“1959’larda tecrübesini yaptık. Büyük fedakarlıklarla bir arada yaşamak isteyenleri yaşatmadılar. Elimizi uzattık, elimizi ittiler. Biz barış uğruna uğraştık, onlar yıkmak uğruna. Her türlü cinayete tevessül edenler onlar olmuştur. Türk tarafı, 100 yılın ancak bu son 10 yılını insan gibi yaşama imkanını buldu.
Bu kadar acı tecrübelerden sonra 2. bir tecrübeye nasıl girişilebilir? Öyle gösteriyor ki BM’de gözleri açık, derin uyku içinde uyuyup duruyor. İnsanoğlu bile ölüme gider ama esir ve köle olmaya asla!” 1983
Dr. Fazıl KÜÇÜK
İngiltere’nin AB’den çıkma kararının üzerinden aylar geçmesine karşın yeni Amerikan yönetiminin kararı onaylaması bir başka tartışmayı beraberinde getirdi. Bu tartışma alevlenirken İskoçya’dan da karşı atak geldi İskoç Parlamentosu sembolik de olsa yaptığı oylama ile birlikten çıkışa HAYIR dedi. İskoç Bakan Michael Russell, “İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda bölgeleri ile anlaşmadan İngiltere tarafından alınan kararın yanlış olduğunu” söylüyordu. Çiçeği burnundan düşmemiş olan Başbakan Bayan Theresa May, “bağımsız İskoçya AB üyesi olamaz” tepkisini meydan okur gibi söylüyordu. Bu arada birliğin yeni Amerikan Yönetimi ile sürtüşmesinin tamamen çıkar paylaşımına yönelik olduğunun kaydedilmesi gerekiyor.
Avrupa’da yapılan tartışmaların AB ile sınırlı olmadığını belirtmek istiyoruz. Önümüzdeki aylarda Hollanda’da genel seçimler arkasından da Fransa’da başkanlık seçimi yapılacak. Hollanda’daki seçimlerde Greert Wilders’in Başkanı olduğu Özgürlük Partisi de AB’den çıkışı gündeminde tutuyor. Buna koşut Fransa’daki anketlere göre önde görülen Ulusal Cephe’nin lideri Marine Le Pen, hem AB’den hem de Nato’dan çıkmayı programına almış bulunuyor.
Dünya böyle bir ortamda çalkanırken Mart ayı itibarı ile çözüm için son şans olacağı açıklanan görüşmeler başlayacakmış. Öncelikle devlet yönetiminde ve yaşamda hiçbir zaman son şans diye bir konunun olmadığının bilinmesi gerekiyor. Bu yöndeki açıklamaları biraz olsun abartılı buluyoruz. Uyuşmazlığı “Ben çözerim. Benden başkası çözemez” yaklaşımının devlet yönetiminde yerinin olmadığını belirtmek durumundayız. Kaldı ki müzakere süreçlerinin bu güne değin kişilerle bağlantılı olmadığı gerçeği de biliniyor.
Yaşamsal önemde gördüğümüz yeni devletin yapısının ne şekilde oluşacağıdır. Sızdırılan bilgilere fazla itibar etmeyin diye söyleniyor olsa bile yapılan resmi açıklamalara da inanmamak gerekiyor. Sızdırılanlarla resmi açıklama arasında uçurumların olduğunu görüyoruz. Resmi açıklamalardan yola çıkıldığı takdirde kurulacak olan yapı 1959/1960 Antlaşmaları ile kurulan yapının yeniden şekillendirilmesi olacak gibi görünüyor. Bu yapılırken Kıbrıs Türklerinin o dönemde elde ettikleri kazanımlarının bir kısmının budandığı izlenimini alıyoruz. Veya öyle bir izlenim yaratılıyor.
Aynı şekilde Annan’ın belgesinde olduğu gibi kurulacağı belirtilen Senato’daki senatör sayıları önemli değildir. Önemli olan senatonun işlevidir. Kuzeyden ve Güneyden seçilecek Senatör sayısı kağıt üzerinde eşit görünüyor. Buna karşın uygulamada bunun böyle olmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Güneyden Kuzeye gelecek olan Rumların da en az 1 temsilcisinin senatör olacağı kaçınılmaz olarak karşımızda duruyor. Adı geçen belgede bu konu tuzak olarak kuruluyordu. Bu yönde eğer varsa bir değişikliğin açıklanması gerekiyor. Aksi halde kağıt üzerinde verilen eşitliğin uygulamada hiçbir değerinin olmayacağını şimdiden belirtmek istiyoruz.
Karşılıklı geçişlerin başlamasının üzerinden 15 yıla yakın bir süre geçtiği biliniyor. Bu süre zarfında halklar arasında bir güvenin oluştuğunu ne yazık ki söyleyemiyoruz. Güneye geçen Türklerin uğradıkları saldırıları kendini bilmez birkaç densizin yaptığı bir olay olarak sunmak bile güvenin oluşmadığının göstergesidir. Bu nedenle parlak sözlerin arkasına saklanarak konuşmak güvenin önündeki en büyük engel olarak karşımızda sırıtmaktadır. Sürekli olarak dillendirilen siyasi eşitlik mutlaka önemlidir. Buna karşın güvenlik ve garantilerin güvence altına alınmadığı bir çözümün ömrünün fazla uzun olmayacağı da bir başka gerçektir. Parlak söylevler vererek ve imza atarak güvenlik sağlanmış olsa idi Dünya’mız bu kadar çatışmanın içinde olur muydu? diye sormak istiyoruz.
Bu nedenle güvenlik ve garantilerin sağlam bir kazığa bağlanması gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…