‘’Ezberi bozup, çerçevenin dışından düşünme’’ denilen bir söylem var.
 
İş hayatında ne zaman başımız sıkışsa bu cümlenin gizemine sığınırız.
 
Dua okurmuş gibi tekrarlar ezber bozma adına ilk neşteri kimin nereye nasıl vuracağının arayışına gireriz.
 
Bunu başarılı bir şekilde yapabilmek için özgüvene ve takım olmayı başarmış ekibin enerjisine ihtiyaç vardır.
 
Ezberi bozma iddiasını cesaret edip ortaya koyanlar ezber bozma sürecinin başında azınlıktadır.
 
Gelecekle ilgili fikirlerini ortaya koyarak başarının ve ezber bozulmazsa ortaya çıkacak olan başarısızlığın resmini çizip “inananların” sayısını artırmak gibi zor bir görevi vardır “ezber bozucuların”.
 
Ezber bozma, işi tesadüflere ve çaresiz bir şekilde tesadüflerin belirleyeceğini düşündüğümüz gidişata bırakmaya müsaade etmek istenilmediği için yapılır.
 
‘’Bana bugünü kurtaracak işleri değil, geleceğin ne olacağını gösterin’’ diye en üst kademeden başlayarak oluşturulan kurum kültürüyle bu ezber bozma bir süre sonra kendiliğinden yapılır hale gelir.
 
Ezber bozmayı iş yapma kültürü olarak içselleştiren kurumlar önceden geleceği planlama sonucunda ortaya çıkan başarı karşısında da ayrıcalıklı bir şekilde katkı yapanları ayrıcalıklı bir şekilde mükafatlandırırlar. Sürdürülebilir ezber bozmanın ayrılmaz bir parçasıdır ayrıcalıklı performans değerlendirmesi.
 
Tüm dünya ekonomik krizle cebelleşirken, birçok uluslararası firma bahsedilen bu ‘’ezber bozma’’ eksersizlerini bugünlerde daha sık yapar durumdadır. Ezber bozma çalışmaları var olmakla ilgili eksersizlere dönüşmüştür. Yeni şirket örgütlenmeleri nasıl olacak, şirketler nasıl yapılanacaklar, yenidünyada kurumlar giderek neye dönüşecek? Sonu gelmeyen sorular, tahminler ve ekonomik modellemeler...
 
Mevcut dünya, rekabet üzerine ve belli güç dengelerinin bulundukları iş alanına göre o rekabetten en büyük payı almak, üzerine kurulu.
 
O güç dengeleri, bizi petrolün biteceğine ve alternatif enerji kaynaklarına ihtiyacımız olacağına, içme suyunun tükeneceğine, açlığa, kıtlığa inanmamızı ve bu varsayımlara dayalı çalışmalar yapmamızı istiyor. Buna hazırlıklı olunmasını öngören varsayımlarla planlar yapılıyor.
 
Diyeceksiniz tüm bunların bizimle ne ilgisi var?
 
Bu ezber bozma çalışmalarının yapılması, kurumları yöneten kadroların belli bir süreden sonra içini dışını bildikleri her argümana, karşı argüman koyabilecekleri problemlerle uğraşmaya çoğu zaman farkında olmadan devam etmek istedikleri sonucunu ortaya çıkartıyor.
 
Bunun sonucunda da bilinmeyenin getireceği ne zorlukları ne de fırsatları görememe riski ortaya çıkıyor. İleride ortaya çıkacak problemlerle mücadele etmekten uzak durma, hazırlık yapmayı ertelemeyi, kurumsal bir davranış haline getirme ile karşı karşıya kalma durumu oluşuyor.
 
Bu açıdan bakarsanız, bu psikolojiye uyacak olan insan topluluğundan biri de bizleriz.   
 
Bizde yeni bir şey tasarlama, üretme, uzun soluklu araştırma yapma, yazma, çizme yok. Böyle bir sabır, detaylarla uğraşma, zamana yayma, planlama, programlı, sistemli çalışma kodumuz ve rol modelimiz de zayıf. Başımıza taş düştüğünde bir araya gelme, takım olma ve ancak sonra “varoluş” mücadelesine girme kodumuz var.
 
Bundan dolayı olacak genelde yöneticilerimiz de ‘’ezber bozmaya’’ meyilli kişiler yerine ya ağzı iyi laf yapanlardan ya da ‘’ne şiş ne de et yansına’’ uyumlu karakterleriyle yönetimde bir şekilde en uzun süre kalabilenlerden çıkmak zorunda kalıyor.
 
Toplumdaki bu zafiyetten dolayı da başkalarının aslında ‘’yarından önce’’ bizim için belirlediği ‘’doğrular’’ karşımıza çıkınca da adapte olmaya çalışmaktan başka bir şey yapamıyoruz. Bu “adapte” olmaya da kurum çalışanlarını bir araya getirme ve tutma çabasında “varoluş” mücadelesi diyoruz.
 
Bundan dolayı tesadüflerin belirlediği hayatlarımıza, tesadüflerle devam etmek zorunda olduğumuzu, gayrı ihtiyari bir şekilde yerine getiriyoruz. Çoğu zaman, bakalım sabah ne gösterecek diye uykulara dalıp, aslında geleceği ve bir yerde de hayatı ıskalıyoruz.