Bundan tam 59 yıl önceydi...  Kıbrıs Türkü’nün var oluşu için yüksek öğrenim gençliğinin savaşmak ve kendimizi güçlü kılmak için 8 Ağustos, 1964 tarihinde Erenköy’e çıkarak Rumlarla savaştıkları ve destan yazdıkları gündür, bugün...
            Kitabı defteri bir kenara koyarak, çıkarma gemileri ile Erenköy sahillerine çıkan 500 öğrenci, yüreklerindeki inançla o sahile çıkmışlardı.
            Rumların silahlarına karşı, onların sadece birkaç steni, av tüfekleri ve piyadeleri vardı.
            Kıbrıs Türk gençliğinin adaya çıktığını öğrenen Rumlar, çılgına dönmüşlerdi.  Ada dışından gelen Türk gençliği, sadece savunma amaçlı olarak oraya çıkmışlardı.
            Toprak edinmek veya o bölgeyi kendi kontrollarına almak gibi bir niyetleri yoktu.  Zaten adı üstünde...
            Türk Mukavemet Teşkilatı olan TMT de, savunma amacıyla kurulmuştu.
            TMT kolay örgütlenmedi.  Erenköylü balıçıların balıkçı sandalları ile Türkiye sahillerine giderek Erenköy’e silah taşımaları, Kıbrıs Türkü’nün daha güçlü olabilmesi ve olası bir saldırıda, kendilerini korumaları yönünde var olmak içindi.
            Erenköy’e devamlı silah taşıyan o balıkçılara BEREKETÇİLER adı verilmişti.
            Şayet Emekli Albay rahmetlik İsmail Tansu’nun “ASLINDA HİÇ KİMSE UYUMUYORDU” adlı kitabını okursanız, bu toplumun nasıl buralara geldiğini ve var olduğunu göreceksiniz.
            İşte o taşınan silahlardır ki, TMT’nin şifreli ismi ile toprak altına gömülen silahlar çanaklarından çıkartılmışlardı.  Artık bizim de silahlarımız vardı.
            O dönemde öğreniyoruz Rumların Çek silahları aldıklarını.  Ayrıca Rusya’dan ve Mısır’dan da silah temin ediyorlardı.  Maksatları ikinci bir Girit olayı yaşatmaktı.
            Ankara hareketlenmişti...  Yüksek öğrenim gençliği ille de savaşmak için Erenköy’e çıkmak istiyordu.
            İsmet İnönü o dönemde Başbakandı.  İsmet İnönü Erenköy gençliğini temsilen bir heyeti huzuruna çağırmış ve “Sizin göreviniz okumaktır” diyerek hariçteki gençlerimizi caydırmaya çalışmıştı.  Lakin onlar kararlıydılar.
            Durum bir noktaya gelince Kıbrıs’a çıkmak isteyen gençlerimizi programlayarak onları parti parti ZİR Kampına silah eğitimine aldılar.  Hiç eline silah almayan gençler artık silah kullanabileceklerdi.
            İşte o günlerdeydi ki, rahmetlik Dr. Küçük Ankara’yı, İsmet İnönü’yü aramıştı.
            O gün ben de Özel Kalem görevlisi olarak Dr. Küçük’ün yanındaydım.  Dr. Küçük İnönü’ye “Ne zaman askeri müdahalede bulunacaksınız?” sorusunu soruyor, İnönü de “Dayanacaksınız Sayın Küçük” diyordu.
            Dr. Küçük telefonu kapattığında şöyle demişti...
            “İnönü de adam çatlatır.”
            Esasında Dr. Küçük en zor yıllarını yaşıyordu.  Türkiye ise henüz bir savaşa hazır değildi.
            EOKA’nın başındaki Grivas bir ordu ile Erenköy’e saldırmıştı.
            İşte o gün Erenköy’deki gençliğimiz cephede ölümüne destan yazıyordu.  Öyle görülüyordu ki, Grivas tümden Erenköy’de yaşayan karıncamızı bile bitirecekti. İşte o an Türk jetleri imdada yetişti ve Grivas’ın askeri konvoyunu yaktı kavurdu.  Artık yalnız değildik.  Türk jetleri yanımızdaydı.  Rumların yüreklerine korku salınmıştı.
            Öte taraftan Rauf Denktaş da Bayraktar Riza Vuruşkan’la beraber Erenköy’e çıkmış ve bizzat savaşa tanık olmuştu.  Hani öldürmeyen Allah öldürmez derler ya, Denktaş’ın da göğsündeki saate isabet eden kurşun, onu ölümden korumuştu.
            Ne kadar acıdır ki, Cengiz Toper isimli Türk pilotunun uçağını Rumlar düşürmüş ve o cesur askerimizi şehit etmişlerdi.
            Erenköy mücahitlerinden de şehit olanlar oldu.  Mezarları hala oradadır.
            Bir mücadelenin bir dönemiydi Erenköy çarpışmaları.  Erenköy’de şiddetli çarpışmalar oldu ama, ada genelinde de hemen hemen bütün bögelerdeki Türkler, küçük küçük kantonlara hapsedilmişlerdi. Tam onbir yıl bu halk gettolarda ve mağaralarda  yaşamak zorunda kaldı.
            Erenköy savaşları bittikten yaklaşık bir yıl sonra sağ kalanlar gemilerle Türkiye’ye aktarılmışlar ve okullarını bitirmişlerdi.  Psikolojik yıkım nedeniyle okullarını bitiremeyenler oldu.  Hatta malûl gazi olarak Ankara’ya dönenler var.  O gençlerimiz, Avrupa’nın ve Türkiye’nin çeşitli bölgerinde yeni hayat kurdular.
            Lakin Rumlar hiç rahat durmadılar.  1967 Kasım’ında Geçitkale’ye saldırdı Grivas ordusu ile.  Artık Türkiye dişlerini gösteriyordu.  Türkiye’nin Makarios’a verdiği ültimatom gereğince EOKA’cılar Geçitkale’den çekildiler ve Grivas’la Yunan askerleri sınır dışı edildiler.
            Erenköy’deki destan işte böyle yazıldı.  Onlar ve bütün mücahitlerle halkımız dayanmasaydı, 20 Temmuz 1974 çıkarması gerçekleşir miydi?  Gerçekleşmezdi.
            İşte bu halk, böyle var oldu.