında hemen zam yapmazlar. Bu dönemleri öncelikli olarak lokal rakiplerden pazar payı kazanmak için büyük fırsat penceresi olarak görürler. Orta/uzun vadeli stratejilerine güveniyorlarsa özellikle halka açık olan şirketler yatırım yapmaya devam ederek hissedarlarına sinyal verirler. Enflasyon güç gösterisine zemin hazırlar.
Enflasyonun kurumlarda verimsizliğin üstünü örten bir araca dönüşmesi kar ve karlılık üzerinde yapacağı olumsuz etkiden daha büyük bir risk ve dert olarak görülür.
Farklı bir kaygıdan dolayı endişe duyulur. Endişenin kök sebebi enflasyona bağlı olarak çok daha sıklıkla fiyat artışı yapılmasına şirket içinde iklim ve beklenti yaratılmasıdır.
Bu endişeyi biraz daha altını doldurarak açalım.
Kurumdaki yetkilendirilmiş yöneticilerin fiyat artışının içine yalnızca devalüasyonun ve enflasyonun yarattığı etkileri yansıtmakla kalmama riski var. Bir süre sonra fiyat artışları başka “problemlerin” de çözüm aracı olarak görülmeye başlayabilir endişesidir bu.
Böyle bir iklim kalıcı olmaya başlarsa yönetim için verimsizliklere çözüm üretmek açısından risk oluşturur. Enflasyon ve devalüasyon ile mücadele örtüsü altında fiyat ayarlamaları kolay yol olmaya başlar. Vücuda giren virüs gibi önceleri en basit ifadeyle fiyat zamlarında “yuvarlama” imkanları hep yukarıya doğru olmaya başlar. Verimlilik çalışmalarında en basitinden zaman kaybettirir. Zam yoluyla çözüm bulma alışkanlığı önü alınmazsa kurum üzerinde yarattığı etkinin kalıcı olmasından endişe duyulur.
Verimsizlik olarak ele alınması gereken bir konu fırsat bu fırsat diye fiyat artışının içine yedirilir hale gelebilir.
Enflasyonun ve devalüasyonun endişe edilen tarafı şirket kültürüne yaptığı bu etki ve bunun kalıcı olmasıdır.
Bunun için uluslararası firmaların bir kısmı devalüasyona bağlı enflasyonun yüksek oynaklık gösterdiği ülkelerde yıllık sonuçlarını iş planında aylık olarak bütçelenen kuru sabit tutarak ölçer. Bu bir süre sonra faaliyet gösterilen ülkenin gerçeklerinden iyice uzaklaşma sonucunu doğurur. Ama kontrol edemediğin makro bir unsuru da yönetmeye çalışmanın getireceği kısa dönemli düşünmenin önünü alır.
Enflasyonun minimal olduğu ortamda karlılığı artırmanın yolu satış hacmini artırmak ve verimlilik çalışmaları ile giderleri düşürmeye bağlı olur. Yaratıcılığın şirket kültürünün parçası olmasına iklim sağlar. Müşteri memnuniyeti ve ürün kalitesini artırmaya yönelik çalışmalar olur.
Tüm iş süreçlerinde müşteri odaklılık ve yaratıcı çözümler devrededir.
Karlılık sorumluluğu verdiği yöneticileri için aylık kuru iş planındaki kur ile sabitlerken yaratıcı başka bir uygulama daha devrededir.
Esas olarak tüketici nezdinde rekabetçi olmayı hedefleyen birçok lokal şirket ana hammadde tedarikçileriyle tüketiciye yansıyan nihai fiyata endeksli belirlenen oran (%) üzerinden ve bulundukları ülkenin para birimine dayalı fiyat anlaşması yaparlar.
Kur ile ilgili ciddi bir volatilite olduğunda panik ile hareket edilmesinin bu şekilde bir miktar önüne geçilmiş olunur. Bu yöntemle sağlıklı karar alınması ve orta/uzun vadeli stratejilere zarar vermemek için zaman kazanılmış olur.
Diğer bir deyişle ilgili firmadan alınan hammadde veya bitmiş ürün yerli para biriminde fiyat artışı yapılmadan ithal edilmeye devam eder.
Uluslararası şirketlerin yerel iş ortakları ile oluşturduğu bu adaletli yöntem gerek Türkiye gerekse kendi içimizde kullanabileceğimiz bir araç olarak kullanılabilir. Kullanılmasa da ilham veren bir bakış açısıdır. KKTC’de sabit TL fiyat ile Avrupa’dan ithalat yapan bir tane şirket olduğunu biliyorum.
Son olarak insan kaynağı yönetiminin önemli unsurlarından biri olan performans değerlendirmesi de bu enflasyon ve devalüasyon yönetimindeki prosedürler içinde yazılı olmayan bir kurala da zemin hazırlar.
Performans ölçümlemesinde kurun aylık olarak iş planında sabitlendiği hedeflerini tutanlar o yıl hak ettiği “yıllık bonusunu” alır ama bulundukları ülkenin o yılki enflasyon ve devalüasyon gerçeklerine uygun olarak gerçek kur rakamlarına rağmen stratejiden sapmayarak hedeflerini tutanlar organizasyonda bir üst göreve yükselirler. Bu yazılı olmayan kural da buna muhatap olanlar için tercih yapma anlamında büyük bir ikilem ve derttir.
Öğrenen organizasyon kültüründe enflasyon ile mücadele etme derdi bir hayli stresli olmakla birlikte hayata dair öğretici, geliştirici ve geriye dönüp bakınca yine de kıskanılacak kadar keyiflidir!