Doğu Akdeniz’deki güç dengelerini incelediğimiz zaman Kıbrıs Rumları, Yunanistan ve İsrail’in bölgenin en güçlü devleti Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı birlikte hareket edebilecekleri bir anlaşmayla güç dengesinin kendilerine geçmesini planlamakta ve bu üç devlet bu yönde bir politika izlemektedir. Türkiye Cumhuriyeti, Doğu Akdeniz’deki haklarını ve KKTC’nin haklarını korumak için izlediği politika ise gerginliği artırıcı değil aksine gerginliği sonlandırabilecek bir yaklaşımdır. Kuşkusuz gerginliği sonlandırmanın en başta gelen koşulu, en güçlü olanın her dediğini yaptırmaktan uzak, sadece hakların korunmasına yönelik bir politika izlemesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin hem Türkiye’nin, hem de KKTC’nin haklarını korumak amacıyla güç dengelerini de göz önünde bulundurarak hareket etmesini tehditkar ve saldırgan bir politika olarak yorumlayan Kıbrıs Rum Yönetimi, sadece Yunanistan, İsrail değil AB’yi de arkasına alarak, AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin haklarını korumak için Türkiye’ye yaptırımlar uygulanmasının peşinde koşmaktadır.
Son günlerde Fransa’nın Türkiye ile Doğu Akdeniz’deki son durumu görüşmek istemesi Rumların politikalarının iflasının habercisidir. Tehditle Türkiye’ye yaptırımlar uygulanmasını istemekle Rumlar en büyük politika anlayışlarının, yani yaygara politikasının en güzel örneklerinden birine imza atmaktadır. Sadece Türkiye ve KKTC’nin haklarını korumak amacıyla Rum ve diğerlerinin saldırgan politikalarına en güzel yanıtı veren Türkiye, sakin ve kararlı politikasını uygulamaya devam etmektedir. Doğu Akdeniz’deki güç dengelerine bakıldığı zaman Türkiye’nin açık ara önde olduğu görülmektedir. Rumların sürekli kullandığı kartı ise KKTC’nin tanınmamış “sahte” bir devlet olduğu iddiasıdır. Rumların bu kartı da çöpe atılmıştır... Uluslararası Hukuk çerçevesi içerisinde resmen tanınmaya çoktan hak kazanmış KKTC Devleti’nin er veya geç tanınacağı ve Kıbrıs Adasındaki “sorunun” iki devlet çözümü ile sonlandıracağı şimdiden ortadadır. Uluslararası Toplum ve bu Uluslararası Toplum içindeki İngiltere ve AB, maalesef halâ çoktan iflas etmiş olan “iki bölgeli, iki toplumlu federal çözüm” politikalarını, papağan misali seslendirerek ısrarla sürdürmektedir. Özellikle İngiltere’nin AB’den ayrıldıktan sonra tam bağımsız ve Garantör bir devlet olarak daha gerçekci bir politika izlemesi beklenirken, tam aksine bu devlet “Kıbrıs” politikasında hiçbir değişiklik yapmadan ve kendi politikacılarının ve İngiliz halkının bir bölümünün bu politikaya karşı çıkışlarını hiçe saymakta ve kısır döngünün devamına destek vermektedir. BM ise bildiğiniz gibi kendi içindeki dinamikleri görmekten kaçınanarak “federal çözüm” ısrarına devam etmektedir.
Doğu Akdeniz’deki güç dengeleri incelenirken, Türkiye’nin artan gücüyle başrolde olduğunu her geçen gün daha güçlü bir biçimde gösterdiğini BM de, AB de anlamıştır. Karşımızdakilerin Doğu Akdeniz ve “Kıbrıs” sorunlarını çözmek için gerçeklerle yüzleşmeleri kaçınılmazdır. Türkiye Dışişleri Bakanı’nın, Kıbrıs adasında iki devletli bir çözümü gündeme oturtması Rumları bir hayli hırçınlaştırmıştır. Rumların “OHİ”leri devam ede dursun. Türkiye ve KKTC yoluna devam edecektir...